Sevgili Dostlarım;
Bizler güzel ve iyi olan her şeyde cimri,
Kötü ve pespaye olan şeylerde de hayli cömert olduk son tahlilde…
Madden refaha erdiğimize,
Zevk- ü sefahat içinde yaşadığımıza bütün göstergeler şahit!
Bu konuda kimsenin itirazı yoktur sanırım…
Günümüzün en yoksulu bile yamalı kıyafet giymekten imtina ediyor artık.
İş beğenmeyen,
Rahatına düşkün,
Az emekle çok para kazanma derdine düşen,
Şükürsüz,
Niyazsız,
Tamahkâr,
Hırslı,
Aç gözlü,
Haram- helal gözetmeyen,
Kul hakkı tanımayan
Tuhaf bir insan modeli türedi…
Ademoğlunun variyeti artıkça, insaniyeti azaldı desek
Emin olun abartmış sayılmayız…
Ve bu durumu görüp
Hiçbir şey yapamamak bu fakiri ziyadesi ile üzüp – yıpratmakta
Ruhen kendimi seksen küsur yaşında hisseder oldum.
Hissettiklerim,
Duyumsadıklarım,
Bildiklerim,
Hatıralarım,
Belki de yüz yaşında erenler!
Büyük büyüklüğünü,
Küçük küçüklüğünü bilmez oldu …
Ve dahi usta ustalığını,
Çırak çıraklığını,
Kadın kadınlığını,
Erkek erkekliğini,
Çocuk çocukluğunu,
Fakir fakirliğini,
Zengin zenginliğini,
Cahil cahilliğini,
Alim âlimliğini bilmez oldu.
Haddini hududunu bilmeyenler,
Beş kuruşluk hallerini bin akçaya satanlar türedi ortalıkta.
Sözün özü erenler:
Terazi kendini tartamaz oldu.
Kadınlarımız eskiden ağırdı, asildi, vakurdu…
İpekten bir ruhu ve görüntüsü vardı.
Giydiği pazenden ve çiçekli basmadan elbiselerle ne kadar da masum ve kadınsıydı.
Henüz kimyasallarla yüzüne bin bir türlü desen inmemiş,
Libasına – faracesine mahremin eli değmemişti…
Beden ölçüleri insanların diline pelesenk olmamıştı !
Henüz bir dağ çiçeği gibi narin ve ulaşılmazdı kızlarımız!
Erkeklerimiz kendilerini daracık pantolonların için sıkıştırıp
Her türlü avertini görücüye çıkarmamıitı…
Kişiliği hiç böylesine sıfırın altına düşmemişti…
Sözünün eri, mert, delikanlı, çalışkan, dürüsttü…
Kadınına - kızına siper olan,
Sevdi mi dağlarca seven,
Alın teri akıttığı helal tertemiz kazancını
Yine helal ve tertemiz yerlere harcayan,
Toplumun dertleriyle hemdert,
Düşkünün,
Yoksulun elinden tutan,
Başkasının namusuna yan gözle bakmayan,
Ruhunu peygamber ahlakıyla cilalamış
Baba, eş, kardeş,sevgiliydi …
Adam gibi adamdı!
Erkek henüz elini, dilini ve ruhunu böylesine kirletmemişti yarenlerim!
Cömertti insanlar!
Herkes birilerine bir şeyler yedirmek, içirmek için yarışır,
Eve misafir gelsin diye kapıyı gözlerdi!
Mahallede çalışan yedi kat yabancı belediye işçilerine bile sofralar açan, çaylar demleyen, bahçelerden meyveler ikram eden zengin gönüllü idi herkes…
Her şey ama her şey sadece Allah rızası için yapılırdı!
Ve beklide en mühimi merhametliydi insanşarımzı.
Merhametli,
Nezaketli,
Nezahetli ,
Ve hikmet sahibiydiler!
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” düsturunun sadık birer bekçisiydi herkes.
Sadece komşunun açlığıyla değil,
Her türlü derdi ve tasasıyla ilgiliydiler.
Bütün beklentileri
Yaradan´ın kendilerinden hoşnut olmasıydı.
Zaten ademoğlundan başka ne beklenirdi ki erenler?
Üç gün yıkanmasa kokacak fanilerden
Kısmetlerinin ötesinde bir şey ummayacak kadar feraset sahibiydiler.
Muhannete mihneti zül sayar,
Lakin her türlü ihtiyaçta bütün maddi ve manevi varlığını insanlara sebil eder,
Dervişane bir düşüncelerin hikmetli adresleri olarak bilinirlerdi…
Utanmanın,
Arlanmanın,
Mahcup olmanın,
Yüzü kızarmanın ne demek olduğunu iyi bilendiler…
“Edep Ya Hu” diyen kalp ehlinin samimi takipçisiydiler!
Ne Allah´la kandırmak,
Ne Allah´ı kandırmak gibi bir riyakârlığı bildiler!
Oldukları gibi görünür,
Göründükleri gibi oldulardı her daim.
Ve bugün acaba ayıbından dolayı hicap duyan, yüzü kızaran insan kaldı mı diye merak ediyorum.
Hiç birinin ne başka ajandaları vardı,
Ne de ikinci bir yüzleri!
Onlar bu toprakların bereketi ve hikmetiydiler…
“Allah mahzun gönülleri sever” kabilince
Onlar da hep mahzun yüreklere seferlere çıktılar,
Gülmeyi unutup,
Gülümsemeye iman ettiler erenler…
Kaderine terk edilmiş,
Yoksul ve kimsesizlerin kimsesi oldular her daim…
Kadın ve erkek birer yurttular birbirlerine.
Böylesine birbirlerine kurt olmamış,
Aşk böylesine kirlenmemiş,
Sevgi böylesine harcanmamıştı…
İnsan ruhu böylesine cimri ve kirli değildi o zamanlar yarenlerim!
Şimdi bütün bunları akılda tutarak sormak istiyorum yarenlerim
Söyleyin bu fakire vardığımız nokta neresi ?
Hangi duraktayız ?
Bileniniz var mı erenler ?
Zannımca kaybolduk ,
Yok olduk,
Helak olduk Nuh kavmi misali !