İbrahim Necmi Dilmenin, 1935 yılında yayınladığı, Türkçe’den Osmanlıca’ya Cep Kılavuzunda:
“Sümerlerin Türk olduğuna şüphemiz kalmamıştır. İki-üç seneden beri bilim adamları tarafından ortaya konulan araştırmalarda bunun doğru olduğu kanaati doğmuştur.” diyor.
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, Sümerce’nin Türkçe olduğunu, Sümerlerin de Orta Asya’dan geldiklerini söylüyor. Türk Tarih Kurumu ise "Tarih Sümer-Türkleriyle Başlar" ifadesine yer vermektedir.
Atatürk; ”Sümerler öz be öz Türkler ve dilleri de Turanî bir dildir. Dahası; Türk dili, o zamanlar bütün insanlığın ortak diliydi” (Bu son tespit, Atatürk'ün ‘Güneş-dil Teorisi’dir.[i]
Kaynak eserlerde, Nuh Tufanından sonra insanlığın ikinci atası Hz. Nuh’un hayatta kalabilen, HAM, SAM ve YAFES isimli çocuklarından bahsedilmektedir.
Ham’ın, Filistin halkının atası olduğunu söyleyen Yahudiler ona sahip çıkmaktadır.
Yafes’in oğlu Türk, Türk boylarının atası olarak görülmektedir. Onun hükümdarlık yaptığı bölgeye Türkistan ismi verilmiştir. Türkler dünya yüzüne bu bölgeden yayılmışlardır Sümerler, soy ve köken olarak da Yafes’e dayanmaktadır.
Yafes'in oğullarının soyundan gelenlere Sümer, Guz, Oğuz, Macar olarak isim verilmiştir ve bunlar boy, oymak ve aşiretler halinde dünyaya yayılmış.
Sümer ırkı, yerli ve yabancı Sümerologlar tarafından Türk ırkı olarak kabul edilmektir.
Hz. İbrahim Sümer kenti olan Urukta yaşamış daha sonra Türkiye’de Urfa'ya gelmiştir. Urfa'nın Ur'u da oradan gelmektedir ve bu kelime Türkçe’dir.
Nemrut, zalim ve puta tapan bir Babil kralıdır ve Urfa’da Hz. İbrahim’i mancınıkla ateşe atıyor ama ateş bir gül bahçesine dönüşüyor.
Asıl ilginç olan ise, putperest Kureyş kabilesin ileri gelenleriyle Hz. Muhammed’in (SAV) amcası Ebu Talip arasında geçen şu tartışmadır:
“ Ey Ebu Talip! Ya yeğenini susturup davasından vazgeçir! Ya da Türk yurtlarına çekilip gidin!”diyor
Ebu Talip, bu tehdide karşı, 94 beyitten oluşan “Kaside-i Lamiyye” ile cevap verir. İşte o şiirden bazı bölümler:
“Düşman bizim gücümüze boyun eğip kahroluyor.
Hâlbuki onlar bizim Türk ve Aftalitler kapılarına sığınmamızı isterler.
Allah’ın evine ant olsun ki sizler yalan söylüyorsunuz.
İşleri karmakarış etmeden ne Mekke’yi terk,
Ne de buralardan Türk yurtlarına gitmeyeceğiz” diyor.
Ebu Talip’in bu şiirinde Türklerden, “Aftalitler-Akhunlardan” bahsetmektedir. “Demek ki Araplar Hazreti Peygamber’in soyunu biliyor, onun için bu tehditler yapılmıştır” deniyor.[ii]
Muharrem Kılıç’ın Gizlenen Türk Tarihi adlı eserinde; “Hz. Hüseyin’in Kerbela olayından önce Türk yurtlarına gitme isteği, Yezit tarafından reddedildi, çünkü Hazreti Hüseyin Horasan’daki soydaşlarıyla birleşerek tekrar gelecekti. ”deniyor.[iii]
Hazreti Muhammed (s.a.v.) İslam ordularının güçlü hale geldiği dönemde sahabelerine;
“Gönlüm ecdat yurdu Orta Asya’yı ziyaret etmek ister” dediğinde bazı sahabeler;
“Ya Rasulallah, Araplar olan bazı Müslümanlar milliyetçilik ruhuyla bu duruma karşı çıkarlar, sizde sıkıntıya düşersiniz” dedikleri rivayet edilir. Bu durumda Orta Asya’ya gitmekten vazgeçilir. Vefatından önce de bu düşüncesini torunları Hasan ve Hüseyin’e anlattığı onlarda dedelerinin vasiyeti olan Orta Asya’yı ziyaret için çıktıkları sırada Kerbela denilen yerde suikasta uğradıkları rivayet edilmektedir.
Muharrem Kılıç Bey;“Hazreti Peygamberi Medine'ye davet eden Evs ve Hazreç kabileleri Sümer asıllı idiler, Sümerlerin dağılışı sırasında Yemen'e göçmüşlerdi. Medine'ye gelişleri daha sonraydı. Akabe biatinde "Muhammed bizdendir" demişlerdi.
M. İhsan Oğuz; “Bilim adamları, Sümerce ile Türkçe arasında 1000 kadar ortak kelime tespit etmişlerdir.” demektedir.
Kastamonulu büyük bilgin ve mürşit Muhammed İhsan Oğuz'un İslam'da Mübarek Günler ve Geceler adlı kitabında: “ Hz. İsmail’in soyundan Hazret-i Muhammed dünyaya geldi. Peygamberimiz, annesi yönünden saf Arap, babası yönünden de saf Türk neslinden gelmiş olmasıdır. Bundan dolayı bütün Arapların ve Türker’in, Peygamberimizle övünmeye ve şeref duymaya hakları vardır.” diyor. [iv]
Bu konuda sayısız tezler ve anti tezler yer aldığını görürsünüz. Bilinmelidir ki, Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde “ Arap’ın Acem’den üstünlüğü yoktur, ancak takva sahipleri farklıdır” buyururlar.
Peygamberimiz (SAV) bir başka Hadis’in de ise,”İstanbul’u alan komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir” diye övdüğü Türklerin bu dine ne denli hizmet ettiği asla tartışılmaz ve göz ardı edilemez.
İbn Ebû Hâle, Resûl-i Ekrem’i şöyle anlatmıştır: “Peygamber irice yapılı, orta boylu, saçları hafif dalgalı, saçı kulak memesini geçerdi. Rengi beyaz, alnı açık, kaşları hilâl gibi ince ve gürdü. Burnu ince, hafifçe kavisliydi. Sakalı gür, göğsü ile iki omuzunun arası genişçe ve kıllar vardı.
Bu özellikler Türklerin yapı ve karakterlerine uyumlu olduğunu göstermektedir.
Müslümanlık gerçi Arabistan’da doğmuştur ama onu dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. İslamiyet’le Türklük, etle tırnak gibidir. Peygamberi, “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.” buyuruyor. Biz hem Türklüğümüzle, hem dinimizle, hem de Peygamberimizle övünüyoruz. Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler, aşağıda belirtilen kaynaklara bakabilirler.
________________________________________
[i]Prof.Dr. Şükrü Halûk,3. Türk Dil Kurultay raporu. Falih Rıfkı Atay, Çankaya (BATEŞ, İstanbul, 1980), s. 479.
[iii] Ziya Şakir; Kerbela'nın İntikamı: Türk Kahramanı Ebû Müslim, İst: Cevahir Yayınları-maarif, 1933