VELİ ALTINKAYA


“MANAVLAR DURAĞI”

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA - Tekrar Yazıları


Düvenönü’nün güneybatı kısmında bulunan Almer Otel ile Beğendik Market’in olduğu yerde 20 yıl öncesine kadar sıra sıra dizilmiş manavlar vardı. Yüksek katlı binalar, otel ve market yapıldıktan yıllar sonra bile dolmuşların var olduğu dönemde şoför ya da muavinler “Manavlarda inecek var mı?” derdi... Kayseri’yi bilmeyenler ya da yaşı genç olanlar orta yerde manav arardı.

Yetmişli yılların başında ortaokulu okumak üzere Kayseri’ye geldim. Amcazadem ve halamın kirada oturduğu ev, buraya 300 metre uzaklıktaydı. Onların yanında kalıyor, Aydınlıkevler Ortaokulu’nda okuyordum. İlkokulu bitirdikten sonra gördüğüm ilk şehir o tarihlerde Antep’in ilçesi olan Kilis’ti. Anlayacağınız ilkokulu bitirinceye kadar köyden dışarı çıkmamıştım. Sarız da dahil. Nüfus cüzdanımız zaten okul bittiği zaman çıkartıldı ve bize verildi. Kayseri gördüğüm ilk büyük şehirdi...

Televizyonun Kayseri’de yayına geçtiği 1974’te bir gün ziyarete gittiğim teyzem, Sivas Caddesi üzerindeki Damla Apartmanı’nın 2. katındaki bir eve götürdü beni. Televizyonu olan bir ev... Birkaç çocuk halının üzerine oturduk ve siyah-beyaz televizyonda bir marangozun çalışmalarını anlatan görüntüleri “ deyim yerindeyse “ağzımız açık” hayranlık, hayret ve haşyet içinde izledik.

Tekrar “Manavlar Durağı”na uğrayalım. Otel ve marketin arkası ,yani manavların sıra sıra dizildiği yerin arkası boştu. Toprak bir zemin vardı. Şimdi 8 katlı 4 apartman mevcut... O toprak zeminin sol köşesinde bir garip baraka ve önünde sıra sıra dizilmiş onlarca velesbit (bisiklet) vardı. Bazı haftasonları buraya gelir, manavların arkasında bir köşeye büzülerek oturur ve bisiklet kiralayıp süren akranlarımı hayran hayran izlerdim...

Kimi zaman, köyünden yeni kopmuş bir çocuk olarak yaylağımız olan Binboğaları, Yalak’ın hayatımızın her karesinde çile yüklü kurak ovalarını düşünürdüm.

Bisiklet... Adını bile duymamıştım. Cin arabası olarak bilirdik biz onu. İki tekerli bir şey üzerinde dengenin sağlanması bizim muhayyelimizde nasıl canlansın?..

Köyde otomobil çok azdı. Traktör ise bir motorlu araç olmakla birlikte bizim için çalışma arkadaşıydı. Traktöre bir motorlu araçtan çok işimizi kolaylaştıran bir makine olarak bakardık.

Ve motorlu, hareketli araç özlemimizi günebakan dediğimiz ayçiçeğinin sapından yaptığımız bir basit bir mekanizmayı tozlu yollarda sürerek giderirdik.

Akranlarım manavların arkasındaki toprak zeminde yanılmıyorsam on dakikası 10 kuruşa kiralanan bisikleti sürerken ben mahzun ve hayran hayran izlerdim. 50-60 yaşlarında olduğunu zannettiğim bisikletlerin sahibi kiralamayan çocukları pek yaklaştırmazdı...

Rahmetli babam çok düzenli olmasa da ayda bir buçuk, iki lira harçlık gönderirdi. O para doğrudan bana ulaşmaz, daha çok da amcazademde durur, o ara ara bana okul harçlığımı verirdi. Allah razı olsun, çoğu zaman da ceplerinden harçlık verdiler, kitabımı, defterimi aldılar.

Bir gün koştur koştur geldim bisikletçinin yanına. Verdim parayı ve kiraladım bisikleti. Sür sürebiliyorsan... Yıkıla kalka on dakikayı doldurdum. Hevesim geçmişti. Bisikleti tam olarak sürememenin ezikliği vardı yine üstümde. Pantolonumun bir paçası hafifçe yırtılmış, diğer tarafı zincirden yağ olmuştu. Halamdan yediğim fırça yanıma kar kaldı...

Bugünkü çocuklar çok şanslı...

Onların ne şehir özlemi var, ne de makine hasreti... Benim 38 yaşında bindiğim uçağa, çocuklarımdan biri 13, diğerleri ise ortalama 15 yaşında bindi. Bilgisayar, televizyon, telefon, internet onların elinde adeta oyuncak. Benim ayçiçek sapından yaptığım oyuncaktan daha kolay ulaşabildikleri bir oyuncak. Ayçiçek sapı da yılda bir elimize zor geçerdi...

Hayatımın bir parçasını niye buraya taşıdım. Araç kullanırken her sokakta, her köşe başında aniden önümüze çıkan bisikletli çocuklar görüyorum. Dikkatsizler de. Allah korusun bir bisikletli çocuğun hayatını kaybettiğini duyarsam kahrolurum. Lütfen çocukları uyaralım; rastgele yerlerde bisiklet kullanmasınlar...

Ve sürücüler... Elbette onların da yollarda bisiklet alanına dikkat etmesi, saygılı olması gerek. Hollanda başta batının birçok ülkesinde bisiklet en sağlıklı, en güvenilir ve tabi ki en ucuz ulaşım aracı. Aman bisiklet kullanan çocuklara dikkat.

 

ELİTAŞ: MODERN DARBE GİRİŞİMİ

AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’la cumartesi kısa bir telefon görüşmesi yaptım. Gezi için “Yeni dönemin darbe girişimi, oluşturma metodu böyleymiş ” dedi. 28 Şubat içinde “Postmodern darbe” demiştik. Demek ki bu daha moderndi. Öyle ya Türkiye ve Dünya değişiyor. Gezi olayları başlangıçta iyi niyetle başlamış çevreci bir eylemdi. Ya da bir şehirde yaşayan insanların bir bölümünün yerel yönetimin bir uygu- lamasını sigaya çektiği bir tavırdı. Ama sonrasında bu eylem iyi niyetli demokratik bir tepki olmaktan çıktı, iç ve dış uzantıların katkıları ile demokrasiyi sorgulayan, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal istikrarına yönelik bir saldırı haline dönüştü. Hükümetin, Meclisin nasıl değişeceği belli. Bu süreç sadece iktidarı değil, muhalefeti de sorguluyor, unutmayın.

(17 Haziran 2013 tarihli tekrar yazı)