ASIM CENGİZ GÜR


MAY NEYMİS!

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Kurban bayramı vesilesi ile yapmış olduğum ziyaretlerin bir kaçında, anne-babaların ya da torunlarına bakan nene-dedelerin bir kaçında henüz dört-beş yaşındaki çocuklardan övgü ile bahsettikleri oldu. Bu çocuklar ana okulu veya kreşlere gönderilmişler ve bu yavrularımız İngilizce sayabiliyor, renkleri söyleyebiliyorlar, kendi isimlerini İngilizce söyleyebiliyorlar, sizin isminizi sorabiliyorlarmış. Ebeveynleri çok memnun ve bahtiyar gördüm.

Bu yazıyı okuyanların çoğu tahsil hayatları boyunca yabancı dil eğitimi almışlardır ve pek azımız hariç hala ?helo?, ?may neymis felanca?, ?vatis yor neym?, ?hav ar yu?´lardan öteye geçememişizdir. Bir yabancı dile ihtiyacımız var mı? Ne kadar? Hayatımızı sürdürmemize ve/veya gelecek kariyer planımızda gerekliliği var mı? gibi birçok soruya vereceğimiz cevaba göre ihtiyaç ve başarı yüzdeleri değişebilir. Ancak ızdırabım bir yabancı dili öğrenme/öğretme isteğinin/uygulamasının çığırından çıkmış olarak daha kendi dilini öğrenememiş çocuklarımıza kadar intikal etmiş olması ve velilerin ise bundan hoşnutluk duyduğunu üzülerek görüyor olmamdır.

Batı kaynaklı araştırmalardan istifade ile yazılan milli (!) akademisyenlerimizin makalelerinde çocukların 3-4 yaşlarından itibaren yabancı dil öğrenmelerinin ne kadar faydalı olduğuna ilişkin güzellemeler yapılıyor. Öğrenilecek dilin ülkesince desteklenen eğitim-öğretim kuruluşları ve materyal üreticileri de cazip imkanlar sunuyorlar. Ancak, artık bu hususta da şuurlanmamızın zamanı gelmedi mi?

Rahmetli Prof. Oktay Sinanoğlu´nu hatırlar mısınız? 1957´de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü´nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. "Alfred Sloan" ödülünü aldı. 1959´da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley´de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. 1960´ta Yale Üniversitesi´nde öğretim üyesi oldu. 1960-1961 yıllarında atom ve moleküllerin çok-elektronlu kuramı ile "Doçent" oldu. 1963´te 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında "tam profesör" unvanını aldı. Batı dünyasında son 300 yıl içindeki en genç profesörü ünvanını hala taşımaktadır). 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti kendisine Danışman Profesör ünvanını verdi. Yale Üniversitesi´nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973´de Almanya´nın en yüksek "Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü"nü ilk kazanan kişi oldu. 1975´de Japonya´nın "Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü"nü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu´na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanı verildi. 1976´da Japonya´ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü "Elena Moshinsky" ile ödüllendirildi. Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi. P.A.M. Dirac´in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, "Kuantum mekaniği"nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi. 1993´te Yale Üniversitesi´ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye´ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü´nde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı.

Rahmetli Sinanoğlu, eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe´nin en iyi bilim dili olduğunu söyledi, bunun için çabaladı. Diyor ki: ?Öğrenmeye, ilerlemeye büyük iştiyakı olan halkımız ?çocuklarımız yabancı dil öğrensinler´ diye aldatıldı. Halbuki, kendi ana dilini bir kenara atıp, ortaokuldan itibaren, dersleri yabancı dilde okumak şeklinde, bir yabancı dil öğrenme yöntemi, hiçbir aklı başında ülkede yoktur. Bunun için kendi dilini dosdoğru konuşamayan, gitgide, yarı Türkçe-yarı İngilizce konuşup bununla böbürlenen nesiller yetiştirmeye hiç lüzum yok? Türkiye, içerdeki ve dışardaki düşmanları tarafından, tarihte eşi görülmemiş bir oyuna getirilmiştir. Hiçbir zaman sömürge olmamış, büyük devletler kurmuş bir millete, sömürge eğitimi aşılanmıştır. Bu, böyle giderse, Türk bilimi şöyle dursun, ne Türk dili-Edebiyatı şuuru, ne de Türk Milleti kalır. Yabancı dille eğitim, Batılıların, bu ülkenin geleceğini karartmak için pazarladıkları dehşetli bir oyundur. Türkiye´de eğitim dili mutlaka Türkçe olmalıdır.?

Cambridge Üniversitesi´nde öğretim üyeliği ve The Cambridge Centre for Languages Sawston Hall´un 22 yıl kurucu direktörlüğünü yürüten Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu, ?bugün orta ve yükseköğretim bünyesindeki İngilizce ve Türkçe eğitiminin titizlikle yeniden yapılandırılması şarttır. Türkiye´de eğitim bilincinin, ?yabancı dille eğitim´ ile ?yabancı dil eğitimi´ arasındaki farkı yeterince anlamak bakımından yetersizdir. Daha da vahimi, yabancı dille eğitim yapan üniversitelerde okuyan öğrencilerin birçoğunun ne Türkçe ne de İngilizce olan, bir dilsel sistemden yoksun, ne olduğu belirsiz ve anlaşılması güç yapay bir ifade türü kullanmaya itilmiş olmalarıdır. Bunun sonucu olarak da, bugün yükseköğretimde ciddi boyutlarda bir ?dil sorunu? yaşanıyor. ?Dil? olmayınca ?düşünme? de olamaz. Bu durum Türk ulusuna ve yetişmekte olan genç kuşağa yapılabilecek en büyük kötülüktür? diyor. Rus pedegoğu Uşunski de: ?Ana dilinde eğitim almayan bir çocuk büyüdükten sonra yüzüne ne kadar vatanperverlik maskesi taksa da, ait olduğu millete değil, dilinde eğitim gördüğü millete hizmet edecektir? diyor. "İngiltere´yi, savunmasının teminatı olan donanması mı daha iyi korur, yoksa Shakespeare mi?" sorusuna, Churchill, "Elbette Shakespeare! Donanma bir Shakespeare yetiştiremez ama, Shakespeare´in yetiştirdiği insanlar bugünkü donanmamızın yüz mislini yapabilir? cevabını verir.

Öncelikle Türkçe layıkı ile öğretilebilmeli/öğrenilmelidir. Türkçe, bizim varlık sebebimizdir. Geçmişimiz, geleceğimiz, birliğimiz ve dirliğimiz dilimize bağlıdır. Dilini unutan bir millet kaybolmaya mahkumdur. Yabancı Dil öğrenmek isteyenler için, zorunlu eğitim dışında sistemler devreye girmeli, neredeyse on yıla yayılan ve netice alınamayan eğitim yerine, 6-10 aylık bir eğitim sistemi ile, ihtiyaç duyanlara kazandırılabilmelidir.

Birbirimizi anlayacağımız, geçmişi yorumlayabileceğimiz, kültürümüzü yaşatabileceğimiz, geleceğimizi tesis edebileceğimiz sağlıklı bir dil bilgisine sahip olmayı temenni ediyorum.