ASIM CENGİZ GÜR


İTİKAF GÜNLERİ

İTİKAF GÜNLERİ


İtikâfın meşruiyeti Kur’an ve Sünnet ile sabittir.

“Mescidlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” mealindeki Bakara Suresi 187.âyetle

Hz. Âişe annemizin, “Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir” şeklindeki rivayeti bunun delillerini teşkil eder. Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve taatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşrû bile olsa her türlü nefsânî ve şehevî arzulardan uzak durması kişinin mânen olgunlaşması için önemli vesilelerden biridir. Zorunlu ibadetlerin yanı sıra nafile ibadetler de bu konuda önem taşımakta, dinî duygu ve düşüncenin yoğun bir şekilde yaşandığı, mümkün olduğu ölçüde maddî ilgilerden uzaklaşarak yüce yaratıcıya yönelinen bir ortam insana derin bir mânevî ufuk ve imkân sunmaktadır.

İtikâf yalnız İslâm ümmetine has bir ibadet olmayıp vahiy geleneğine sahip hemen bütün dinlerde muhtelif şekillerde gerçekleştirilen köklü bir gelenektir; İslâmî öğreti içinde de Hz. İbrahim ve oğlu İsmail zamanından beri devam edegelen bir sünnet olarak bilinir. Nitekim, “İbrahim ve İsmail’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahid –emir- verdik” mealindeki Bakara suresindeki 125.âyet bir yönüyle buna işaret etmektedir.

Vacip, sünnet ve mendup (müstehap) olmak üzere üçe ayrılan itikâf çeşitleri arasında özellikle itikâfı bozan şeylerde süre açısından bazı farklılıklar bulunmaktadır. İtikâf fakihlerin çoğunluğuna göre sünnet, bazılarına göre ise menduptur. Sünnet olduğunu söyleyenlerin bir kısmı itikâfı her zaman müekked sünnet görürken diğerleri Resûl-i Ekrem’in uygulamasından hareketle ramazanda, özellikle de bu ayın son on gününde sünnet-i müekkede niteliği kazandığını belirtirler. Ayrıca Hanefî mezhebine göre itikâf sünnet-i kifâye grubunda yer aldığından bazı müminlerin bu ibadeti yerine getirmesiyle sünnet ihya edilmiş sayılır. İtikâf adanması halinde vacip olur.

İtikâfın sahih olabilmesi için itikâfa giren kimsenin cünüplük, hayız ve nifas gibi hallerden temizlenmiş bulunması ve itikâf için niyet etmesi şarttır. İtikâf için bulûğ şart olmayıp ibadet ehliyetine sahip olmak, yani temyiz çağına ulaşmak yeterlidir. Hanefîler’e göre sadece vacip olan itikâflarda oruç tutmak şarttır.

İtikâfın camide ifa edilmesi gerekir. Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre Cuma kılınan camilerde itikâfa girmek daha faziletli olmakla beraber cemaatle beş vakit namaz kılınan bir mescidde itikâfa girmek de sahihtir. Mâlikî ve Şâfiîler’e göre ise itikâf herhangi bir mescidde sahih olmakla birlikte kendisine cuma farz olan kimsenin bir hafta veya daha çok bir süre itikâf yapmayı adaması halinde cuma kılınan bir camide itikâfa girmesi gerekir. Hanefî fakihleri kadınların evin münasip bir yerinde itikâfa girmelerinin gerekliliğini ifade etmişlerdir.

Bir adaktan dolayı değilse itikâf ramazanda ve ramazan dışında olabileceği gibi belirli bir süreye de tâbi değildir. İtikâf niyetiyle camide birkaç saat veya birkaç gün kalmak yeterlidir. Adak itikâf ise üç günden aşağı olmaz.

İtikâfta bulunan kimse abdest ve gusül gibi tabii ihtiyaçları için dışarı çıkabilir. Şafiîler yeme içme için de dışarı çıkabileceğini belirtirken diğer üç mezhebe göre ihtiyaç duyacağı şeyleri kendisine getirecek birinin bulunması halinde dışarı çıkması itikâfı bozar. Hasta ziyareti veya cenaze namazı için dışarı çıkmanın itikâfı bozacağı hususunda görüş birliği vardır. Hanefîler’e ve Mâlikîler’e göre unutarak mescidden çıkma itikâfı bozarken diğer iki mezhebe göre bozmaz. Doktora gitmeyi veya yatmayı gerektirecek bir hastalık durumunda dışarı çıkma Hanefîler’e göre itikafı bozar. Cuma namazı kılınmayan bir camide itikâfa giren kimsenin cuma namazı için dışarı çıkması ise itikâfı bozmaz;

İtikâfa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur’an okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah’ın varlığı, birliği, kudreti hakkında düşünceye dalması, gereksiz şeyler konuşmaması, başta Hz. Peygamber’in hayatına dair kitaplar olmak üzere dinî-ilmî eserler okuyarak vaktini değerlendirmesi müstehaptır.

İtikâfa özellikle ramazan ayının son on gününde girilmesi Kadir gecesini de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Hz. Âişe, “Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde ibadet için yoğun bir gayret içine girer, gecesini ihya eder ve ibadet için aile fertlerini uyandırırdı” demiştir.

Vacip itikâfa giren, “Allah rızası için –meselâ- on gün itikâf yapacağım” diyerek adakta bulunan kişi, tan yeri ağarmadan önce itikâf için belirlediği bir mescide, “Yâ rabbi! Senin rızan için üzerime vacip olan itikâfı eda etmeye niyet ettim” diyerek girer ve adadığı itikâf günleri süresince oruç tutar, mescidin bir köşesinde ibadetlerini yapar. Nezrettiği son günün akşam namazından sonra itikâftan çıkar.

Yüce Allah (c.c.) unutulan sünnetlerden olan ve son senelerde ülkemizin hemen her yerleşim yerinde enaz bir camiinde ifa edilmeye çalışılan bu itikaf sünnetini yerine getirebilme şevkini gönlümüze yerleştirsin. Enaz bir gün dahi olsa, itikafın manevi havasından istifade edebilmeyi nasib eylesin.