ASIM CENGİZ GÜR


SÜNNETE SARILMAK

Notlar - Asım Cengiz GÜR


İnanmış bir insan, bir mü´min ve bir Müslüman için dini anlamanın yolu, Yüce Yaradan´ın kullarına elçisi vasıtası ile göndermiş olduğu Kerim Kitabını anlamaktır. Kur´an-ı Kerîm´e sarılmaktır. Ancak, sadece bu yeterli değildir. Aynı zamanda Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetine de sarılmasıdır. Çünkü, Aziz Kitabımız, Yüce Rabbimizin kelâmı´dır amma, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünneti de Kur´an-ı Kerim´in ve Allah´ın muradının hayata yansıması, uygulaması, tatbik edilmesidir.

Onun için ?Bana Kur´an yeter? diyenler eğer art niyetli değiller ise ve Kur´an ehli olmak istiyorlarsa yani ?Ben Kur´an-ı seviyorum, Allah´ın kelâmına uyacağım, hayatımı ona göre sürdüreceğim? diyorlarsa mutlaka Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetine sımsıkı sarılması gerekmektedir. Aksi takdirde, Yüce Rabbimizin dinimizi öğretmek, Kur´an-ı duyurmak ve anlaşılmasını sağlamak üzere görevlendirmiş olduğu Elçisi´ni bir kenara itmiş, yok farz etmiş ve onun yerine kendisini ikame etmiş olur ki; bu yanlış bir yoldur. Hem kendisine yazık etmiş hem kendisine uyanlara yazık etmiş demektir.

İnananların, Müslümanların sünnete sarılmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Bir tek yol var, tek doğru yol vardır; o da Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetine sarılmaktır. O´nun (s.a.v.) sünnetine sarılan müslüman; dünyanın neresinde olursa olsun, zamanın neresinde olursa olsun iyi müslüman olur. Sünnet-i seniyyeden uzaklaştıkça, bid´atlere bulaştıkça; başka zihniyetlere, başka akımlara, başka yollara ayağı kaydıkça adım adım kötüleşir, gaddarlaşır, zâlimleşir. Haram helal ayırmaz olur, sırf kendi menfeati için çalışır, her kötülük beklenir, merhametini ve yardım duygusunu kaybeder. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in müjdelerini ve ihtarlarını göz ardı ederek ne dinimizi doğru anlayabiliriz, ne Yüce Allah´ın rızasına erişebiliriz, ne O´nun (c.c.) hoşnutluğunu elde edebiliriz.

Müslümanlar, askeri, ekonomik ve siyasi güç bakımından tabir yerinde ise esameleri okunmaz haldeyken ve İran, Bizans, Mısır´da imparatorluklar (süper güçler) var iken Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sahabe-i kiram efendilerimize (Allah onlardan razı olsun), Mısır´ın fethedileceğini, İran imparatoru Kisra´nın, Bizans imparatoru Kayser´in hazinelerinin Müslümanlara kalacağını, Bizans´ın ve Batı Roma´nın fetholunacağını müjdelemişti.

Allah´a ve Elçisi´ni birbirinden ayırt etmeksizin iman edenler tarafından bunlar bir bir gerçekleştirildi, elhamdülillah. Endülüs´e geçti Müslümanlar, oradan Avrupa içlerine geçtiler. Malta adası, Sicilya adası, İtalya ve İsviçre´nin bir kısmı, Fransa´nın yarısı İslam ile tanıştı. Bazı yerlerde devletler kurdular, medeniyet inşa ettiler. İslâm her tarafa yayıldı. (Allah ondan razı olsun) İmam Şâfi hazretlerinin fetvası gereği oralar hala kaybedilmiş İslam Toprağı´dır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in tüm müjdeleri gibi bu müjdeleri de gerçekleşti. Ancak O´nun (s.a.v.): ?Ümmetin bir zaman gelecek bozulacak? ihtarı da gerçekleşti. Geçmişe ve yakın tarihimize, uzak ve yakındaki Müslümanlara baktığımız zaman, İslam ülkelerinin ve halklarının haline baktığımız zaman henüz bu bozulmadan yeterince kurtulmadığımız da görülüyor.

Aziz Kitabımız´da ve Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hadis-i şeriflerinde tarifi yapılan Müslümanlar henüz ortada yeterince yok. Gayr-i müslim ülke ve halklarından pek farkımız yok. İslam´ın şiarı olan az sayıdaki eserleri kapatsak da resimler filimler göstersek burası bir islam ülkesi mi değil mi karar verebilmemiz zor. İyi, salih, muslih, temiz insanlar var. Ancak, fıtraten bozulmuş, Yüce Allah´ın ve Elçisi´nin mesajını kavrayamamış, içselleştirememiş çok sayıda da Müslüman var. ?Ümmetin bozulması? ne zaman sona erecek, iyileşme ne zaman gerçekleşecek. Efendimiz (s.a.v.) bu ihtarı yaptıktan sonra buyurmuşlar ki:

?Benim sünnetime sarılın. Benim sünnetime sarılan kimseye şehit sevabı vardır?.

Bu sebeple Müslümanlar her nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, içinde yaşadıkları toplum nasıl yaşıyor olurlarsa olsun, mutlaka Sevgili Peygamber Efendimiz (sa..v.)´in sünnetine sarılmalıdır.

Kur´an-ı Kerim´i ve Hadis-i Şerifleri sahih kaynaklardan gelen açıklama ve tefsirleri ile okumaya gayret etmeli ve Yüce Rabbimizin hoşnutluğunu elde etmeye vesile olacak hayatı yaşamak için de İslâm´ı yaşama azminde olan ve Hakk´ı ve Hakikati kavramış ve Onu yaşamak için çaba gösteren insanlarla bir araya gelmeliyiz. O zaman hem biz, hem ailemiz daha güvende olur, iman ve amel açısından kemale erme imkanları elde ederiz. Bu beraberliklerden çok büyük faydalar, feyiz ve bereketler ortaya çıkar ve Yüce Rabbimiz´in rahmetini celbedebiliriz.

Kerim Kitabımız´ın Âl-i İmrân Sûresindeki âyet-i kerîmelerin ifadesi ile: ?Hani (Uhud savaşında) sizden iki bölük, Allah kendilerinin yardımcısı olduğu halde, korkuya kapılıp (ordunun iki kanadından) geri çekilmeye niyetlenmişti. Halbuki Mü´minler ancak Allah´a güvenip dayanmalıydılar. Muhakkak ki Bedir (harbin)de siz, (asker ve silah bakımından) daha zayıf iken, Allah size yardım etmiş (ve zafer vermiş)ti. Allah´ın emirlerine uygun yaşayın ki, şükretmiş olasınız. Eğer Allah yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse olmaz. Şayet (Allah ve Resulüne bağlılıktan ayrılır da) O da sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size yardım edecek kim olabilir) Öyleyse Mü´minler ancak Allah´a güvenip dayansınlar?.

Allah´ım! Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver. Ve bizi, cehennem azabından (ateşinden) koru. (âmin).