Yüce dinimiz nasıl ki imanda şirki, küfrü ve nifakı kabul etmiyor ise toplumsal hayatta da başıbozukluk, disiplinsizlik, fitne ve kargaşayı; toplumsal çözülmeyi istememektedir. Kerim Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de ?İnsan kendisini başıboş bırakılacağını mı sanmaktadır? buyurulmaktadır. Aslında İslâm bir manada Allah ve Resulünün emir ve ölçüleri içinde teşkilatlanmak demektir. Ümmet, İslam imanını ve ahlakını büyük bir aşkla benimseyen ve yaşayan bir liderin veya liderler kadrosunun etrafında sosyal şartlara göre oluşan canlı bir birlikteliktir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), toplumu oluşturan fertleri ?bir vücudun organları?na benzetmiştir. Dolayısıyla, Müslümanların oluşturduğu toplum, başıboş ve birbirine karşı duyarsız bir halde yaşayamaz.
(Allah ondan razı olsun) Ebû Hüreyre´den rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ?Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini başkan seçsinler!? buyurmuşlar; hayatları boyunca uygulamışlardır. Bir başka hadis-i şeriflerinde de: ?Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz? buyurmuşlardır. Fıkhen cemaatin en az üç kişiden meydana gelmesi sebebiyle, hadiste ?üç kişi yolculuğa çıkarlarsa...? buyurulmuştur. İki kişi de olsa, yapılacak iş birinin emir-komuta sorumluluğunu üstlenmesinden ibarettir. Büyük olsun küçük olsun tüm toplum ve toplulukların ihtilâftan, çekişmekten, zaman ve güç kaybından kurtulup birlikte ve süratle hareket edebilmesi sorumlu bir yöneticiye sahip olmaya bağlıdır. Bu, bir peygamber emridir. Bu sebepten nerede gerçekten Müslümanlar varsa, orada, sarsılmaz surların taşları gibi birbirine kenetlenmiş ve her biri diğerlerinden haberli insanların oluşturduğu bir toplum var demektir.
Aziz dinimiz İslâm´da ?reislik/başkanlık´, müminleri, Allah´ın rızasına ulaştırma yolunda her kademesini bir diğerine bağlayarak bir bütün meydana getirebilmektir. Gerçek liderler, müminleri, farklı farklı gruplara ayrıştırmazlar aksine onları Allah ve Resulüne hizmet şuuru içinde diğerleri ile kaynaştırırlar. Aralarındaki ihtilafları şer´i kurallara göre çözerler. Şahsî ve nefsanî hislerinin ve hırslarının esiri olmaksızın, adaletle muamele ederler. Aslında İslam´da ?reislik/başkanlık´ bir hükmetme ve menfaat sağlama yeri olmaktan ziyade, bir hizmet etme, fedakarlık etme ve zorluklara katlanma makamıdır. Ecdadımız bu sebeple ?Hâkimü´l-Harameyn? değil ?Hâdimü´l-Harameyn? sıfatını kullanmışlardır. Bu sebeple ?Efendi Devlet? değil ?Hizmetkâr Devlet? şuuruyla hareket etmişlerdir. Bu makamı işgal edenlerin yüklendikleri mesuliyet sebebiyle kendi şahsi durum ve menfaatlerini düşünemez hale gelmesi ve rahat ve huzurdan daha başta vazgeçebilmesi lazımdır.
(Allah ondan razı olsun) Büyüklerden Ebu Ali Ribatı şöyle anlatıyor: ?Abdullah-ı Râzi ile sahrayı da geçeceğimiz bir yolculuğa çıkacaktık. Bana dedi ki:
?Sen mi, yoksa ben mi reis olayım??. Ben de:
?Sen ol? deyince:
?Ancak, ne dersem onu yapacaksın? dedi.
?Başım üstüne? dedim. Bunun üzerine:
?Torbanı getir? dedi. Torbamı önüne getirdim.
?Neyin varsa içine koy? dedi. Torbamın içine, yiyeceğimi, elbiselerimi, ve yolda gerekir diye yanıma aldığım her şeyi koydu ve sırtına alıp taşımaya başladı. Ben her ne zaman:
?Bana verin de ben taşıyayım; yoruldunuz? desem bana:
?Sana reis benim dedim, bana itaat et? dedi. Ertesi gün yağmur yağdı. Sabaha kadar uyamayıp, ayakta durdu ve ıslanmayayım diye üstüme örtü tuttu. Ben çok rahatsız oldum. Ancak ne zaman bir şey söylesem:
?Sana reis benim dedim, bana itaat et? diye cevap verdi.
?Keşke onu reis yapmasaydım? dedim?.
Onlara bu güzel ahlakı veren Aziz Dinimiz İslâm, topluma başkan olanların, toplumsal çıkarı öne almasını, gerektiğinde kendi çıkarını yok sayarak Allah´ın emirlerini yerine getirme çabası içinde olmasını emreder. Reis, gerek kendi toplumunun ve gerek diğer toplumların dertleri ile ilgilenir. Toplumların birbirlerine karşı muhabbetlerinin artmasına ve bir bütünün ayrılmaz parçası olmalarına çalışır, sorunlara adil çözümler getirir.
Yüce Allah (c.c.), rızasına ulaştıracak yolda kâmil rehber liderlerin eksikliğini göstermesin. (âmin).