ASIM CENGİZ GÜR


İSLAM/BARIŞ -3

İSLAM/BARIŞ -3


Dünkü notlarımız’da “barış ve güvenlik olan İslam, bu barış, huzur ve güvenliğin sürdürülebilmesi için başta Müslümanlara hitap ederek bir takım davranışların yapılmasını ve/veya yapılmamasını istemektedir. Bunlardan en önemlisi, çevremizle iletişim kurarken kullandığımız “konuşma-konuşarak ifade etme” kabiliyetimizdir” demiştik. Bugün de aynı amaca hizmet edecek davranışlardan başkaları ile alay etmek ve başkalarının kutsallarına hakaret etmemek/sövmemek konusunda bahsedelim.

Sosyal hayatın kaidelerini bildiren Hucurat suresinde mealen:

“Mü’minler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ın emirlerine uygun yaşayın ki, rahmete nâil olasınız.

Ey iman edenler! Bir topluluk, bir toplulukla alay etmesin. Ola ki (alay edilen adamlar, Allah yanında) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasın. Ola ki onlar, kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra (kişinin) fâsıklık (damgası yemesi veya din ve ahlâk sınırını aşması) ne kötü isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli kusurunu (casus gibi) araştırmayın ve biriniz, diğerini çekiştirmesin. Herhangi biriniz (normal insan olarak) ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz (değil mi?) O halde ‘Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşayın’ aykırı davranmaktan sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir” buyurulmaktadır.

Gerek sözlerimizle ve gerek davranış ve icraatlerimizle, başkasını incitme yasağını sadece Müslümanların birbirleri ile olan ilişkilerine hasretmek, kendi aralarındaki ilişkilerle sınırlamak doğru olmayabilir. Dinimiz, insanlar için dokunulmazlıklar, temel haklar ihdas etmiştir ve bunların bir kısmı “yaradılan” olarak elde edilen haklardır. İnsanların, canına, neslinin sahihliğine, malına, haysiyet ve şerefine zarar verecek her türlü hal ve davranışlardan Müslümanların uzak durmaları gerekmektedir, hele alay etmekten. Alay etmek hem Kur’an-ı Kerim’de hem de sevgili Peygamber Efendimiz tarafından yasaklanmış ve kınanmıştır. Gerek, islam kardeşliğimizi muhafaza ve (irtibat, tebliğ ve irşad kanallarını kapatmamak için) gerekse Adem aleyhisselamdan gelen kardeşliğimizi muhafaza için olabildiğince çalışmalı, söz ve davranışlarımızın eleştiri bile olsa yapıcı olmasına ve köprülerin yıkılmamasına özen göstermeliyiz. Ayrıca kötü söz, karşımızdakinin düşmanlığını arttırabilir ve yanlış fikrinde sabit kalmasına da sebep olabilir.

İslam, Müslümanların, gayri Müslimlere İslam’ın özellik ve güzelliklerini anlatmaya teşvik etmiş; onların ilahlaşmış put ve tapınaklarına kötü kelime ile sövmek yerine onların batıl, şirk ve küfür olduklarını uygun söz, hal ve davranışlarla anlatılmasını, yerilmesini istemektedir. Yoksa, Müslümanlar gayrimüslimlerin islama karşı göstermiş oldukları haddi aşan söz, hal ve tavırlarını taklit etmemelidirler. Kur’an-ı Kerim’de En’am suresinde mealen:

“(Onların) Allah’dan başka (değer verip) taptıklarına (hakaret edip) sövmeyin. Sonra (onlar da) cahillik ederek hadlerini aşıp Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptıklarını böylece süslü (cazip) gösterdik. Sonunda onların dönüşleri yalnız Rablerinedir. O, onlara (dünyada) ne yapmakta olduklarını haber verecektir” buyurulmaktadır.

Dinimize ve imanımıza olan güvenimiz, diğer inanç mensuplarının düşüncelerini ifade etmelerine imkan verebilir Ancak birlikte yaşama kültürünün tesisi ve devamı ile ilgili olarak bu hakaret, sövme fiillerinden kaçınmaya ilişkin ilahi emrin yanısıra, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, islama ve Müslümanlara saldırmayan ve aleyhlerinde çalışmayan gayri Müslimlere karşı davranışlarını siyer kitaplarında görmekteyiz.

Düşünce ve ifade özgürlüğü ya da basın özgürlüğü adı altında “sınırsız” bir hürriyet iddiası ile “kutsal” addedilen şeylere hakaret ve sövgü içeren şeylerden kaçınmak gerekir. Bu Müslümanların kaçınması gereken bir husus olduğu gibi, Müslümanların diğer din mensuplarının da uymasını bekledikleri bir davranış biçimidir. Ecdadımız, bu özgüven ve hoşgörü çerçevesinde birlikte yaşama kültürünü ayakta tutabilmişler ve gerek dinler arası gerilimin ve kavganın, şiddet ve terörün panzehiri olarak kullanmışlardır.

Yüce Allah (c.c.) Hakk’ı Hak olarak görmeyi ve ona uyabilmeyi, yanlışı yanlış olarak görüp onlardan kaçınabilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.