ASIM CENGİZ GÜR


KORKU ve ÜMİT

KORKU ve ÜMİT


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“Eğer mü’min bir kul, ahirette Allah’ın nasıl cezalandıracağını bilseydi; cennete girmeye ümidi kalmazdı” buyurmuşlar.

Yani “mü’min, ‘Ben bu kadar cezaları geçip de, Allah`ın cennetine nâil olabilirim, içeri girebilirim’ diye hiç kimsenin aklının köşesinden geçmezdi, ümidi kalmazdı, korkudan beti benzi sararırdı. Cenneti temennî edemiyecek kadar kendisinin suçlu olduğunu hissedip de, korkudan sararıp solardı” demek istemiş oluyor Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.).

O halde, mü’min kullar olarak, Allah’ın cezasını da düşüneceğiz. Mü’min de olsa bazı cezalara müstehak olabileceğimizi aklımızdan çıkarmayacağız, mü`minliğimize güvenip, yan gelip yatmayacak; o cezalara uğramamak için var gücümüzle çalışacağız.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadisi şerifin devamında da :

“Kafir de, Allah’ın mü’minler için nice ikram ve ihsanları olduğunu bilseydi; (Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu göz önünde bulundurarak) cennete girmekten ümidini kesmezdi” buyurmuş.

Yani kafir bile: ‘Allah’ın rahmeti ne kadar genişmiş, herhalde bize de rahmet ve mağfiret eder, bize de acır da bizi de cennetine koyar’ diye ümid edermiş; eğer Allah’ın ahirette mü’minlere bahşedeceği nimetleri, ihsanları, ikramları, lütufları, bağış ve mükafatları bilseydi.

Yüce Allah`ın en büyük ikramı, kulunu afv ve mağfiret etmesidir. Çünkü hiç birimiz yaptığımız işlerle doğrudan doğruya cennete giremeyeceğiz; ancak Allah yaptığımız salih ve hayırlı işlere kat kat mükâfatlandırdığı taktirde girebileceğiz. Sadece amelimiz, faaliyetlerimiz, ibadetlerimiz karşılığında cennete girebileceğimizi ümid etmek yanılgıya düşmek olur. Bunların tamamını değerli kılan şey, sadece Allah’ın rızasını umarak ve kulluk bilinci ile yapabilmektir. Namaz, hac, umre, kur’an okumak ve diğer salih ameller mutlaka güzeldir ama Yüce Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu farkında olduğumuz olmadığımız türlü nimetlerin yanında kıymetsizdir. Onları kıymetlendirecek, kıymetlerini arttıracak şey, Yüce Allah’ın ikramı ve ihsanı olacaktır ki, yaptıklarımıza niyetlerimizin ölçüsünde bire on, bire yüz, bire yediyüz, bire bin ve bire sonsuz karşılık vererektir. Allah’ın lütuf ve ihsanı ile yüksek ecirlere erebilecek ve cennete dahil olabileceğiz.

İşte Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Kâfir, Allah`ın mü’min kulları böyle afv ü mağfiret ediverip de, hatalı da olsa cennetine soktuğunu bilseydi, ümitsizliğe düşmezdi" buyuruyor. Bu müjde ile biz mü’minlerin de ümitsizliğe düşmemiz gerektiğini anlıyoruz ancak, şımarmamamız ve tembelliğe sevk olunarak üzerimize düşen vazifelerde ihmalkar olmamamız gerektiğini de anlamalıyız.

Bu sebeple, mü’min ve Müslüman olmamız sebebiyle, yüksek şerefli bir payeye sahip olduğumuza, en büyük değer ve kıymetimizin imanımız olduğunu bileceğiz, ancak gevşekliğe de düşmeyeceğiz. Allah’a olan kulluk vazifelerimizi her gün bir önceki güne nazaran daha fazla ve daha kamil bir şekilde yapmaya çabalayacağız.

Yüce Allah’a olan kulluk borcumuzun gereklerini yerine getirmemek ve onları hafife almak, imanımızın zayıflamasına, günahlara dalmamıza, günahlar sebebiyle kalplerimizin kararmasına ve Allah’a isyana giden yola sürüklenmemize sebep olabilir. Bu kötü, feci duruma düşmekten Yüce Allah’a sığınır ve O’ndan yardım dileriz.

Lokman aleyhisselam’ın oğluna verdiği “Allah’a ortak koşma. Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür” nasihatinin aslında tüm insanlara verilmiş bir nasihat olduğunu bilmeliyiz. Bu sebeple kafirler de yanlış bir yolda ve durumda olduklarını anlamalıdır. Yüce Allah’ın ahirette afv ve mağfiretini sadece kendisine inanan mü’minler için kullanacağını bilmelidir ki,  böylece daha hayatta iken, imtihanı sürerken doğru cevabı bulacak ve küfür üzere ölmelidir.  Yoksa, bu dünya hayatı sona erdiğinde, artık ne yapsa faydasız hale geldiğinde; aslında bir şey yapamaz duruma geldiğinde artık işin işten geçmiş olacağının farkında olacaktır.

Yüce Allah’ın mü’min kulları için hazırladığı her türlü izzet ve ikrama kavuşmanın erişmenin, rızasına ererek bayram etmenin ancak Allah’a inanmakla olacağını bilmeli ve O’na olması gerektiği gibi iman ve ibadet etmelidir. Neslimizii de iman ve islam üzere yetiştirme gayreti içinde olmalıyız ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, son nefesini verip artık amel edemez hale geldiğinde kendisini kabir ve ahirette rahata huzura erdirecek hayır ve hasenatları yapacak ve kendisini de hissedar kılacak birilerini arkamızda bırakabilelim.

Yüce Allah bizleri rahmetine erenlerden eylesin. Mü’min kulları için hazırladığı tarif edilmez türlü nimetleri elde edenlerden, ona erişenlerden eylesin.

Yüce Allah bizleri, hem dünyada, hem ahirette aziz ve bahtiyar eylesin.