ASIM CENGİZ GÜR


RESULÜN HARAM KILMASI

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Bana, Kur´ân-ı Kerim ve onun bir misli (hüccet olmada eş değer bir benzeri) daha verilmiştir. Karnı tok vaziyette koltuğunda oturarak, ´Sadece şu Kur´ân´a sarılınız; içinde helal olarak gördüğünüz şeyleri helal sayın, haram olarak gördüğünüzü de haram kabul edin.´ diyecek bazı kimselerin gelmesi yakınlaşmıştır. Şüphesiz Allah Resûlünün haram kıldığı şey, Allah´ın haram kılması demektir" buyurmuştur.

Aziz Kitabımız´da A´raf Sûresinde de: ?O (Peygamber), onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder. Onlara temiz/hoş şeyleri helal, (kendilerince helal saydıkları veya amel olarak) pis ve murdar şeyleri de haram kılar. Onlar(ın sırtın)dan ağır yükü ve üzerlerinde olan zincirleri (zor teklifleri) kaldırır. Artık ona inanan, ona hürmet eden, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen nura (Kur´an´a) uyanlar var ya, işte (dünya ve âhirette) kurtuluşa erenler sadece onlardır. (Resûlüm!) De ki: ?Ey insanlar! Şüphesiz ben, Allah´ın sizin hepiniz için (gönderilen) peygamberiyim. O (Allah) ki göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı kendisinindir. O´ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, hem diriltir hem öldürür. O halde Allah´a inanın; Allah´a ve O´nun sözlerine inanan, ümmî peygamber Resûlü´ne de inanın. Ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız?. Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve İncil´de yazılı bulunan o elçiye, o ümmi peygambere uyarlar. O ki kendilerine iyiliği emreder, onları kötülükten men eder; onlara temiz ve hoş şeyleri helal, pis ve çirkin şeyleri haram kılar?? buyurularak Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in yetkileri belirtilmiştir.

(Allah ondan razı olsun) Ebû Hüreyre´den rivâyet edildiğine göre, Efendimiz (s.a.v.) şöyle hitap etti:

?Ey müslümanlar! Size hac farz kılınmıştır, o halde hac yapınız?.  Bir adam:

?Her sene mi, Ya Resûlallah?? diye sordu.

Efendimiz (s.a.v.) cevap vermeyip sustu. Adam sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

?Şâyet ?evet? desem, mutlaka farz olurdu, tabiî sizin de buna gücünüz yetmezdi. Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz? buyurdular.

Soruyu soran sahabi namazın, zekâtın, orucun tekrar tekrar yapıldığını bildiği için, hac ibadetini de bunlara kıyas ederek bu soruyu sormuştu. Bütün mükelleflere her sene bu ibadeti tekrar etmenin zorluğunu, hatta imkânsızlığını düşünememişti. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insanlara açıklanması gereken ve insanların ihtiyacı olan bir konuda susmazdı. Şâyet sorulan soru bu çeşit bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, onu mutlaka en açık şekilde cevaplandırırdı. Fakat, bu sahabenin sorusunu böyle değerlendirmediğini, aksine tekrar tekrar sorduğu halde sorusunu cevaplandırmadığını görüyoruz. Ancak, susmasının cevap teşkil etmediğini görünce, bu soruyu da açık bir şekilde cevaplamıştır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v), özellikle itikat, ibadetlerin farz oluşu, helâl ve haram gibi vahiyle tesbit edilen konularda kendisinin bildirdikleri ve açıkladıkları ile yetinmeyi, ince eleyip sık dokumamayı, çok ve gereksiz soru sormaktan sakınmayı tavsiye ederlerdi. Bu sebeple: ?Benim sizin anlayış ve kavrayışınıza bıraktığım konularda siz de beni kendi halime bırakın?  buyurmuşlardır. Niçin böyle yapılması gerektiğini de, geçmiş ümmetlerin, yahudi ve hıristiyanların helâk oluşlarını örnek göstererek açıklamışlardır. Çünkü onlar, peygamberlerine çok ve yersiz sorular sorarlardı. Ayrıca peygamberlerinin verdiği cevabı kabullenmek yerine, onu aralarında münakaşa ederler, ihtilafa düşerlerdi. Bu nitelikleri, yani çok ve yersiz sorular sormaları, aldıkları cevapları münakaşa konusu yapıp çok ihtilafa düşmeleri neticesinde toplumun birlik ve beraberliği ortadan kalktı ve çok büyük zarara uğradılar. Birlik ve beraberliği bünyelerinde sağlayamayan milletler ve ümmetler ise helâke sürüklenirler.

Hadis-i şerifte, ?Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz? buyurmuştur, Efendimiz (s.a.v.). Dinin yasak ettiği şeylerden kesinlikle sakınılması, uzak durulması gerekir. Zorunlu durumlar (zaruret) haricinde bu konuda müsamaha edilmez. ?Gücüm yetmiyor? veya ?Alıştığım için bırakamıyorum? gibi mazeretler de geçerli değildir. İnsanlar arasındaki üstünlüğün ölçüsünün, kişilerin takvaca üstünlüğüne bağlı olduğunu hatırlatan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), takvanın da, yapılan ibadetlerden çok, yasaklardan kaçınması ile sağlanacağını hatırlatır. Dolayısı ile, haram ve yasaklardan tamamen uzak durulması gerekir. İbadetler konusunda ise Yüce Allah hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yüklemediği için, her insanın sorumluluğu ancak gücü nisebtindedir ve kul gücü nisbetinde var gücüyle bunun için gayretli olmalıdır.

Kerim Kitabımız´da Âl-i İmrân Sûresinde: ?O (takvâ sahibi) olanlar, bollukta ve darlıkta (Allah rızası için) sarfederler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik yapan (ve güzel davranan)ları sever. Ve (yine) onlar, çirkin bir iş işledikleri veya (günahlarla) kendilerine zulmettikleri zaman, Allah´ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten, Allah´tan başka kim günahları bağışlar ki? Bir de onlar, işledikleri (günah ve hatalı işleri)nde bilerek ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve alt tarafından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle (iyi amel) yapanların mükâfatı ne güzeldir!? buyuruluyor.

Yüce Allah, bizleri ve nesillerimizi muttaki (Allah´a karşı gelmekten sakınan takvâ sahibi) insanlardan kılsın. (?amin)