H. Ali YILDIRIM


SEVGİ ANALOGDUR, BİRE SIFIRA GELMEZ

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


Eskiden TV yayını ve cihazları analog idi, şimdi çoğunluk sayısal oldu. Aradaki fark şöyle bir şeymiş: Analog ?Sonsuz noktadan oluşan kesintisiz, sürekli ve benzeşik veri?, sayısal (dijital) ise, bu verilerin benzeşik olmadan, ?1? veya ?0?, yani ?ya var, ya yok? şeklinde kesin ve kesintili olarak akması imiş. Biraz karışık ise şöyle diyelim: Analog fotoğraf makinası manzarayı tek parça olarak görür ve kaydeder. Renkler ve hatlar belirsiz gibi de olsa olduğu gibi kabul edilir. Resim üzerinde oynama şansınız çok azdır. Dijital fotoğraf makinesi ise gördüğü alanı mesela 10 milyon kareye böler, her bir karenin rengini belirler, kareler birleşince resim ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle, analog ?olduğu gibi? kabullenir, sayısal ?mükemmeliyetçi? dir. Çünkü analogda resim olduğu gibidir, sayısalda sizin emrinizdedir, üzerinde oynamaya müsaittir, çünkü her bir karenin rengi ile oynayarak bütün resmi istediğiniz şekle sokabilirsiniz?

Günümüz insanının düşünce yapısını da bu şekilde ikiye ayırabiliriz:

Analog düşüncede sevgi ifadesi bir bütündür, sağduyu, merhamet, halden anlama, vücut dili, bakış, duruş, sözcükler ve hatta sessizlik hep birlikte çalışır ve mükemmel olmasa da var kabul edilir. Küçük bir sevgi ifadesi yani yaklaşık değer bile anlam bulur ve sevginin kırıntısı kabul görür. Çünkü sevgi doğa ürünüdür doğa ise ?ya hep ya hiç? demez, bazen kıştır, bazen kış gibidir, bazen yazdır, bazen güneşli ama soğuktur. Patlayan lav bir yandan yok ederken bir yandan da yeni minerallerle besleme yapar. Bu yüzden doğa benzeşik, sürekli ve değişkendir yani analogdur. O bütün ve kesintisizdir biz de onu öyle severiz, çünkü kod kaynağımız odur?

Sayısal düşüncede ise sadece kesin ve ölçülebilir değerlere bakılıyor. ?Beğendim? (1), ?Beğenmedim? (0) gibi kesinlik değeri aranıyor, arada değerler kabul edilmiyor. Çünkü ?Biraz? (0,7) olan şey ?tam? (1) etmiyor, öyleyse yok sayılıyor. Yani ?ya hep ya hiç?, ?ya siyah ya beyaz?, ?ya sev ya terk et?, düşünce şekli öne çıkıyor. Böylece bu yüzyılda insan beyni de analogdan sayısala geçiyor. Çünkü dijital efendiler insanı robotlaştırarak yapay zekânın yönetebileceği insan modelini hazırlıyor. Çünkü sosyal medya veya dijital ortam, bir konuya dâhil olurken, sizi ?beğeniyorum? ya da ?beğenmiyorum? demeye zorluyor, arası yok, ?fena değil? deme şansı vermiyor. Kişi de silik kalmamak için ikisinden birini seçiyor, yani ya 1 diyor ya da 0, bu da onu sayısallaştırıyor. Ayrıca bu yöntem toplumları kamplaştırmak için de kullanılıyor. Bunu da incitmeden yapıyor; önce ılık suya atıyor sonra yavaş yavaş haşlıyor. Önce ortaya bir siyasi konu atıyor, sonra 1 mi 0 mı diyor, silik kalmamak için seçim yapınca da kamplaşmış oluyorsunuz, hiçbir şey demiyorsanız sayısal ortamda yok sayılıyorsunuz?

Günümüzde sevgi bilmeyen sayısallar somut sevgi ispatı arıyor ve sonunda; aşırı harcama, balonla aşk ilanı, zirveye tırmanma, kanyona atlama, teke zortlatma gibi eylemler ortaya çıkıyor. Diğer yandan ?tektaş, üçtaş, beştaş? gibi sevgi nesneleri türüyor. His yerine zihin çalışıyor ve sayısal kamera gibi, bütünü bulmak için karelerin tek tek 1-0 testi yapılıyor. Bütün tamamlanmaya çalışılıyor ama sonu gelmiyor, çünkü nasıl tamam olacağını kimse bilmiyor. Bu gidişle yakında ?Uluslararası sevgi standardı? belirlenir. Eminim ölçütü de ?Beş taş alırsa, balonla aşk ilan ederse, su altında öperse, paraşütle yüzük takarsa, amuda kalkarsa 1, değilse 0? gibi bir şey olur. Somut ispat yoksa sevgi kabul görmüyor çünkü sevgi tanınmıyor. Hâlbuki kendi hissinizden başka sevgiyi ölçecek bir terazi yoktur, başkasına da soramazsınız çünkü kişiye özel zarfta sunulur. Çünkü sevgi, alıcısına ?seviyorum? demekten öte, benzeşik ve sürekli değişken verilerin mesafeye bakmaksızın akışıdır yani analogdur. Bu yüzden 1´e 0´a gelmez, vericiden çıktığı gibidir, üzerinde oynanmaz, neyse odur?