SAMİ DAYANGAÇ


MEHMET ÖZHASEKİ

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Yeni mezun olmuş bir avukattı, yine kendisi gibi avukat olan, okul arkadaşı ile evlenmiş ve memleketine dönmüştü.

Gençliğinden beri yaptığı ve kimselerin bilmesini istemediği hayır ve yardım işlerine eşini de dahil etmişti.

Önceden duyumunu aldıkları, gariban, fakir olduklarını öğrendikleri bir eve ziyarete gittiler. Tabi yine kimsenin haberi olmadan. Ziyaret ettikleri eve misafir gibi gidiyorlar, evin durumunu tespit edip yine gizlice ihtiyaçları karşılıyorlardı. Az önce sözünü ettiğimiz evi ziyarete giderken her zamanki gibi elleri boş gitmediler. Meyve sebze, bir iki oyuncakla kapıyı çaldılar.

Kapıyı 30’lu yaşların başında olduğu sanılan bir hanım açtı, dediler ki “Misafir kabul eder misiniz?” Hanım evin durumunu düşünerek mahcup bir eda ile buyur etti. İçerisi kendilerine anlatıldığından daha olumsuz idi. Ne doğru dürüst bir eşya, ne yiyecek ve giyecek...

Evin 3 çocuğu vardı ve çok küçüklerdi. Eşi rahatsızlanarak erken yaşta bu hayattan göç etmiş, aile perişan kalmıştı. Ev, tabi bu barakaya ev denirse o bile kira idi.

Genç avukat ve eşi bu durumdan çok etkilendiler, öyle ki gözyaşlarına hakim olmak için çok çaba gösterdiler. Hanıma neye ihtiyacı olduğunu, kendisi için ne yapabileceklerini sordular. Hanım, “Rızkı veren Allah, hiçbir isteğim yok” dedi. Evde bulduğu bir avuç kuru üzümü utana sıkıla konuklarının önüne koydu.

Çocukları sevdiler, yıkanmamaktan ten renkleri değişen bu yavruları kucaklamaktan, sevip okşamaktan hiç çekinmediler. Bir komşu ineğinden sağdığı sütten bir tas veriyor, çocuklar da bununla besleniyormuş.

Buna benzer birçok aileyi ziyaret eden genç çift çok etkilenmişlerdi, ama asıl duygulanacakları an veda anıydı. Müsaade istediler, çok iyi gözlem yapmışlar, ihtiyaçları tespit etmişlerdi. Evin hanımı bir şeyler ikram edememenin mahcubiyetini dile getirirken bir de paket hazırlamıştı. Genç çift şaşkınlıkla ellerine aldıkları paketi açmaya başladılar. Bu paket az önce kendi getirdikleri meyve poşetinin içinde değil miydi? Evet oydu. Evin hanımı konuklarına şöyle dedi: “Allah razı olsun getirdikleriniz için. Ama bu içinden çıkanı alamam. Açtılar, muz idi. Evin hanımı devam etti; “Elma, domates vs ben bunları az çok alabilirim, yavrularım canları isterlerse temin edebilirim. Ama hayatlarında hiç muz görmeyen, yemeyen çocuklarım bundan isterlerse nasıl alırım?”

Genç çift gözyaşlarını bir birlerinden saklayarak ve hiç konuşmadan evlerine döndüler. Peki, ne oldu derseniz, o aileye sahip çıkıldı, ev kiralandı, çocuklar okutuldu, hanıma iş bulundu, şimdi çocuklar iş sahibi.

Bunları neden anlattık? Kayseri değerlerine sahip çıkmalı, atılan ve atılacak iftiralara asla pirim vermemeli. Özhaseki Bey’in gençlik yıllarından başlayarak hayır işlerine düşkünlüğünü yakın çevresi çok iyi bilir. Varlıklı bir aileden oluşu, parayla işinin olmadığının göstergesidir. Zorla, babası ikna edilerek başladığı ve bunu askerliğe benzeterek görev kabul ettiği belediye başkanlığında gerek Melikgazi’de ve gerekse Büyükşehir’de çok önemli hizmetler, çok önemli projeler gerçekleştirmiştir. Bu şehirde yaşayanlar, değişimi ve gelişimi çok net göremeseler de dışarıdan gelenler yerinde ve doğru tespitler yapmaktadır. Bu şehirde yaşayanlara sorun bakalım, şehrimizin diğer illerden neyi eksik? Hızlı tren, havaalanı... Başka? Her ikisini de vatandaşa şirinlik olsun diye şehrimize gelen siyasiler beyinlere kazıdı. Hayatında hiç trene binmemiş, binmeyecek olanlar dahi hızlı tren türküsü söyler oldu.

Her seçim aşamasında millet aday olmak için çırpınırken defalarca adaylıktan affını istediğine bizzat şahidiz. Sayın Özhaseki'nin hayır hasenata olan düşkünlüğü, kişisel yaptıklarının bilinmesini konuşulmasını istemese de örnek olmuş, hayırseverlere de önder olmuştur. Şehrimizde gerek üniversite ve gerekse okullarımız olsun hayırseverlerin doğru kanalize edilmeleri ile şehrimiz çok önemli eğitim yuvalarına kavuştu. Aynı şekilde camiler, Kur'an kursları da buna ilave edilmelidir. Hayırseverlerimiz zaten hayır işi denince başını açıp koşuyor ve ahiret hayatlarına da yatırım yapıyorlar. Sadece konu spor olunca geri duruyorlar.

Mehmet Özhaseki, şehrimizdeki hizmetleri ile ‘efsane başkan’ olarak gönüllerde yerini aldı, her gittiği yerde gördüğü ilgi bunun göstergesi. Yine başkanın ısrarı ile vekil, bakan oldu ve çok önemli işlere imza attı. Şehrimizin çevre illerden eksiği değil fazlası varsa bunda Özhaseki Bey’in imzası silinemez. Öyleyse bize düşen görev kadirşinaslık, vefa gereği isminin ölümsüzleşmesini sağlamaktır. Hulusi Akar Bakan’ın adını çok önemli yerlere verdiniz, yarın bir gün ayrılıp başka partiye geçse silecek misiniz? Bize yakışan Millet Bahçesi’ne adının verilmesiydi ama Cumhurbaşkanı tercih edildi. Sahabiye Mahallesi’nin adının Mehmet Özhaseki olmasını arz ve teklif ediyoruz. Bize vefa yakışır…