ASIM CENGİZ GÜR


PEYGAMBERSİZ OLMAZ-4


Dünkü notlarımızda aktarmıştık Sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: "Kim bana itaat ederse, Allah´a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, âsî olursa, karşı gelirse, Allah´a karşı gelmiş olur." Onun için Allah´ın elçisine (s.a.v.) itiraz, karşı gelmek, âsî olmak bahis konusu değildir; mutlak bir itaatle itaat etmek, mü´minin tam mü´min olmasının şartıdır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sözlerine, hareketlerine çok dikkat etmek icab etmekte ve her şeyi, yaşamdaki bütün davranışları ona uydurmak gerekmektedir.
Böyle yapmanın tersine, bid´at derler. Yâni bir insan Allah´ın Elçisi´nin çizdiği çerçeve içinde, gösterdiği o yolda yürümeyip de, başka bir yol tutturursa ve bu tutturduğu yol din namına olursa, tutturduğu yol dinden gayri bir yol olursa; Allah´ın Elçisi´nin yolundan gayri bir yol tutturmuş olursa, Allah muhafaza buyursun kâfir olur. Ama dînî bir şey yapıyorum, ibadet yapıyorum, sevap kazanacağım, Allah´ın rızasını kazanacağım zannıyla Allah´ın Elçisi´nin yapmadığı bir şeyi, söylemediği bir şeyi düşünür, yapar ve ortaya koyarsa, onun bu yaptığına bid´at deniyor. Bid´at sahibi, bid´ati ortaya çıkartan kimse çok ağır bir şekilde itham ediliyor hadis-i şeriflerde... Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Sakın dinde uydurma şeyler çıkartmayın!? Kendi aklınızdan, fikrinizden, mantığınızdan bir şeyler çıkartmayın! ?Çünkü, her bid´at sapıklıktır. Her sapıklık da sonunda kendisi cehenneme gider, sahibini de cehenneme götürür." Bu sebeple, insanın dinde kendi bildiğine, aklına göre bir şey çıkartmaması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in çizdiği çizgide yürümesi lâzım geliyor. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir hadis-i şeriflerinde de : "Allah-u Teàlâ Hazretleri bid´at sahibinin, yâni sünnete uymayan, kendi bildiğine birtakım şeyler ortaya koyan kimseden herhangi bir orucunu kabul etmez, sadakasını kabul etmez, haccını kabul etmez, umreyi kabul etmez, cihadı kabul etmez; halbuki cihad Allah yolunda büyük bir fedâkârlıktır. Ve o kişi, kılın hamurun içinden sıyrılıp çıktığı gibi, İslâm´dan sıyrılıp çıkar, gider" buyuruyor.
İslâm alimleri gerek dünkü yazımızda ve gerekse yukarıdaki ayetlerden, hadis-i şeriflerden gereken tavrı öğrenmişlerdir, anlamışlardır. Mü´minler, sahabe-i kirâmdan itibaren; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´e yetişmiş, onu görmüş, onun çevresinde bulunmuş müslümanlardan itibaren, Efendimiz (s.a.v.)´in hayatını çok dikkatle takib etmişlerdir. Tesbitlerini, müşahedelerini, gördüklerini, duyduklarını çok ilmî metodlarla tesbit etmişlerdir, yazıya geçirmişlerdir. Allah´ın Elçisi´nin hayatını, sözlerini son derece mükemmel ve teferruatlı bir şekilde bize intikal ettirmişlerdir. Onların bu hususta, bu işi sağlam yapmak hususunda, ilim aleminde ortaya koydukları kendilerine mahsus usüller/metodlar vardır. Bir kere hadisin senedi vardır. Yâni bir hadisin kendisi vardır, metni vardır, tekst vardır; bir de o metnin, o rivayetin, o hükmün kimin tarafından duyulup geldiğini bildiren sened vardır, isnad zinciri vardır. Hangi sahabe duymuş, kime söylemiş, o kime söylemiş, hadis mecmuasını yazan kimseye gelinceye kadar kimin kulağından, dilinden, aklından geçerek gelmiş; bunlar tesbit edilmiştir. Onlar gerçekten şahısları tenkid ederek, cerh ve ta´dil kitapları yazarak, sıhhatli rivayetleri toplamışlardır. Meselâ bir insan iyi bir insan olabilir ama, ahir ömründe hafızası zayıflar, hadisleri karıştırır; onu dahi yazmışlardır. "Ömrünün sonuna doğru bunun biraz hafızası zayıflamıştır, bazı şeyleri birbirine karıştırabilir." gibi teferruatıyla yazmışlardır.
Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir şahsa, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hayatının detayıyla, teferruatıyla tesbit edilmek nasib olmamıştır. Yâni dünya tarihinde şu güne gelinceye kadar hiç bir insana nasib olmamış bir genişlikle, Efendimiz (s.a.v.)´in hayatı tesbit edilmiştir: Gece ne yaptı, gündüz ne yaptı, evlendiği zaman ne yaptı, hanımıyla ne konuştu?.. Yemeği nasıl yedi, elini nasıl yıkadı, yüznumaraya nasıl gitti, nasıl geldi?.. Bu kadar detaylı hiçbir insanın hayatı tesbit edilmemiştir. Bu Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´e nasîb olmuş bir mazhariyettir ve bizim için ne kadar şükretsek az olan bir husustur. Çünkü dinimizin sapasağlam bir kaynaktan, çok güzel bir metodla bize kadar malzemesi nakledilmiş oluyor.
Bu malzemeyi toplayan insanlar, ashàb-ı hadis, islâm alimleri arasında çok müstesnâ mevkiye sahiplerdir. Hattâ hadis toplayan hadis alimlerinin şerefinin, sevabının ne kadar çok olduğunu anlatan eserler yazılmıştır, neşredilmiştir. Bir alim bir tek hadis-i şerifi duyacağım diye, bir tek hadis-i şerifi dinleyeceğim diye bir ülkeye ziyarete gitmiştir. O zamanın imkânlarıyla, yaya, binbir meşakkatle; ama o meşakkatin sevabını Allah´tan bekleyerek... Toza toprağa bulanarak, bir hadis-i şerif biliyormuş falanca şahıs diye Horasan´dan Kahire´ye gitmiştir, Irak´a gitmiştir. O kadar gayret göstermişlerdir. Bugün sadece elimize ulaşan binlerce hadis kitab vardır. Çünkü herkes gözünü dört açmış, pür-dikkat Rasûlüllah Efendimiz´i dinlemiş ve bunu güzel bir şekilde rivayet etmeğe çalışmıştır.
Yüce Allah, sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hayat ölçülerini öğrenmeyi ve kendi hayatımıza tatbik edebilmeye muvaffak eylesin. Ramazanın bereketi ile bereketlenerek ve bağışlanmış olarak bayrama kavuşmayı nasib eylesin.
Bir güzel söz:
?Ağaçta, karpuzda, domateste, bulutta, vesairede ALLAH yazısı gördüğünde bir hoş olan şaşkın! Açıp Kur´an-ı okusa idin, orada daha fazla ALLAH yazısı görecek, üstelik bizzat ALLAH ile konuşacaktın!?