ASIM CENGİZ GÜR


KERBELADA - 2

KERBELADA - 2


Dünkü notlarımızda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sevgili torunu Hazreti Hüseyin efendimizden ve şehit edilişinden bir nebze bahsetmiştik.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in damadı, raşid halifelerden dördüncüsü Hazreti Ali Efendimiz (Allah ondan razı olsun) hicri 40 yılının bir Ramazan ayında gerçekleştirilen bir saldırı neticesinde vefaat ettiğinde, Küfeliler Hazreti Hasan Efendimiz’e müracaat ettiler ve kendisine biat etmek istediklerini bildirdiler. Hazreti Hasan (Allah ondan razı olsun) hanedan yönetimi demek olan babadan-oğula geçme usulüne sıcak bakmadı ancak Küfeliler hür iradeleri ile Hazreti Hasan efendimize beşinci halife olarak biat ettiler.

Hazreti Hasan efendimiz biat sonrası hutbe irad etti ve ilk iş olarak babası Hazreti Ali efendimizi şehit eden Abdurrahman b.Mülcem’i getirtti ve muhakemesi sonrasında idam ettirdi.

Hazreti Ali efendimiz döneminde baş gösteren ikinci bir yönetim Şam’da kuvvetlenmiş ve yerleşmişti. İdari ve siyasi denetimini pekiştirmiş, ordusunu kuvvetlendirmişti. Hazreti Hasan Efendimiz, mevcut yönetiminin elinde düzenli orduların bulunmaması, tam bir birlik sağlanamamış olması sebebi ile Şam yönetimi arasındaki muhtemel savaşlarda pek çok Müslüman’ın öleceğini düşündü. Muaviye ile yapılan görüşmeler sonrasında yönetimden Muaviye lehine feragat etti.

Yapılan anlaşmaya göre şayet Muaviye, Hazreti Hasan’dan önce ölür ise, Hazreti Hasan halife olacaktı. Ayrıca Hazreti Ali Efendimize ve bağlılarına Şam bölgesindeki Cuma hutbelerinde yapılan sövme adeti sona erecekti.

Hazreti Hüseyin efendimiz ise ağabeyinin Müslüman kanının dökülmemesi için yaptığı bu feragatı ve iki başlı yönetime son verme biçimini uygun bulmasa da ağabeyinin kararına saygı gösterdi ve ona itaat etti. Hazreti hüseyin efendimiz

Sonraki zaman diliminde de siyasi iktidarla ters düşecek, yanlış anlaşılacak, dengeleri bozacak söz ve davranışlardan sakındı. Hatta cuma hutbelerinde geçmişte İslam toplumuna hizmet edenlere dua edilen bölümde Hz. Ali’nin manevi şahsiyetine uygun olmayan sözlerle saldırılarak bir çeşit karalama kampanyasının sürdürülmesine karşı itiraz eden ashaptan Kûfeli Hucr b. Adî (r.a.)’nin idamına karşı dahi sabır ve tahammülü tercih etti ve yönetimi rahatsız edecek davranışlardan uzak durdu, tuğyan ve isyan duygularına mağlup olmadı.

Hazreti Hasan efendimiz’in zehirlenerek vefaatininin ardından Muaviye’nin idareyi kendi soyu üzerinden hanedan usulü devam ettirme arzusu ve oğlu Yezid’i veliaht ilan ederek Müslümanların biatini almaya yönelmesi, bazı zamanlar zor kullanmaya sevk olması huzursuzluk yarattı. Bu duruma Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman), Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. Zübeyr b. el-Avvam’ın oğlu Abdullah ve Hazreti Ali Efendimiz’in oğlu Hüseyin (Allah hepsinden razı olsun) buna karşı çıktılar. Bu kişiler, Muaviye’ye şunları teklif ettiler:

-       Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaptığını yap. O, filancaya biat edin diye bir aday bırakmadı. İslam toplumu, özgür iradesiyle kendilerini yönetecek şahsı belirledi.

-       Bunu yapmıyorsan, Hz. Ebu Bekir’in yaptığının benzerini yap. O, kendisinden sonra hizmet edeceğine inandığı insanı, istişare ile (ileri gelen şahsiyetlerin görüşlerini alarak) belirledi. Belirlediği şahıs, kendi soyundan gelen biri değildi, Ömer b. el-Hattab Hazretleri idi. Sen de Hz. Ebu Bekir’in yaptığı gibi İslam toplumunun başına, kendi soyundan olmayan vasıflı, yetenekli bir şahsı aday gösterebilirsin.

-       Bunu da yapmıyorsan, o halde Hz. Ömer’in yaptığını yap! O ne yapmıştı? Aşere-i mübeşşereden (Dünyada iken cennetle müjdelenmiş on kişiden) sağ kalan ve Müslümanlar arasında muteber olarak bilinen altı kişinin bir istişare heyeti olarak bir araya gelmelerini ve üç gün içerisinde içlerinden birini Müslümanların başına halife olarak seçmelerini vefatı öncesinde vasiyet etmişti. Bu durumda sen de bir şûra oluştur. Bu şûra, İslam toplumunun kabul edeceği yöneticiyi üç gün içinde belirlesin!

Müslümanlar arasında genel kabul görebilecek bu tekliflerin hiç birini kabul etmeyen Muaviye, oğlu Yezid’i halef bırakmaktan, öldükten sonra kendi yerine devlet başkanı atamaktan vazgeçmedi.

Bunun peşinden kamuoyunun bu doğrultuda yönlendirilmesi için Benî Ümeyye lobisinin ileri gelenleri tarafından yoğun bir propaganda yürütüldü. Hicaz bölgesinde ise Muaviye bizzat kendisi 1000 kişilik askerî birlikle hareket ederek insanları kerhen de olsa biate zorladı. Hz. Hüseyin ve onun gibi biatten uzak duran şahsiyetler, ya Kâbe civarı gibi baskı yapılamayacak mübarek mekânlara sığınarak kendilerini kurtardılar veya biat zorlaması karşısında kerhen sükût ettiler.

Muaviye’nin ölümünden sonra Yezid’in yönetime geçme süreci bu şartlarda başlamış oldu. Medine valisine verilen talimatla Hz. Hüseyin üzerinde hemen biat baskısı kuruldu. Bu karışık ortamda takip altında şiddete maruz kalmaktan çekinen Hz. Hüseyin, o günlerde bir gece Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola koyuldu. Abdullah b. Zübeyr (r.a.) de aynı şekilde Mekke’ye gitti. Fakat Mekke’de de rahat bırakılmadılar; Emevi yöneticileri, biat vermeleri doğrultusunda kendilerine baskı yaptılar. Hz. Hüseyin ve onun gibi baskıya boyun eğmemekte kararlı olan diğerleri Harem-i Şerif’e giderek Beytullah’a sığınmak suretiyle baskıyı kırmayı düşündüler.

Bu sıralarda Kûfelilerden heybeler dolusu mektuplar gelmeye başladı. Küfeliler Hazreti Hüseyin efendimizi ve aile eşrafını Küfeye davet ediyorlar ve biat edeceklerini bildiriyorlardı. aynaklardaki ifadeye göre heybeler dolusu mektuplarda Hz. Hüseyin, Kûfe’ye davet ediliyordu. Durumu araştırması için amca oğlu Müslim b.Akil’i Küfe’ye gönderdi. Müslim vasıtası ile yaklaşık 15.000 kişi Hazreti Hüseyin efendimize biat etti. Durum kendisine bildirildi.

Bu arada, istihbarat ulaşan Yezid, mevcud valiyi görevden alarak yerine sertliği ile tanınan Ubeydullah bin Ziyad’ı tayin etti ve duruma müdahalesini istedi. Yeni valinin konuşmaları ve tatbikatı sebebiyle Küfe’liler korktu ve biatlerinden döndüler. Biatlerinde ısrarcı olanlar yakalandılar ve Müslim b.Akil de dahil olmak üzere idam edildiler. Ancak bu durum Hüseyin efendimiz’e iletilemedi. Mekke’deki danıştığı tecrübeli kimselerin “Küfelilere güvenmemek gerektiği” hususundaki uyarılarını dikkate almadı ve yakınlarını da alarak küçük bir birlikte Küfe’ye yola çıktı.

Son durumla ilgili bilgiler kendisine yolda ulaşan Hüseyin efendimiz, beraberinde bulunanlarla istişare ederek durum değerlendirmesi yaptı, isteyenlerin dönebileceğini söyledi. Kalan samimi adamlarıyla birlikte yolculuğuna devam etti.

Yarın ki notlarımızda inşaallah 10 Muharrem’de (Aşure Günü’nde) meydana gelen gelişmelerle devam edeceğiz.

Yüce Allah, hakkı hak olarak görmeyi ve uymayı, batılı batıl olarak görüp ondan kaçınmayı nasib eylesin.