ASIM CENGİZ GÜR


YILBAŞI

YILBAŞI


Yüce Allah’ın katında din’in ancak İslam olduğu kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bildirilmektedir. Yüce Allah ilk peygamberinden son peygamberine kadar bu din’i göndermiş, ancak sonuncusu hariç olmak üzere diğerleri, unutulmuş, değiştirilmiş, tahrif edilmiş ve asliyetlerini kaybetmişlerdir. Geçen günlerdeki notlarımızda da aktardığımız gibi Yüce Allah’ın son mesajı olan Kur’an-ı Kerim de din kıyamete kadar Yüce Allah’ın koruma teminatı altında asliyetini muhafaza edecektir. Ancak Mü’minler, Müslümanlar her türlü tahrifat faaliyetlerine karşı temkinli ve müteyakkız durumda olmalıdırlar.

Kur’an-ı Kerim üzerindeki tahrifat çalışmalarında başarılı olamayan art niyetli din ve Allah düşmanları, mü’minleri, Müslümanları o mesajdan uzak tutabilmek ve o mesajın gereğince amel etmeleri önüne engeller koymak için çabalamaktadırlar ki, bu uygulamaların en büyüğü ve en etkilisi kendi dini-milli kültürümüzden uzaklaşmak ve batıl kültürlerin etki alanına girerek benliğimizden uzaklaşmaktır.

Kur’an-ı Kerim’de “İzzet”in, Yüce Allah’a, O’nun Elçisine ve inananlara ait olduğu beyan buyurulmaktadır. Bizler hemen çoğumuz Müslüman bir anne babadan ve Müslüman bir topluluk içinde doğmakla, İman ve İslam’ı hazır bulduk. Buna ne kadar şükür etsek azdır. Ancak, İslam tam ve mükemmel, en faydalı ve en güzel bir düzenin sahibi olmasına rağmen, mü’minlerin, Müslümanların başka batıl dil ve inançlara, yabancı örf ve adetlere, kültürlere asla itibar etmemesi ve ihtiyaç duymaması lazımdır.

Mü’minler dinde delil olarak, Kur’an-ı Kerim’i, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetini, bildikleri ile amil alimlerin içtihad ve icmaları, nihayet bunlara zıt olmayan milli örf ve adetleri kabul ederiz. Bunlara da gücümüz kuvvetimiz nisbetinde uymak için gayret sarf ederiz.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sağlıklarında bazı sahabelerin Yahudi alimlerinden ve ellerindeki Tevrat’tan bazı konu ve hikayeleri dinlemeye meylettiklerini gördüklerinde, onları bu işten men etmiş ve “Eğer Musa bugün yaşasa idi, benim emrime ve şeriatime tabi olurdu” buyurarak, Hak din’in İslam olduğunu hatırlatmıştır.

İslam, Müslümanları Allah’ın lanet ve gazabına uğramış Yahudilerin ve Hak Dinden, imandan sapmış, Allah’a ortak koşmuş Hristiyanların yoluna gitmemeyi emretmekte ve Müslümanlar namazlarının her rek’atinde “Fatiha Suresi”ni okurken bunu tekrar ve teyit etmektedirler. İslam bize Yüce Allah’ın seveceği ve razı olacağı ibadet ve amelleri yapmamızı ve son elçisine tabi olmamızı emretmektedir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hayatı boyunca cahiliyye adet ve örflerini ortadan kaldırmış ve İslam inanç ve kültürünü onların yerine ikame etmiştir. Oturmada, kalkmada, yemede, içmede, giyinmede, temizlenmede batıl adet, örf ve ananelere, kültürlere tabi olunmaması konusunda uyarmış, “Onlara benzemeyiniz” buyurmuştur.

Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.v.), Medine`ye hicret ettiğinde, ahalinin (herhalde bir müddet Arabistan ve Yemen`de egemen olan Sasani devletinin, İran zerdüşt kültürü tesiri altında kalarak) Nevruz ve Mihrican, (yani ilk ve son baharda geceyle gündüzün eşitlendiği; günlerini bayram edinip kutladıklarını gördü; Medineli ashabına (Allah onlardan razı olsun) sordu:

“Bu nedir, niçin bayram ediyorsunuz?”

Ashab-ı Kiram dediler ki:

“Ey Allah’ın Elçisi! Bunlar bizim iki bayram günümüzdür, İslam öncesi Cahiliyye devremizden beri bunları kutlar, bu günlerde eğlenir, çeşitli oyunlar oynarız”.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunun üzerine buyurdu ki:

“Yüce Allah sizler için bu iki günü, yerlerine, çok daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban bayramlarını ikame ederek değiştirmiş bulunuyor. (Artık bu Nevruz ve Mihricanı değil, o Ramazan ve Kurban bayramını kutlayın.)”

Bildiğiniz gibi bugün miladi 2013 yılının son günü ve yarın miladi yeni bir yıla girmiş olacağız, Yüce Allah’ın izni ile. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in folklor haline gelmiş, nisbeten masum, dini olmayan, kavmi ve mahalli birtakım günleri kutlamayı bile yasakladığını aktarmıştık.

Başka dinlere mensup gayr-i müslim milletlerin dini günlerini kutlamaları, içlerine küfür ve putperesi inançlarının karışmış olduğu batıl görenek ve adetlerine uymaları, bu vesilelerle eğlenceler tertiplemeleri, hediyeler alıp vermeleri müslümanlara kesinlikle ve şiddetli haram ve yasaktır; çok büyük günah ve feci bir yanlışlıktır. Müslümanın din ve imanına, vakar ve asaletine, izzet ve şerefine asla uygun düşmez.

Bu sebeple; yılbaşı gecesini kutlamayalım, yılbaşı eğlencelerine, davetlerine katılmayalım, hele içkili-kumarlı, haramlı-günahlı toplantılardan şiddetle kaçınalım. Evlerimize o geceye mahsus çerez, meyva almayalım; o gün için hindi kesmeyelim; evlerimize, odalarımıza, dükkan ve mağaza vitrinlerimize çam ağacı dikmeyelim, yılbaşı süslemesi yapmayalım.

Bu gece özellikle yatsı namazını camide cemaatle kılmaya gayret edip, dualarımızda ümmet-i Muhammedin ıslahı, felahı, huzur ve mutluluğu, birlik ve dirliği için dua edelim. Eve mümkün mertebe erken gidip ailemize bu gecenin yabancı adeti olduğunu ve Müslümanca yaşamanın önemini anlatalım. Televizyonlardaki programlara dalmayalım, gazinoya gitmemenin yanında gazinoyu evimize getirmeyelim. Erken yatmaya ve seher/sahur vakti kalkıp teheccütler kılmaya ve dualarımızda ümmet için, yurdumuzun milletimizin birlik ve dirliği, güç ve kuvveti için, kendimiz, ailemiz ve sevdiklerimiz için  Yüce Allah’tan niyazda bulunalım.

Yüce Allah (c.c.), iman ve islamın şuuruna erebilmeyi, hayatımızı rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e ve onun ilk uygulayıcısı Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesine uygun yaşayabilmeyi, nihayetinde cennet ve cemali ile şereflenebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.