ASIM CENGİZ GÜR


SEVGİYİ ARTTIRAN HUSUSLAR

SEVGİYİ ARTTIRAN HUSUSLAR


(Allah O’ndan razı olsun) Hazret-i Ömer’in rivayet ettiğine göre Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar:

"Üç şey vardır ki, arkadaşının sana karşı olan muhabbetini sâfîleştirir, yoğunlaştırır, saf bir sevgi meydana gelir. Sâfî bir sevgi, hâlis bir sevgi meydana getirir." Nedir bunlar:

1. “Karşılaştığın zaman selâm verirsin ona”:

"Esselâmü aleyke/Esselâmü aleyküm: Allah`ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerine olsun" dersin.

Aslında bugün, biz bunu yapıyor olsak da, adet olarak yapıyoruz. Zaman içinde sünnetler adet tarzına dönüşmüş, biz büyüklerimizden, onlar da kendi büyüklerinden öğrendiler. Fakat bunun sebeb-i hikmeti’ni sorgulama ihtiyacı duymadık. Babalarımız, dedelerimiz böyle yapıyorlar dı, bizde yaptık. İslâm, bir Müslümanın diğer Müslümanla karşılamasında selam vermesini istiyor. Selâm ne demek?.. "Ben sana dünyada, ahirette şen ve esen kalmanı, dünyada mutlu olmanı, ahirette de cennete girmeni temenni ediyorum." demektir. Selâmın derin manası ve işlevi vardır. Bu yüzden “Günaydın”, “Hayırlı Günler”, gibi bir sıradan sözlerden daha derin anlamı olan bir sözdür. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aramızdaki sevginin artmasına vesile olacak şeylerden ilki olarak selam vermeyi belirtmişler.

2. “Mecliste onun da rahat oturması için yer açarsın."

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in meclisine ne kadar rağbet vardı, ne kadar kalabalık vardı? Bir Allah dostunun, bir hocaefendinin, sevilen sayılan bir kimsenin sohbet meclisini düşünün. Bir çok sıkıntı ve meşakkatle orada kalınılır. Birisi yer açarsa, “Bu kardeşim bana yer açtı diye” bayağı sevinir insan.

Hac ve umreyi düşünün. Mescid-i Nebevi’de namaz kılmak isteseniz, mescid-i Haram’da namaz kılmak isteseniz, güneşin altında da durmayayım, mescidin uygun bir yerine gitmek isteseniz, bakarsınız ki yerler hep dolu. Hatta Cuma ve bayram günleri camilerimiz de öyle. Hocaefendiler ara sıra “safları sıklaştıralım” uyarısı yapsa bile nafile. Kimse rahatını bozmak istemiyor, araya girmek isteyenler engelleniyor ve bazen içinde bulunduğu ortama hiç yakışmayan tartışmalar yaşanıyor.

Halbu ki, “Gel kardeşim, sen de şuraya otur” dese birisi, muhatabı sanki dünyaları kendisine bağışlamış gibi sevinir, çok makbule geçer. Yüce Allah (c.c.) bu kardeşinin yaşadığı sevinç sebebiyle, ahirette de böyle davrananı mükafatlandırır.

 

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hadis-i şeriflerinde "Toplantı yerinde ona bir yer ayarlayıp, açıverip sen de otur dersen, o da sevgiyi arttırır" buyuruyor.

Aslında bunu hayatımızın her aşamasında ve her zorlukla karşılan kardeşimiz için uygulayabiliriz. Yolda kalmışa yardım ederek, susuza su ikram ederek, açı doyurarak, velhasıl-ı kelam, bir mü’minin ihtiyacını karşılayarak onu rahatlatmak övülen bir davranış oluyor.

3. "Ve ona hitap ederken, onun en hoşuna gidecek sıfatla ona hitap edersin."

"Gel aziz kardeşim buyur! Canım kardeşim buyur!" Hoşuna gider. "Yâ bu bana canım kardeşim dedi, aziz kardeşim dedi..." der, hoşuna gider. Veyahut aksini düşünelim. Peygamber Efendimiz diyor ki: "Ahir zamanda bir takım insanlar türeyecek birbirlerine selâmları lânetleşme olacak."

"Gel ulan bilmem ne." Ulanını aktarıyorum, kalanını söyleyemiyorum. "Nasılsın bilmem ne..."

Bazı insanların birbirleri ile hakaretle selâmlaşmaları âhir zaman alâmetiymiş, kıyamet alâmetiymiş. Yâni en güzel isimle değil de en ağır sözle, hatta küfürle selamlaşıyor. O da ona, gülüyor, memnun oluyor. O da ona öyle bir cevap veriyor; kol kola giriyorlar, gidiyorlar. Acayip bir durum. Ama İslâm`da nasıl? Ona en hoşuna gidecek bir sıfatla hitap etmek; bu güzel bir şey.

Karşısında hitap ettiği insana, onun en hoşuna gidecek sıfatı söylemek çok önemlidir. Yâni beşerî münasebetlerde, günlük konuşmalarda, iş konuşmalarında, yaşantımızda dikkat ederseniz hayatta başarı kazanmak için dikkat edilecek inceliklerden birisi budur. Meselâ doktora yapmışsa, "Nasılsınız doktor bey?" derseniz; "Bu benim doktora yaptığımı biliyor" filân diye koltukları kabarır. "Nasılsınız üstad?" denilse, hoşuna gidiyor; “Başkanım!”, “Reis” diyorsun memnun oluyor. Bunu hepimiz yapabiliriz.

Bir insanı kızdırmak istiyorsanız, hoşlanmadığı bir sıfatıyla söyleyin. Meselâ kadı körse; "Nasılsın kör kadı?" dersen, doğru bile olsa, kör bile olsa kadı kızar. "Nasılsın kör kadı?" diyecek kadar doğrucu olmamak lâzım. "Nasılsın kömür gözlü kadı?" desen ona da kızar: "Bu benimle dalga geçiyor. Kör olduğumu görüyor, yine de kömür gözlü diyor." der.

Bu bakımdan hitap ederken; dengeli, ölçülü ve güzel bir hitapla hitap etmek güzel bir ahlaki davranış olmasının yanı edebin bir gereğidir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hadis-i şerflerinde bizlere kardeşlerimizle-arkadaşlarımızla aramızdaki muhabbeti, sevgiyi sâfileştirmenin, yoğunlaştırmanın, arttırmanın yolları olarak üç tavsiyede bulundu. Buna göre :

Karşılaştığımızda selamlaşmalı, bir meclise geldiğinde onu imkanlar çerçevesinde yer açmalı, yer göstermeli ve onun hoşuna gidecek bir şekilde hitap etmeliyiz.

Yüce Allah (c.c.) birbirimizi gereği gibi sevebilmeyi, ahirette de “birbirlerini Allah için sevenler”e verilecek yüksek ecirlere erişebilmeyi bizlere nasib ve müyesser eylesin.