SAMİ DAYANGAÇ


OPERA İLE ÇAĞDAŞLIK


 

Gazetenin birinde yaşı seksene gelmiş bir yazarın opera ve baleyi öven yazısını görünce bir şeyler yazalım istedik. Baştan söylemek gerekir ki devletin opera ve balesi olmaz, olmamalı, ama olmuş.

1934 yılında ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine getirmeye çalışan atalarımız, ülke genelinde türkü, şarkı çalınıp söylenmesini yasak etmiş. Koro olursa bazen izin verilmiş ama solo kesin yasak. Peki neden? Ülkemiz opera dinlerse, arya söylerse çağdaşlaşacakmış. Tıpkı 28 Şubat sürecinde operaya giden memleket büyüğü ‘işte çağdaş Türkiye’ diye oraya toplanmış ve kendisini elit gören güruha alkışlatmıştı.

Oysa aynı günlerde Sivas Üniversitesi’nde okulunu birincilikle bitiren kızımızı başörtülü diye ödül ve diplomasını almaya çıkarmamışlardı. Çağdaş ülke?

Şimdi eserleri hâlâ zevkle, duyguyla dinlenilen Aşık Veysel, o yıllarda Ankara’ya sokulmamıştı. Ankara garından geri yollanmıştı.

O tarihten başlayarak opera ve bale için genel müdürlükler, bölge müdürlükleri kuruldu. Yaygınlaşmaya çalışıldı. Hâlâ bu kurum devletin başına gelmiş büyük bir külfettir.

Opera ve arya söylemek, dinlemek(anlamaya gerek yok, operetlerin kıyafetlerini görün anlarsınız) çağdaşlık olarak yorumlanırken, müzik evrenseldir yorumu yapılmaktaydı, hâlâ aynı yorum söyleniyor. Müzik evrensel de, siz hiç ülkemiz dışında, Avrupa ülkelerinde bağlama çalındığını, türküler söylendiğini, okullar açıldığını ve yabancıların bu eğitimi aldığını gördünüz mü? Avrupa’da bağlama, evlerde sıla hasreti çeken vatandaşlarımız tarafından çalınıp söylenir. Misal İtalya’da, İtalyan hükümeti tarafından açılmış türkü, bağlama eğitimi veren konservatuarlar var mı? Genel müdürlük kurup ülke genelinde müdürlükler açtılar mı? Hayır.

Bizi yönetenler, Avrupalı gibi fötr şapka takınca, operaya gidince Avrupalı gibi, modern olacağımızı zannettiler. Kültür Bakanlığı’na düşen önemli bir görev var. Devletin operası, balesi, tiyatrosu olmaz diyecek ve özelleştirecek.

Şehrimizde Kültür Bakanlığı’nın hangi faaliyetine tanık oldunuz? Bakın Devlet Tiyatrosu, Opera ve Bale Genel Müdürlüğü çalışanlarının şöyle bir ayrıcalığı var; bir ay tek, bir ay çift maaş alırlar. Yani 6 maaş ikramiyeleri vardır. Zira çağdaşlığı simgelediklerinden böyle hak verilmiştir. Diyelim bir tiyatro müdürlüğünde görev yapan bir yönetmen, hiçbir zorunluluğu olmaksızın o yıl bir oyun sahnelemek ister. Oyun belirlenir, sıra oyunculara gelir. Yönetmen oyunculara rol teklif eder, oyuncu kabul edip etmemekte serbesttir. Kabul ederse maaş, ikramiye ve aynı oranda teşvik alır. Nasıl ama? Rol kabul etmezse o yıl maaş ve ikramiyesini bankamatikten alır, kuruma gelme zorunluluğu yoktur. Gir reklamda oyna, dizide oyna, seslendirme yap, açıktan paranı kazan. İzmir Opera ve Balesi’ne gidin, bastonla yürüyen balerin ve balet göreceksiniz, oysa bunun yaş sınırlaması 30’lu yaşlarda biter.

Buralara girmek babadan oğula geçen bir sistemle yürür. Misal Devlet Tiyatrosu sanatçıları dışarıdan sınavlara hazırlık kursu verirler. Kazanma garantili. Koalisyon hükümetlerinde nedense Kültür Bakanlığı hep sol partilerin ilgi alanına girmiş, hep bu bakanlığı öncelikli almışlardır.

Her yıl sıradan tiyatrolara da verilen katkı paylarını unutmayalım. Sene başında bir oyun diyor ve bakanlığa başvuruyorsunuz, en 50 bin olmak kaydıyla size karşılıksız para veriyorlar, nereye istersen harca. Yahu Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kurdurdular, dünyanın adamı çalışıyor, büyük elçilere konser veriyor, senede bir-iki. Bunun için değer mi onca masrafa?

Siz hiçbir Avrupa ülkesinde Türk Müziği yapan bir devlet kurumu gördünüz mü?

 

GÜNÜN SÖZÜ: Dünyalık bir şeyi elde etmek uğruna dininden ve debinden taviz verme…