ASIM CENGİZ GÜR


TOPLUMSAL HUZUR

TOPLUMSAL HUZUR


Yüce Rabbimiz (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” buyurmaktadır.

Yüce Allah (c.c.) burada, Müslümanları her an için fitne tehlikesine karşı uyanık olmaya çağırmaktadır. Zira fitneyi çıkarmanın en kolay yollarından biri de, yalan haber yaymak, insanların kusurunu araştırmak ve söz taşımaktır.  Onun için Müslüman bir kimse, kendisine getirilen her haberi doğru kabul edip peşine düşmeyecektir. Her zaman, kendisine ulaştırılan bilgilerin aslının olup olmadığını araştıracak ve dedikoducuların, fitnecilerin tuzağına düşmeyecektir.

Aslında, kamil mü’minlerden oluşan toplumda bu tehlike bulunmayacak olmasına rağmen, ideal toplumu oluşturmada karşılaşılan zaaflar, bu konuda temkinli olmayı gerektirmektedir. Sevgili Pegygamber Efendimiz (s.a.v.):

Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, hayır söylesin veya sussun ( faydasız veya zararlı söz söylemesin )” ve :

“(Kamil) Müslüman, diğer Müslüman kardeşlerinin elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Mü’min de insanların canları ve malları konusunda kendisine güvendiği kişidir” buyurmuşlardır.

Hakikaten de, Müslüman emin, güvenilir kimsedir. Ondan hiç kimseye zarar gelmesi beklenmez, çünkü imanının gereği budur. Hatta, Müslüman, başkasının kusurunu, eksiğini görmezden gelmeli, ayıbını örtmelidir. Müslüman her ne olursa olsun fitneye çanak tutmamalıdır. Ashab-ı Kiram’dan (Allah onlardan razı olsun) Süfyan bin Abdullah es-Sakafi anlatıyor:

“Ben: ‘Ey Allah’ın Elçisi! Sıkıca sarılacağım bir şeyi bana anlat (tavsiye buyur)’  dedim. O da:

‘Rabbim Allah’tır de ve dosdoğru ol’ buyurdu. Ben de :

‘Ey Allahın Elçisi! Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir?’ diye sordum. Bunun üzerine Resulûllah (s.a.v.) kendi dilini tuttu ve sonra:

‘İşte bu’ buyurdu”.

Fitneyi körükleyen unsurlardan birisi de yalan söylemektir. Olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek suretiyle toplumu fitne ve fesada sürüklemek isterler. Efendimiz (s.a.v.) yalan üzerine kurulmuş herşeyi reddetmiş ve yalandan men etmiştir. Bir hadis-i şeriflerinde :

“Doğruluk (insanı) hayra götürür. Hayır da cennete götürür. Kişi doğru konuşa konuşa, Allah’ın yanında doğru kişi olarak yazılır. Yalan ise kötülüğe, kötülük de ateşe götürür. Kişi yalan konuşa konuşa Allah’ın yanında yalancı olarak yazılır” buyurmuşlardır. Bir başka hadis-i şerflerinde de:

“Kim ki, yalancı şahitliği ve onunla amel etmeyi terk etmezse, (oruçlu için) Allah’ın onun aç ve susuz kalmasına ihtiyacı yoktur” buyurmuşlardır.

Dedikodu, ikiyüzlülük, ayıp araştırmak ve su-i zan’da yerilmiş ahlaki davranışlardandır. Yüce dinimiz tüm kötü ahlaklardan olduğu gibi bu ve benzeri davranışlardan uzak durulmasını ısrarla talep etmiştir.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de:

“(Resûlüm) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanmış….kimselerden hiç birine boyun eğme” buyurulmuş, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de:

“İftira eden, laf götürüp getirerek fitne çıkaran (tevbe etmez, bu huyunu terk etmez, helalleşmezse) Cennet’e giremez” buyurmuştur. Bir başka hadis-i şeriflerinde de :

“Kıyamet günü, insanların şerlileri arasında iki yüzlüleri bulursun; Onlar ki, şuna gelir bir türlü söyler, diğerine gider başka türlü söyler” buyurarak bu kötü ahlaktan uzak durulmasını ihtar etmişlerdir.

Kul olarak hiçbirimiz hatadan uzak değiliz. Muhakkak ki zaman zaman istemeyerek de olsa bu kötü huylardan herhangi birini işleyebiliriz. Ancak hemen bu durumun muhasebesini yapabilmeli, kötü ahlaklı olmanın Allah’ın ve resulünün sevgisinin ve ahiret nimetlerinden mahrumiyete sebep olacağının idraki ile bir an evvel bu kusurlu hareketten büyük bir pişmanlık ile dönmek, tevbe etmek, bir daha o kötü ahlaki davranışlara düşmemek için gayret sarfetmek ve eğer girilmiş ise kul hakkının helalliğini almak lazımdır.

Toplumsal mutluluk ve saadetimizin gereği olarak bu kötü ahlaki davranışlardan uzak durmak kadar bu kötü huyların işlenmesine yardımcı olmamak ve o ortama iştirak etmemek de önemlidir. Gerek suizan gerekse gıybet ve dedikodu, toplum için öyle tehlikeli ve yıkıcı davranışlardır ki, bunları sadece işlememek Müslümanları sorumluluktan kurtarmamaktadır. Özellikle gıybet ve dedikoduyu dinlemek ve bunların meydana getirdiği fitne-fesada seyirci kalmak da Müslüman’ın takınacağı bir tavır değildir.  Zira bir Müslüman, toplumu felâkete götüren fitne-fesat ve bozgunculuğun  devamına seyirci kalamaz. Böyle bir durum, müminin dinî sorumluluğu ile bağdaşmaz. Mü’min, toplum içerisindeki sorumluluğunun idrakinde olmalıdır. Müslüman, diğer bir Müslüman kardeşine herhangi bir şekilde kötülük yapılmasına seyirci kalamaz. Faydasız ve özellikle fert veya topluma zararlı işlerle uğraşmaz.

Yüce Kitabımız’da :

“(Ey iman edenler ) Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın; parçalanmayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız” buyurulmaktadır.

Yüce Allah (c.c.) milletimizin ve ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliğini tesis yolunda üzerimize düşünleri yapmaya bizleri muvaffak eylesin ve rızasına erdirsin.