ASIM CENGİZ GÜR


KOMŞULUK (1)

KOMŞULUK (1)


İmkanımız, varlığımız, işimiz, gücümüz, ünvanımız, konumumuz ne olursa olsun, hayatımız boyunda aynı evde, yan evlerde, çevremizle mutlaka birileri olacaktır. Ve onlarla da ilişkilerimiz olacaktır. Bu toplum halinde yaşamanın olmazsa olmazı, vazgeçilmezi olarak karşımızda durmaktadır.

Hayat boyu karşılaşacağımız zorluklar, tasalar, gamlar elemler ve yine mutluluklar, sevinçler paylaşmaz ister. Bu paylaşımı aile içinde ve yakın aile çevresinde yaşadığımız gibi, içinde bulunduğumuz toplumun fertleri ile de paylaşırız. Özellikle komşularımız büyük önem arz eder. Çünkü komşular arası ilişkilerimiz, toplumsal ilişkilerimizin ilk basamağı ve en önemli göstergelerinden birisidir. Muhtemeldir ki, ailemizden sonra en çok ilişki kurduğumuz insanlar komşularımızdır. Günün hemen her saatinde değişik sebeplerle karşılaşır, selamlaşır, hal-hatır sorar, dert ve problemleri ile yakından ilgilenir, üzüntü ve sevinçlerini paylaşmaya çalışırız.

Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de :

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve öğünen kimseleri sevmez” buyurulmaktadır.

Ayet-i kerimede bir taraftan Yüce Allah’a karşı olan vazifelerimizin en başta geleni ve imanımızın olmazsa olmazı olan ‘Allah’a iman’ ve ‘O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak” bildirilirken, hemen ardından da içinde yaşadığımız topluma karşı olan vazifelerimiz bildirilmektedir.

İslam, Allah ile kul arasında gerçekleşen iman ve ibadet boyutunun güzel neticeler doğurmasının şartını, başkaları ile olan ilişkilerimize ve onların da Allah’ın kulları olduğu gerçeğinin göz önünde bulundurulmasına bağlamaktadır. Aktardığımız bu ayet-i kerime, temel mesajını verdikten sonra insanın yakın ilişki içinde bulunduğu ve peş peşe saydığı gruplarda yer alan insanlarla olan ilişkinin temelini ‘iyilik yapmak’ ve ‘alçak gönüllü olmak’ esaslarına bağlamaktadır. İnsanın sosyal çevresi sayılırken yakın ve uzak komşuların belirtilmesi de dikkate şayandır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım” buyurmaktadır. Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki:

İnsan kendi mirasçıları olan ana-babasına, eşlerine, çocuklarına, kardeşlerine nasıl davranması gerekiyor ise, komşularına da o şekilde davranmalıdır. Çünkü insanın ailesini teşkil eden fertlerden sonra en çok ilişki içinde bulunduğu kişiler, komşularıdır. Ve umumiyetle toplumsal ilişkilerimizin ilk basamağı da komşulardır.

Yine, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde :

“Komşuların ile iyi komşuluk et ki, gerçek Müslüman olasın” buyurmuş, bir anlamda Müslümanlığımızın kalitesini, komşularla iyi ilişkiler içinde bulunmaya bağlamıştır. Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.v.) hemen tüm insanların aradığı ve arzuladığı mutluluk için de formül vermekte ve:

“İyi bir komşu, rahat bir binek ve geniş bir ev; insanı mutlu eden sebeplerdendir” buyurmaktadır. Komşuluğun önemini aslında atalarımız özlü sözlerle belirtmişler ve “Ev alma, komşu al” demişlerdir. Zamanımızda yaşanan şehirleşme, şehirleşmenin getirdiği kültür erozyonu, şehirlerin yapılaşmasından kaynaklanan zorluklar ve işimizin hayatımız komşuluk ilişkilerimizi olumsuz yönde etkilemekte; aynı apartmanda yaşadığımız halde birbirimizle tanışamayan, konuşamayan, yardımlaşamayan, dayanışma içine giremeyen bireyler olmamıza yol açmaktadır. O kadar ki, insanların birbirini sevmesine ilk kapı olan selamlaşmaya bile korkulmaktadır.

Mensubu olmakla büyük şeref duyduğumuz dinimiz, yukarıda aktardığımız ayeti kerimede ve hadis-i şeriflerde de görüldüğü gibi komşularla iyi ilişkileri öğütlemekte ve dolayısı ile haksızlık, adaletsizlik ve ilgisizlikten de uzak durmamızı emretmektedir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sahabileri ile birlikte otururken :

“Vallahi iman etmiş olmaz” buyurmuşlar ve bunu üç kere peş peşe tekrar etmişlerdi. Sahabe efendilerimiz (Allah onlardan razı olsun) :

“Ey Allah’ın Elçisi! Kem iman etmiş olmaz?” diye sorunca :

“Kötülüğünden, komşusunun emin olmadığı kimse iman etmiş olmaz” buyurmuşlardır. Bir başka hadis-i şeriflerinde de :

“Size en hayırlınızın kim olduğunu, en kötünüzün kim olduğunu haber vereyim mi?” buyurunca, yanındakiler sessiz kalmışlar ve bir cevap vermemişlerdi. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu soruyu üç kere tekrarlayınca içlerinden biri :

“Evet Ey Allah’ın Elçisi! Bize, en hayırlımızın ve en kötümüzün kim olduğunu haber ver” deyince, Efendimiz (s.a.v.) :

“Sizin en hayırlınız, hayrı dokunması beklenilen ve kötülüğünden emin olunan kimsedir. Sizin en kötünüz de; kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayan kimsedir” buyurmuşlar.

Demek ki, Allah katında makbul, hayırlı bir kul olabilmenin şartlarından biri de insanlar nezdinde iyi, kötülüğünden emin, hayır yapması umulan bir kimse olmaktır. Komşusunun, dolayısı ile toplumun güvenini kazanamayan, herkesin kendisinden bir kötülük geleceğinden korktuğu ve hali ile birlikte yaşanmaktan hoşlanılmayan insanlardan Yüce Allah’ın da hoşlanmayacaktır.

Yüce Allah, varlığı, itibarı, makamı, mevkii ne olursa olsun, komşuları ile iyi ilişkiler içinde olan ve Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ‘hayırlı insan’ olarak tarif buyurdukları insanlar içinde olabilmeyi; ahirette yüksek ecirlere erebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.