VELİ ALTINKAYA


“İnsanın Sırrı”

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA - Tekrar Yazıları


O’nu seksenli yılların ortalarında tanıdım... Millet Caddesi üzerinde muayenehanesi vardı. İlk temasımda sohbet “Has Neslin” evlatları Arvasiler’den açıldı. Seyyid Ahmet Arvasi’yi okuyordu. Rahmetli’ yi tanımakla birlikte, çok da okuduğum söylenemezdi. Ama benim hayatımda bir başka Arvasi’ nin yeri vardı...

Abdülhakim Arvasi... O’nu da Üstad aracılığı ile tanımış ve bir ara Bağlum’daki mezarında hususi ziyaret etmiştim.

Dr. Kemal Tekden’den bahsediyorum. Sonraları daha sık görüşmeye başladık. İstanbul’da okurken Kayseri Öğrenci Yurdu’ndan biraderimle birlikte kalmışlar... O diyalogda ilişkilerimizi pekiştirdi. 1987 ’de sol kulağımdaki bir akıntı nedeniyle Üniversite Hastanesi’nde (kulakları çınlasın) Şerif Ali Tekalın Hoca ile bir operasyon yaptılar.

Daha sonra öğrendim ki benim kardeşimle O, yurt arkadaşı iken, O’nun küçük kardeşi ile de ben Aydınlıkevler Ortaokulu’ndan sınıf arkadaşıymışız.

Serbest hekim olarak çalıştığı yıllarda kamu hastanesinde de görev yaptı... BBP saflarında bir süre aktif siyasette bulundu. Yıllar öncesinden var olan Ömür ve Hayat Hastanesi gibi yapıları saymazsanız son yılların modası olan özel sağlık kuruluşu hamlesinin ilk müteşebbislerindendir. Şimdilerde faaliyette mi bilmiyorum İbn-i Sina Sağlık Merkezi ile yeni dönem özel sağlık kuruluşu hamlesi başlamıştı.

Hekimliğinden çok kültürel ve sosyal çalışmaları ilgilendirir beni Kemal Tekden’in... 2000’li yıllara kadar daha sık görüşüyorduk. Yaklaşık on yıldır da birbirimizi, lazım olursak buluyoruz.

Tekden, uzun süredir Eyvan adıyla güzel bir dergi çıkarıyor. Böyle bir dergiye hamilik yapıyor, yazıyor, yazdırıyor. Bizim sektörümüze de yabancı değil. Bir bölüm sahneleri Kayseri’de çekilen “Ustalar, Alimler, Sultanlar” filminin sponsorlarındandı. Muhtemel ki bu okuma-yazma merakından olsa gerek özel bir okul açtı... Tekden Koleji’nin kapısından içeri girmek nasip olmadı, ama okulun başarılarını takdirle takip ediyorum.

 Cemiyet Başkanı olmamız hasebiyle Kemal Abi önceki gün aradı ve “Veliciğim çarşamba ya da perşembe sabah bir toplantı yapmak istiyorum. Meslektaşların daha çok hangi gün ve saatte müsait olabilir” dedi.. Perşembe nevruzdu ve Kemal Abi’nin anlatacakları o gün gümbürtüye gidebilirdi... Dünde karar kıldık. “İnsanın Sırrı” adlı kitabını “Değerli Kardeşim Veli’ye iki cihanda saadet temennilerimle…” diye imzalamış sağolsun. Kitabı henüz okumadım. Ama arka kapakta yer alan şu sözler benim için kitabın içeriğini anlatmaya yeter...

 “İmam-ı Azam, “Cevizin kabuğunu kırıp içini göremeyenler, cevizi sadece kabuktan ibaret zannederler” diyor. İnsan da dışarıdan oldukça basit bir beden yapısı olarak görülebilir. Oysa içinde maddi ve manevi ne muhteşem dünyalar vardır. Bu mükemmel sistem incelendikçe insanın gerçeğinin daha da farkına varılacaktır. Bu yüzden bu kitabı naçizane kabuğu kırma çabası olarak görebilirsiniz.” diyor...

Yaratıcı’nın (Muhal farz) kendisinden sonra secde ettirdiği bir yaratık insan... Bunun içindir ki Şeyh-i Ekber “Rad, abddır; abd da Rab” dememiş mi? Bu bizim gibiler için bırakın söylenilmesini, konuşulması, idrakı bile tehlikeli bir sözdür. Ama insanın hakikatinin altında yatan gerçek bu...

“Ete, kemiğe büründük, Yunus diye göründük” denilen insanın, et ve kemiğinin zahir olduğu, batınının ise gerçek manada onu “Eşref-i mahluk” yaptığını anladığımız an, insanı tanımışız demektir...

Sağlık kuruluşları elbette insan denen canlıya hizmet veriyor. Orada yüzlerce canlının istihdamını sağlıyor... Ama benim açımdan yaklaşık 30 yıldır tanıdığım Kemal Tekden’in gönül dünyasında var olduğuna inandığım “İnsanın sırrı”nı arama çabası daha anlamlı ve şüphesiz ulvidir...

Bir gönül adamına insanın varoluş sırrını soruyorlar.”Bunu idrak aklın verasının verasındadır” buyuruyor. Bu sözden insanın yaratılış sırrının akılla idrakının topyekün mümkün olmadığı, bunun bir ruh, gönül ve teslimiyet işi olduğunu seziyor gibiyim...

Bu vesile ile bir daha seslenelim ki, selam olsun insanların en güzeline. Ve secdemiz ve teslimiyetimiz daim olsun o güzeli ve hepimizi Yaradan’a...

 

NEVRUZ

Nevruz... Yeni gün... Ya da toprağın, doğanın yeniden dirilişi... Yeni yıl, doğanın uyanışı, baharın gelişi... İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk günü… Yani yılbaşı... Türk coğrafyasına göre yeni gün, bahar bayramı... Kürtlerin bir bölümüne göre demirci Kawa’nın krala isyanı. Otoriteye başkaldırı günü... Aslında uzun süredir PKK’nın yapmak istediği de bu... Bakalım bugün ne yapacaklar? Evet ecdadımız Anadolu topraklarından çok, Orta Asya’da Nevruz’u baharın gelişi olarak önemli etkinliklerle kutlamış. Halen Tükmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan gibi coğrafyalarda Nevruz milli günlerden biridir... Bize unutturdular Nevruz’u. Ama bölücü etkinlik çerçevesinde devlet eliyle şimdilik resmi kutluyoruz... Zamanla ecdadımızın yapacağını yapacağımız muhakkak. BM’de 3 yıldır 21 Martı “Dünya Nevruz Günü” olarak ilan etmiş. Eee hayırlı olsun.

(21 Mart 2013 tarihli tekrar yazı)