ASIM CENGİZ GÜR


KARDEŞLİĞİN GEREĞİ

KARDEŞLİĞİN GEREĞİ


Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Hucurat Suresinde “Mü’minler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ın emirlerine uygun yaşayın ki, rahmete nail olasınız” buyurulmaktadır. Hasan Tahsin Feyizli Hocaefendi mealinde bu ayetten hemen sonra şöyle bir şerh koymuştur:

“Mü’minler birbirinin derdine ortak olarak, kötülük yapmalarına ve batıla meyletmelerine engel olarak, hayırda yardımlaşarak, selamlaşarak, ziyaretleşerek, hediyeleşerek, birbirini koruyarak, Allah yolunda yürüyerek, İslâm düşmanlarına karşı birlik olarak kardeştirler.

Aralarındaki üstünlük ancak takvâ ile, Allah’ın emirlerine uygun yaşamakladır. Bunun dışında kan bağları ve beşerî tedbir ve usullerin, hiçbiri, dînin getirdiği bu kardeşliği tesis edemez.

Bundan dolayı şirkten kaçınmış olan mü’minler, İslâm’ın amelle ilgili şartlarını tam yerine getiremeseler bile Kur’an’ın ifadesi gereği iman yönünden kardeş olduklarını bilmeli ve kelime-i tevhid dâvâsında birleşmelidirler.”

Hucurat suresinin bu ayetinden önce gelen ayet-i kerimede de:

“Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşurlarsa, hemen aralarını düzeltin.

Eğer onlardan biri, hâlâ (Allah’ın hükmüne boyun eğmeyip) diğerine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldırana karşı savaşın.

Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işinizde) âdil davranın.

Çünkü Allah âdil davrananları sever” buyurulmaktadır.

Kardeşliği zedeleyen bir çok husus vardır. Bunlardan birine yine bu surede işaret edilmektedir :

“Ey iman edenler!

Şâyet bir fâsık (yalancı/günahkâr) size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın.

(Yoksa) bilmeyerek bir kavme kötülük eder de, yaptığınıza kesinlikle pişman olursunuz”.

Asırlar öncesinden konulan bu kural belki de en çok bu günlerde önem arz etmektedir. İletişim çok çeşitli kanallardan ve bol miktarda gerçekleştirildiği zamanımızda, bize ulaşan haberlerin doğruluğunun teyit edilmesi çok önem arz etmektedir. Yoksa, ayet-i kerimenin de işaret ettiği gibi “bilmeyerek bir başka topluluğa kötülük ederiz de, sonra pişman oluruz”, ama iş işten geçmiş olur.

Kardeşliği zedeleyen bir başka husus ile alakalı olarak yine bu surede ikazlar vardır:

“Ey iman edenler!

Bir topluluk, bir toplulukla alay etmesin. Ola ki (alay edilen adamlar, Allah yanında) kendilerinden daha hayırlıdırlar.

Kadınlar da kadınları alaya almasın. Ola ki onlar, kendilerinden daha hayırlıdırlar.

Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.

İman ettikten sonra (kişinin) fâsıklık (damgası yemesi veya din ve ahlâk sınırını aşması) ne kötü isimdir!

Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir”.

Evet, kendi kendimize zulmeden zalimler olmamak için bu uyarıları, ihtarları dikkate almalı; hal tavır ve davranışlarımızı bunlara göre belirlemeliyiz.

Kardeşliği zedeleyen diğer hususları da yine Hucurat suresi’nden öğreniyoruz:

“Ey iman edenler!

Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı (iyi insanlar için beslenen kötü zan) günahtır.

Birbirinizin gizli kusurunu (casus gibi) araştırmayın ve biriniz, diğerini çekiştirmesin. Herhangi biriniz (normal insan olarak) ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz (değil mi?)

O halde ‘Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşayın’ aykırı davranmaktan sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir”.

Bu ayet-i kerimede ‘Gıybet etmek’, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetiliyor. Fıtrat olarak insanın bu durumdan, yani ölü eti yemekten iğrenmesi gerekir. İğrenebilen insanlar için bu ayet-i kerime’nin emrine uymak ve Allah’a saygı duyarak, emirlerine uyarak, yasaklarından kaçarak yaşamak mümkün olur. Ancak, sevme ve nefret etme fonksiyonunu icra eden ‘kalp’ bozulmuş ise, artık insan en kötü şeyleri bile sevebilir. Böyle bir duruma düşmekten Yüce Allah’a sığınmak ve Allah ve Rasulü’nün iyi olarak bildirdiği şeylere yakınlığımız, kötü olarak bildirdiği şeylere uzaklığımız yok ise, bir an evvel kalplerimizin temizlenmesi ve terbiyesi için uygun bir yol tutturmamız gerekir.

Kur’an-ı Kerim, insanların birbirlerinin eşiti olduğunu, hepsinin Adem ve Havva’nın çocukları olduklarını, kavim, kabile, millet olarak ayrılmalarının bir hikmetinin olduğunu, fakat bunların bir üstünlük sebebi sayılamayacağını da haber vermektedir:

“Ey insanlar!

Şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık (ırkınız ve şahsınızla övünmeniz için değil; sırf iyilik uğrunda) tanışasınız (yarışıp ve yardımlaşasınız) diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.

Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefliniz, en takvâlı olanınız (Allah’ın emirlerine en uygun yaşayanınız ve günahlardan sakınanınız)dır.

Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) haberi olandır”.

Feyizli Hoca, ayet-i kerimede geçen ‘en takvalı’nız, ‘takvaca üstün olanınız’ı açıklayabilmek için yaptığı şerhte:

“Takvâ sahibi olmak, bütün günahlardan ve günaha giden yollardan sakınmak, nefsi terbiye ve tezkiye etmektir. Bu da nefsi her türlü kötü ve batıl duygu ve isteklerden arındırarak, Allah’ın emrine ve Resûlü’nün sünnetine uygun yaşamak; insanlara karşı dış yaşantısını Allah’a karşı da iç yaşantısını tertemiz süslemektir.

Muttakîlik (takvalı olmak) köşeye çekilme değil, aynı zamanda emr-i mârûf nehy-i münkeri yerine getiren aksiyoner bir hayat tarzıdır” demektedir.

Yüce Allah (c.c.) mü’minler ancak kardeştirler düsturunun şuuruna erebilmeyi ve hayatımızı bu esasa göre düzenleyebilmeyi nasib ve müyesser eylesin.