VELİ ALTINKAYA


ÖZHASEKİ’Yİ DİNLEMİŞLER

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA - Tekrar Yazıları


CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği konular iki yıldır konuşuluyor. Bu konu benim açımdan artık ‘kabak tadı’ verdi.

Yargının iki kez karara bağladığı bir konuyu, bu kararları görmezden gelerek yeniden dillendirmek ne siyasi ahlaka, ne de insanlığa sığar...

Bu konuyla ilgili yeni ve ciddi gelişmeler olmadığı sürece yazmak istemiyorum. Ama bugün şuana kadar hiç yazılmamış ve söylenmemiş bir konuyu ilk defa kamuoyu ile paylaşacağım.

Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılında 2011 bütçesi görüşülürken gündeme taşıdığı konu 2007 yılında yargıya intikal ettirilmiş ve “Kovuşturmaya yer olmadığına” hükmedilmişti. CHP Lideri’nin konuyu gündeme taşımasından sonra Atilla Kart ve 17 arkadaşı “Yeni belgelere ulaştıkları” iddiasıyla yeni bir suç duyurusunda bulundular. Üç savcı konuyu 8 ay süreyle tahkik etti ve iki konuyu dosyadan ayırarak, Başkan Özhaseki ve çok sayıda isim hakkında yeniden “takipsizlik” kararı verdi. Ana dosyadan ayrılan hususlardan biri, bazı belediye bürokratları hakkında “Soruşturma izni”ydi. Devrin Valisi konu için bir muhakkik tayin etti. Muhakkik de aylarca ifade alıp iki yeni bilirkişi raporu ile birlikte bu bürokratların yargılanmalarına gerek olmadığına dair bir rapor verdi. Vali raporu uygun gördü ve hem Cumhuriyet Başsavcılığı’na, hem de gerek olmamasına rağmen, suç duyurusunda bulunan CHP’li vekillere gönderdi. Hem Savcılık, hem CHP’li vekiller rapor hakkında mahkeme’ye itirazda bulundular. Mahkeme de mealen konunun daha önce yargı kararına bağlandığını belirterek rapor doğrultusunda bir karar verdi...

Ana dosyadan ayrılan İncesu ile ilgili konu ise halen mahkemede görülmeye devam ediyor...

Bu süreçte Başkan çok sayıda dava açıldı. CHP’lilerin “Reddedildi” dediği 30 dava hukuki tabirle “matufiyet unsuru gerçekleşmediği”, yani, “davalının ( Kılıçdaroğlu’nun) konuşmasında davacılar (Belediye bürokratları ya da esnaflar) doğrudan hedef alınmadığı” gerekçesiyle reddedildi.

Yani mahkeme bu 30 davada diyor ki “Kılıçdaroğlu’nun hedefindeki isim Başkan Özhaseki’dir. Suçlamalarda sizin adınız doğrudan geçmiyor. Onun için sizin manevi tazminat talebinde bulunmanız doğru olmaz. Dava açacaksa Özhaseki açsın! ” diyor.

Başkan Özhaseki’nin açtığı 13 davadan 4’ü sonuçlanıyor. Bunlardan biri doğrudan CHP tüzel kişiliği aleyhine açıldığı için reddediliyor. Diğer üç davadan birincisinde tüm harç, vergi ve vekâlet ücretleri ile birlikte Kılıçdaroğlu 21 bin 146 lira, ikinci davada 38 bin 896 lira 96 kuruş, üçüncü davada ise 18 bin 481 lira 5 kuruş tazminata mahkûm ediliyor. Bu paraların tamamı yatırılıyor, ancak temyiz edildiği için ilk davada Kılıçdaroğlu’nun avukatı “Tehiri icra” talebinde bulunmayı unutuyor ve icra harçları kesildikten sonra Başkan Özhaseki’nin avukatı Mehmet Savruk 20 bin 63 lira 70 kuruşu icradan çekerek sucukçuya peşinat olarak veriyor. Diğer iki dosya ve parayla ilgili ise 90 gün süreyle “Mehil-tehiri icra” kararı alınıyor...

Şimdi Kılıçdaroğlu ve Atilla Kart temyize gitmiş dahi olsa bu üç mahkeme kararını, iddiaların genel olarak ikinci kez reddedilmesine ilişkin yargı hükmünü görmezden gelerek (Kart ve Kulkuloğlu hakkında da ayrıca mahkemenin karara bağladığı iki tazminat davası daha var) Başkan Özhaseki’nin ifadesiyle bir ‘algı” oluşturmaya çalışıyorlar...

O algı ne?..

1-İki yargı kararına rağmen genel olarak reddedilen dosyaya ilişkin Hükümetin baskı uyguladığı iddiası...

2-Tazminatlar yalanlanamazken, ancak henüz karar kesinleşmedi iddiası…

3- Ana dosyayla hiç ilgisi olmayan, Başkan Özhaseki’nin adının dahi geçmediği ve halen yargılaması devam eden İncesu davası...

CHP mantığı böyle demek ki... İddialarla ilgili kesinleşmiş yargı kararının üstünü örtmek için ‘baskı’ algısı oluşturmaya çalışıyor, yerel mahkemenin tazminatlarla ilgili mahkumiyetini adeta yok sayıyor, işine geldiği zaman, yerel mahkeme kararına rağmen ‘Henüz karar kesinleşmedi temyizde” derken, halen devam eden İncesu davasında ise sanki kesin bir hüküm varmış gibi iddiada bulunuyor...

CHP  sözcüleri bir yandan hükümet cenahını yargıyı etkilemekle suçlarken, devam eden dava ve kesinleşmiş kararları görmezden gelerek acaba asıl baskıyı onlar mı yapmaya çalışıyorlar yargıya...

Sekiz aylık soruşturma sürecinde duyduğum bir konuyu kamuoyu ile ilk kez paylaşıyorum. O süreçte savcılar soruşturmanın selameti açısından dosya için “Gizlilik kararı” almışlardı. Bu karar nedeniyle ne CHP cenahı, ne de belediyeciler dosyanın içeriğine ulaşamadı.

İşte o dosyanın içinde bir mahkeme kararı olduğunu duydum. O karar Başkan Özhaseki’nin telefonlarının üç ay süreyle yasal yolla dinlenmesi kararı. Gayrı yasal yoldan dinlemelerden bahsetmiyorum.

Şimdi CHP Hükümetin Yargıya baskı yaptığını iddia etmiyor mu? Cumhurbaşkanının kefil olduğu, Başbakanın arkasında durduğu bir belediye başkanı ile ilgili Savcının talebi doğrultusunda mahkeme dinleme kararı verebiliyor. Bu nasıl baskıdır ki bu kadar güçlü bir isim rahatlıkla yasal ve muhtemel ki gayriyasal yollardan dinleniyor.

Yargı mensuplarının kahır ekseriyetinin kararlarını belgeler ve vicdanlarına dayanarak verdiğinden hiç şüphem yok. Benim ailemde de bu işi yapanlar var, en küçük kararları dahi ince eleyip sık dokuduklarını biliyorum...

Bu nasıl bir baskı mantığıdır ki, hem HSYK ve Adalet Bakanlığı, yetmedi yargı mensuplarının önüne gerekli evrakları ve dinleme kayıtlarını koyacak olan onca polis, jandarma, hatta MİT mensuplarını etkileyecek.

Bu konuyu artık CHP’de belediyeciler de biz de fazla konuşmamalıyız. Bırakalım devam eden konularda Yargı kararını versin.