VELİ ALTINKAYA


SAVCI DEĞİL, SANKİ CANİ BİR CELLAT

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


Bugün demokrasi tarihimizin kara günlerinden, utanç günlerinden biri. Bundan tam 59 yıl önce bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin iki bakanı darbeciler tarafından kurulmuş talimatlı mahkemelerin verdiği alçak kararla idam edilmiştir. Bir gün sonra, yani yarın da bu ülkede bir başbakan darağacına çekilecektir. Aradan geçen 59 yıla rağmen millet, darbecilerin yaptıklarını asla unutmamış, bu Milletin Meclisi idam edilen üç kıymetli vatan evladının itibarlarını iade ederek anıt mezar inşa etmiştir.

Sandıkla, seçimle iktidara gelemeyenlerin, darbe ile kan akıtarak iktidar yollarını açma çabaları tarih boyunca asla unutulmayacaktır.

Darbecilerin oluşturduğu talimatlı, güya ‘Yüksek Adalet Divanı’ adını taşıyan talimatlı mahkeme 15 idam, 43 müebbet, 4 on beş yıl hapis, birkaç beraat ve 500 kişilik mahiyet kitlesine 4'er yıl hapis cezası vermiştir.

Şahitlerin ifadesiyle Menderes’in iki bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan darağacına giderken başı dik, şehadet şerbetini içmişlerdir.

Yaşadığı psikolojik baskı ve fiziki işkence nedeniyle adeta intihara zorlanan Başbakan Adnan Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamlarından bir gün sonra 102 mezarın kazıldığı İmralı’ya saat 13: 00’da getirilmiş.

Menderes'in idam resmini çekecek olan İsmail Şenyüz'ün makinesini tamir etmesi beklenmektedir. Menderes, diğer DP’lilerin kaldığı koğuşların önünden saat 14: 00’da idam sehpasına götürülmektedir.

Adnan Menderes'in darağacına kaç defa çekildiği hala tartışılır. 3 Ağustos 1991 tarihli Milliyet Gazetesi’nde İmralı Cezaevi Müdürü bu hareketin yani idamın ilk defa yapıldığını açıklaya dursun, idamın üç defa gerçekleştirildiğini iddia edenler de var...

Bu konuda hiçbir yoruma girmeden ‘Benim Gözümde Adnan Menderes’ adlı eserden Topbaşı Cezaevi'nden İmralı'ya gönderilirken iki gardiyanın naklettiğini aynen aktaralım:

"... İmralı adasından idam mahkumlarını yutmak üzere toprağa tam 102 adet mezar açtırılmıştır. Ayrıca beş adet de idam sehpası. Henüz mahkeme kararları kesinleşmeden yapılan bu hareketler oradakilerin iştahını ortaya koyuyor. Adnan Menderes'ten bir gün önce asılan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan sanki DP iktidarının mesuliyetinden kaynaklanan idamlık paylarını omuzlarına almışlardı.

Hasan Polatkan için şahitlerim fazla konuşmak istemediler. Buna karşılık Fatin Rüştü Zorlu, ölümü erkekçe, kahramanca karşılıyor. Abdestini almış, namazını kılmış, kılı bile kıpırdamadan darağacına çıkmıştır Fatih Rüştü. Yalnız O'nun ölümünde bir nokta var ki ilk defa açıklıyoruz burada. Meşhur Başsavcı O'na sormuş:

—Bir diyeceğin var mı? Zorlu, buna cevap veriyor:

—Ne diyeceğim olacak, muradınıza erdiniz, bu gece rahat uyuyabilirsiniz.”

Bu arada olanca ehemmiyet Adnan Menderes üzerinde; asıl dikkatin kendisine ayrıldığı insandadır. İşte hücumbotuyla İmralı'ya çıkarıldığı andan gasilhaneye götürüldüğü ana kadarki bütün macerası:

Mihmandarlarından bir gün sonra 17 Eylül Pazar günü öğle vaktini biraz geçe kıyıya çıkıyor Menderes. Olayı anlatan iki gardiyan da oradadır. Motordan elleri kelepçeli indiriliyor ve Başsavcı'nın yanına götürülen 45 dakika kadar burada aynı şekilde bekletiliyor. Orada kendisine beyaz gömleği giydiriyor ellerini arkadan bağlıyorlar ve darağacına doğru yol alıyorlar.

Darağacına giderken bir subay kendisini sürüklemek istiyor. Menderes buna mukabil "Dokunmayın, kendim giderim" diyor. İki taraf da kara, deniz, hava ve jandarmadan karışık asker dolu. Menderes o esnada ufka son bir kez daha bakıyor. Sehpa kurulmuş; Üsküdarlı Kemal adlı cellat hazır; tarihi avını beklemektedir.

Menderes, masaya oradan da hazırlanan sehpaya çıkıyor. Savcı daima Menderes'i konuşturmak istiyor. Tek bir cevap yok. Ismarlama hocaların, göstermelik şiveleriyle din telkinleri sahnede... Cellat işini ifa edeceği anda, Menderes haykırıyor:

-Dur, sana dur diyorum, bir dakika…

İlk defa bu kadar serttir Menderes...

Ve Menderes'in dudakları yalnız kendi kulağına ve Allah'a hitap ederek kıpırdamaya başlıyor. Cellat Kemal, Savcı’nın işareti üzerine sandalyeyi çekiyor.

İş tamam...

Menderes'in naaşı havada sallanmaktadır. Ve hava erlerinden biri bayılıyor. Havanın açık olduğu ve tek bir kuşun bulunmadığı gökyüzünde idamın olduğu dakikada yüzlerce kuş peydahlanıyor. Bu manzaradan kahramanımız gardiyan ve bir teğmen etkileniyor ve yere düşüyor.

Bu arada Adnan Menderes'in naaşı ayakları yere değer değmez, yine çekiliyor ve bu hareket tam üç defa tekrarlanıyor. Ve işte tarihin kulağına fısıldanacak bir söz söyleniyor o esnada.

Savcı Egesel'dir bu sözü söyleyen:

-O'nu yüz kere indirip assalar yine az.

Savcı, kurbanı hakkında ne kadar idam istemiş, o kadar asılmasını istemektedir adeta. Savcının bu isteği, Cellat Kemal'in ipi her çekişte duyduğu hazdan olsa gerek ki, Menderes'in naaşı üç defa darağacına çekiliyor...

Bu savcı için nasıl hukuk adamı diyeceksiniz. Savcı değil, sanki cellat, cani...

Menderes toprağa girinceye kadar O'nunla bir yolculuk yapalım:

"Saat tam 02: 26'da Menderes asıldıktan sonra darağacında bir süre bekletilmiştir. Menderes'i darağacından alarak gasilhaneye götürüyorlar. Soyuyorlar, fildişi gibi sapsarı, fakat berrak ve tertemiz bir vücut. Namütenahi güzellikte yüz kendinde yumulu gözlerle, kapalı dudaklar ve ufuksuz sonsuz bir tebessüm. Menderes gülümsüyor… Yalnız boynunda simsiyah bir halka şeklinde mosmor bir ip izi."

Türkiye, bu coğrafyanın insanları darbelerden çok çekti. 27 Mayıs’tan, birkaç gün önce 40. yılını dolduran 12 Eylül’den, 12 Mart 1971’den, 28 Şubat’tan ve nihayet 15 Temmuz’dan...

Her darbe girişiminin arkasında bilin ki bölgesinde ‘Güçlü bir Türkiye’yi istemeyen küresel odaklar ve onların gözlerini iktidar hırsı bürümüş yerli işbirlikçileri var.

Onun için hepimiz her zaman ve zeminde ‘Kahrolsun darbe, yaşasın demokrasi!’ diye haykırabilmeliyiz.