ASIM CENGİZ GÜR


NASIL YAŞAYALIM? (2)

NASIL YAŞAYALIM? (2)


Alemleri yoktan var eden Yüce Yaradanımız (c.c.) insanı, en güzel bir şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip, halife olarak yeryüzüne göndermiş, gökte ve yerde ne varsa hepsini onun emrine amade kılmış, bunun karşılığında da onu bir takım şeylerle mükellef kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de:

“İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” buyurulmaktadır. İnsan’a böylece bir sorumluluğu olduğu hatırlatılmaktadır ki aslında insanın, sorumluluk bilincine sahip tek yaratık olduğu da söylenebilir. Yine kitabımız’da:

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” buyurulmaktadır.

İnsanın toplumsal görevlerinden biri de iyilikte yardımlaşmak, muhtaçlara yardım elini uzatmaktır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de:

“İyilik ve takvâ üzere yardımlaşın; günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın” buyurmaktadır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de, Müslümanların yardımlaşmaları, birbirlerini desteklemeleri konusunda onları, tuğlaları birbirine kenetlenmiş, ayakta durması için bir kısmı diğerini destekleyen binaya benzetmiştir . Bir hadisinde de, bunun Müslüman’ın bir sorumluluğu olduğuna işaret etmektedir:

“Bir müminin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderenin, Allah kıyamet günündeki sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir; darlıkta olana kolaylık gösterene, dünyada ve âhirette kolaylık sağlar; bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, dünyada ve âhirette kusurlarını örter;  kul kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da ona yardım eder…”.

Ayrıca :

“Allah’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez” mealindeki âyet insanlara iyilik yapılmasını öngörmektedir. Dolayısıyla Allah’ın rahmetini, yardımını ve rızasını isteyen kişinin, mutlaka ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatması gerekir. Zaten bu aynı zamanda dini bir ödev, toplumsal bir sorumluluktur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de zenginin malında fakirin hakkının bulunduğu bildirilmektedir:

"(Zenginlerin) mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı) mahrum olanlar için bir hak vardır" ve başka bir ayette de şöyle buyurulmaktadır:

“Herhangi birinize ölüm gelip de, ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın”.

Bunlar göstermektedir ki, ihtiyacını giderecek miktarın fakire ödenmesi, zenginlerin üzerine farzdır. Eğer fakirler aç veya susuz kalacak olurlarsa, Allah, zenginleri bundan sorumlu tutacaktır. Hz. Peygamber üç defa yemin ederek, “gerçekten iman etmiş olmaz” der. Ashap, “kim ey Allah`ın Elçisi!?” diye sorunca :

"Komşusunun yanı başında  aç olduğunu bildiği halde kendisi tok olarak geceleyen kişi” diye cevap verir. Fakir ve muhtaçlara yardım elini uzatmak bir ödev olduğu için, ne yardımı alan için bir utanma ne de yardımda bulunan için bir övünme ve başa kakma vardır. Yüce Allah :

“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de” buyurmaktadır. Daha sonra da başa kakmanın yapılan hayrın boşa gitmesine sebep olacağını haber vermekte, güzel bir söz ve bağışlamanın, peşinden gönül kıran bir sadakadan daha hayırlı olduğunu bildirmektedir. Diğer taraftan bu yardımın, kişinin kendinin beğenmediği veya eskiyip atılacak hale gelen eşyaları olmaması; kendisinin beğendiği, hoşlandığı şeylerden olması gerekir. Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de :

“Ey İman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allâh yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, Allâh zengindir, övülmeye layık olandır” ve

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz” buyurulmaktadır.

Müslümanların birbirlerine karşı sorumlu oldukları yardımlaşmanın bir şekli de ödünç vermektir. Dinimizde borç vermek, Allah rızasına erdirecek bir amel olarak kabul edilmiştir. Zira bu, insanların karşılıksız olarak ihtiyacını karşılar, maddî bunalımları giderir. Bunun için Hz. Peygamber borç vermenin sadakadan daha güzel, daha faziletli olduğunu bildirmiştir . Allah rızası için borç vermek Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a borç vermek gibi kabul edilmiş ve karşılığının kat kat ödeneceği haber verilmiştir. Borcunu ödeyemeyene alacağı bağışlamak çok faziletli bir davranış olduğu gibi, sadece süre tanıyıp kolaylık göstermek bile çok sevaplı bir ameldir. Nitekim Yüce Allah :

“Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır” buyurmaktadır. Borçlu olan kişi de, borcunu ödemek için gayret etmeli, imkanı olduğunda da geciktirmeden ödemelidir. Hz. Peygamber :

“… Sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir” buyurmuştur. Gücü yettiği halde borcunu ödememek ise hadislerde zulüm olarak kabul edilmiştir.

Yüce Allah (c.c.), kulluk bilincine ermeyi, biz insanlar içinden seçerek, ‘en güzel örnek’ olarak gönderdiği son elçisinin ahlakı ile ahlaklanmayı, sevdiği ve razı olduğu kulları arasına girebilmeyi, cennet ve cemali ile şereflenebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.