ASIM CENGİZ GÜR


Müslümanları Sevmek ve Yardımlaşmak

Müslümanları Sevmek ve Yardımlaşmak


Abdullah ibn-i Amr ibnül-As’dan (Allah ondan razı olsun)rivâyet edilen hadis-i şerifte Sevgili Peygamber Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:

(Nazarur-racüli ilâ ahîhi alâ şevkın hayrun min i`tikâfihî seneten fî mescidî hâzâ)

(Nazarur-racülü ilâ ahîhi) "Adamın kardeşine bakışı..." Burdaki adamdan maksat müslüman olan kişi, kardeşten maksat da din kardeşi... Yâni bir müslümanın din kardeşine bakışı...

Nasıl bakış?.. Bakışlar çeşit çeşit olabilir. Sevgiyle olur, düşmanlıkla olur, kinle olur, dik dik olur, yan yan olur... Nasıl bir bakış?

(Nazarur-racülü ilâ ahîhi alâ şevkın) "Şevk üzerine, yâni o kardeşini severek, ona sevgi ve muhabbet göstererek, yakınlık duygularıyla, İslâmî güzel duygularla bakışı..." Kendi mescidini işaret buyurarak:

(Hayrun min i`tikâfihî seneten fî mescidi hâzâ) "Benim bu mescidimde bir sene i`tikâf etmesinden daha hayırlıdır."

İ`tikâfı biliyorsunuz Ramazan ayı içerisindeki köşemizde konu edinmiştik. İ`tikâf; bir mescidde, ibadet etmek maksadıyla bir zaman kalmağa niyet etmeye ve kalmaya denir. Biliyorsunuz, sünnet olan i`tikâf Ramazan`da... Ramazan`ın son on gününde mescide gelirler; bazı ibadete düşkün, sevap kazanmak isteyen, durumu müsâid olan müslümanlar gelirler, on gün mescidde kalırlar. Eve gitmek yok, geceleyin de mescidde kalırlar, ibadet ederler. Ramazan`ın son on gününde böyle i`tikâf etmeye Peygamber Efendimiz de riâyet etmiş. Peygamber Efendimiz`in sünnetidir, hem de kuvvetli bir sünnettir. Hem de bir beldede hiç kimse, o beldenin mescidinde böyle itikâf etmezse, bütün belde ahâlisi, "Niçin bu sünneti yerine getirmediniz?" diye sorumlu olur ama, bazıları yapınca; "Eh bu beldeden de, bu sünneti yapanlar oldu." diye ötekilerinden sorumluluk kalkar. Sünnet-i kifâye deniliyor.

İ`tikâf çok sevap, çünkü artık evini de bırakıyor insan, eşini de bırakıyor, dünya işlerini bir tarafa bırakıyor ve bütün gününü yirmidört saatini mescidde ibadetle geçiriyor. Tabii belli, münâsib zamanlarda istirahat etme hakkı var. Bu çok sevaplı, herhangi bir mescidde de sevaplı, cuma namazı kılınan bir mescidde daha sevaplı.

Bu sevaplı güzel ibadetin Peygamber Efendimiz`in mescidinde olmasını düşünürsek. Peygamber Efendimiz`in mescidinde olunca namazlar bin misli sevaplı ise, her halde i`tikâflar da bin misli sevaplı olur. Peki i`tikâf ne kadardı?.. Sünnet olan Ramazan`ın son on gününde, on günlük veya dokuz günlüktü; Ramazan`ın yirmi dokuz veya otuz çekmesine göre... Ama Peygamber Efendimiz burada diyor ki, hadis-i şerifindeki ifâde nasıl: (Min i`tikâfihî seneten) "Bir sene itikâf etmesinden..."

O zaman bayağı çok oluyor. Yâni kamerî seneyi 350 küsür gün, 354 gün, 355 gün olarak kabul edersek; 35, yirmidokuzdokuz gün de çektiğini düşünürsek 35-40 defa Ramazan itikâfı yapmak gibi sevap olacak.

Tekrar hadisin başına dönelim, hatırlayalım, nedir bu kadar sevap olan şey: Bir müslümanın, öteki müslüman kardeşinin yüzüne şevk ile, sevgi ile, merhametle, iyi duygularla, dostâne bir şekilde bakması... Burdan görüyorsunuz, müslümanın müslümanı sevmesi ne kadar sevap!.

Bunun karşılığında başka hadis-i şerifler hatırlarımıza gelecektir: Kâbe-i Müşerrefe`nin ne kadar kıymetli, sevaplı, mukaddes, muazzam, heybetli olduğu belli; ama bir müslümanın kalbini kırmak, Kâbe`yi yıkmaktan daha günah, daha tehlikeli! Onun için gönül yıkmamağa çalışmak lâzım, müslümanın müslümanı sevmesi lâzım!

Buradan şu çok mühim noktaya ulaşıyoruz: Dinimizde müslümanın müslümanı sevmesi bir ibadettir, çok sevaplı ibadettir, çok kıymetlidir. Müslümanların birbirlerini böylece dinî duygularla, bu kadar candan sevmesi lâzım! Yâni ben müslümanım, Türkiye`de bulunuyorum, ama Bosna`daki kardeşimi de aynı muhabbetle severim, Özbekistan`daki, Kazakistan`daki kardeşlerimi de severim, İsveç`teki, Amerika`daki, Afrika`daki, Pakistan`daki, Malezya`daki, Avusturalya`daki kardeşimi de, Suriye’deki Irak’taki, Mısır’daki Tunus’taki kardeşimi de aynı muhabbetle severim. Çünkü Allah`a inanmışız, Allah`ın birliğini kabul etmişiz, tevhid akidesine bağlıyız, "Lâ ilâhe illallah" diyoruz, Peygamber SAS Efendimiz`e bağlıyız, bağlılığımızı ifâde ediyoruz.

(İnnemel-mü`minûne ihvetün) Bütün müslümanlar kardeş oldukları için, kardeşâne birbirlerimizi sevmemiz lâzım.

Tabii, sevme bir kuru ifâdeden ibâret değildir. Seven insan sevdiği için her şeyi yapar, her iyiliği yapar, her ikrâmı yapar, her fedâkârlığı yapar, her yardımı yapar. Onun için hepimizin bu kardeşlerimize yardım etmemiz lâzım! Yâni dünyanın neresinden olursa olsun, zengin olsun, fakir olsun, zenci olsun, beyaz olsun, sarı olsun, çekik gözlü, yuvarlak yüzlü olsun, mavi gözlü olsun; bütün müslümanların düşünülmesi lâzım, yardımına koşulması lâzım!.. Somali`deyse, Somali`ye yardım gitmeli, Kongo`daysa Kongo`ya yardım gitmeli, Suriye’deyse Suriye’ye, Mısır’daysa Mısır’a, Sudan’daysa Sudan’a yardım gitmeli, müslümanlar birbirleriyle ilgilenmeli, kalpten kalbe yollar döşenmelidir. Sevginin tabii sonucu yardımlaşmadır, yardımına koşmaktır, dar zamanında imdâdına yetişmektir.

Sevaplıdır diye türlü işler ve ameller, ziyaretler yapıyor ve meşakkatlere giriyoruz. Niçin sevap hanemize birşeyler daha fazladan yazdıralım diye. Böyle yapmanın yanısıra hepimizin maddî menfaati kadar manevî menfaatini de düşünmesi ve diğer Müslüman kardeşlerimizle ilgi ve alaka kurup, sürdürüp, yardımlaşıp, sevgimizi arttırması lazımdır.

Yakın zamanlardaki bir ziyarette Boşnak kardeşlerimiz demişler ki: “Savaş varken Müslüman kardeşlerimiz bizimle ilgileniyorlardı. Allah hepsinden razı olsun. Ama harp bitti, bize gösterdikleri ilgi de bitti”.

Bu yanlışlığa da düşmemeli ve müslümanlara her yerde, her zaman yardımcı olmamız lâzım! Hiç bir yerdeki müslüman yardımsız kalmamalı, imdadına yetişilmelidir. Bu fert fert, hepimizin vazifesidir.

Yüce Allah (c.c.), ivazsız, karşılıksız, samimi duygularla birbirimizi sevebilmeyi ve bunun bereketi ile dünyada ve ahirete saadet ve selamette olabilmeyi, yüksek ecirlere erebilmeyi bize nasib ve müyesser eylesin.

 

 

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dilinden bir dua:

“Allah’ım! İmtihanın zorluğundan, sıkıntıların yakalamasından, başa gelecek fenalıktan

ve düşmanımı sevindirecek felâketten sana sığınırım”