İDRİS YAVUZ


SÖZÜN ÖZÜNÜ DÜŞÜNELİM

YAVUZCA - İdris YAVUZ


Bilgeliği ile bilinen Lokman Hekim’in dudakları kalın, rengi de siyahtı. Lokman Hekimi hikmetli sözlerinden dolayı gıyaben tanıyan bir zat, karşısında siyah yüzlü, kalın dudaklı Lokman Hekimi görünce, şaşkınlıkla onun yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri hissetmiş olacak ki, ona hitaben;

“Kardeşim, neden bana öyle tuhaf bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı? Bak kardeşim! Yüzümün siyahlığında ve dudaklarımın kalınlığında benim hiçbir katkım yoktur. Onları Yaratan öyle uygun görmüş, tercihini böyle kullanmıştır. Evet, insanların yüz güzelliği ve çirkinliğini yaratan, layık gören Cenab-ı Hak’tır. Ancak insan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur” der. Doğrusu, sözün özü de budur.

***

Amerika’da bir senatör seçim bölgesinde bir çiftçiye evini onarması için hükümetten yardım alır. Çiftçinin kızını üniversiteye, oğlunu harp akademisine yerleştirir. Damadına iş bulur. Selin tahrip ettiği çiftliğine yardım eder. Karısını postaneye yerleştirir.

1938 Senato Seçimleri’nde bu çiftçi, kendisinin karşısında bulunan rakip adaya destek verdiğini öğrenince çılgına döner. Çiftçiye;

“Benim aleyhime çalıştın, bu yaptığın doğru mudur?” dediğinde çiftçi haklısın anlamında kafa sallar. Senatör yaptığı iyilikleri bir bir ortaya döker ve:

 “Senin bu yaptığın düpedüz nankörlüktür.”der. Buna karşılık çiftçi:

 “Evet, iyiliğini unutmadım, ama benim için son günlerde ne yaptın?” deyince

 “Haklısınız, rüzgârın esişine göre yön değiştirenler, yalaka ve alçak insanlardır.” diye cevap verir. İşte sözün özü, siyasetin kirli yüzü böyle değil midir?

 ***

Üç züğürt bir araya gelir ve aralarında hayal kurmaya başlarlar. İçlerinden biri söz alır ve görüşlerini şöyle dile getirir;

“Hayal bu ya… Dünyadaki zerreler sayısınca param olsa neler yapardım, neler?” Bir diğeri söz alır;

 “Dünyada var olan suyun tamamı mürekkep olsa da, bununla bir rakamın sonuna, sonsuza kadar devam eden sıfırlar konsa, bu kadar paraya sahip olsam neler yapmazdım.”

Üçüncü şahıs ise; onların aşırı isteklerine, hırs ve tamahkârlıklarına ilginç bir cevapla karşılık verir;

“Beyler! Şu anda bana diyecek hiçbir şey bırakmadınız. Keşke ikiniz bir anda ölseniz de ben de mirasınıza konsam.” der.

Günümüzdeki varlıklı insanları, siyasileri, koltuk düşkünlerini, şöyle bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, bu tip insanlar yok mudur? Ebette ki vardır.

 

Doyumsuz insanlar hırslı ve tamahkâr olurlar. Kanaatkârlık onlar için pek geçerli bir yöntem olamaz. Gözlerini mal-mülk, makam hırsı bürüyenlerde hayırseverlik, fakir fukarayı düşünme duygusu körelmiştir.

Hz. Muhammed (SAV) bir Hadis-i Şerif’lerinde; “Bir mülk, senden öncekilere baki kalsaydı, sana kadar gelmezdi. Başkalarına kalmayan miras, sana da kalmaz.” buyururlar (Zübdetül Buharı S.478).

Gönül dostu bir velinin dediği gibi “Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.”

Hiç bir kimseye makam, saltanat, şan ve şöhret baki değildir. Bunca hırsa ne gerek var? Bunun üzerine söylenecek bir söz var mıdır? Bilmiyorum, yorumu siz okurlarıma bırakıyorum.