VELİ ALTINKAYA


İNGİLİZ ARABASINDAKİ VALİ


AVMM´LER VE ESNAF

 

Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye Reisi olarak 19 Aralık 1919´da soğuk bir cuma günü Kayseri´ye geliyor... Gazi Kayseri´ye gelmeden iki ay kadar önce Mazlum Rasim Bey ve arkadaşı Ruşen Eşref´i Kayseri´ye gönderiyor. Daha önce Kayseri´de öğretmenlik yapan Mazlum Rasim, Gazi´ye şehrin milli mücadeleye ve kendisine bakışı hakında bilgi veriyor... Mazlum Rasim ve Ruşen Eşref´den aldığı bilgi doğrultusunda Gazi Kayseri için hareket emri verir. Kayserililer´in bir bölümü milli mücadeleye ve Mustafa Kemal´e kısmende şaşı bakmaktadır. Hatta Sivas kongresine gidecek olan üç delege uzun tartışmalardan sonra kararlaştırılıyor ve biri gecikmeli olarak yola çıkıyor ve kongrenin bitişine ancak yetişebiliyor. Kayseri o tarihte Sivas´dan Ankara Sancağı´na bağlanmış bir mutasarrıflıktır.Kayseri Mutasarrıfı Ali Ulvi Bey Dahiliye Vekili´nin adamı olarak bilinmektedir. Mutasarrıf, milli mücadele yanlılarına mani olmamakla birlikte destek de vermemektedir  Hatta o tarihte gizli gizli yürütülen çalışmaları İstanbul´a rapor ettiği bilinmektedir. Mustafa Kemal, Kumarlı yakınlarında önce atlı birlik sonra halk tarafından çoşkuyla karşılanırken bir İngiliz  arabası gözüne takılır ve yanındakilere ?Bu arabadaki zat kim?? diye sorar. Kayserililer, ?Paşam, O Mutasarrıf Ali Ulvi Bey´dir. Milli mücadeleye karşı? derler... Mustafa Kemal; ?Bindiği arabadan belli oluyor? diyerek anlamlı bir cevap verir... Mustafa Kemal ve arkadaşları Kayseri´de önemli görüşmeler yapar. Özellikle devrin Müftüsü Remzi Efendi başta olmak üzere hatırlı bazı din adamları milli mücadeleye şehrin topyekün desteği konusunda Heyet-i Temsiliye´ye her türlü desteği verirler. Bu yönde 20 Aralık´ta Raşit Efendi Kütüphanesi´nde yapılan toplantı ve akabinde Cami Kebir´de kılınan ikindi namazı öncesinde Mustafa Kemal´in minberden Kayserililer´e karşı yaptığı hitap çok anlamlı ve önemlidir. Sonrasında Ahmet Paşa Okulu´nda zabitanlarla toplantı gerçekleşmiştir. Ermenilerle ilgili lise yıllarında araştırmaya başlamıştım. Ermeniler´in hakim olduğu Tufanbeyli´nin Şarköy bizim köyümüze yakındı. Yine Haçın (Saimbeyli) bölgesinde Fransız ve Ermeniler´e karşı sürdürülenmücadelenin bir bölümü anne anemin köyü olan Kan (Bozgüney) ve çevresinde geçtiği için, çocukluğumuz bu oluyları dinleyerek geçmişti. Lise yıllarında Ermenilerle ilgili araştırma yapmaya meylim bundan olsa gerek. 1980´li yıllarda Ermeni terör örgütü Asala yurtdışında diplomatlarımızı şehit ediyordu. Bunun öfkesini taşıyordum. Halen faal olan Ermeni kilisesine ara ara gider burdaki Ermeniler´le tartışırdım. Hatta birada ABD´den  gelen kalabalık bir heyet kilisede ayin, o ayini yöneten devrin Ermeni Patriği (Yanılmıyorsam yine Mutafyan´dı) ile tartıştığımı hatırlıyorum. Aradan 30 yıldan fazla zaman geçmiş. Araştırmalarımdan dolayı bir kaç kelimelik de olsa Ermenice biliyordum. Yüksekokul´da okurken sınıfımızda Venüs H. ismin de Ermeni asıllı bir kız arkadaşımız vardı. Hafif sarışın güzelde bir kızcağızdı. Özellikle dilomatlarımıza yönelik bir saldırı yaşandığında sınıf tahtasına Ermenice hakaret kelimeleri yazardım. Kızcağızın Ermenice bilip bilmediğinden de şüphem vardı. Ama yazıyı tahtaya benim yazdığımı O dahil herkes biliyordu. Ara ara hocalarda böyle şey yapmamam konusunda beni uyarırlardı. Kızcağız ne benimle nede başkasıyla Ermeni olaylarına ilişkin hiçbir tartışmaya girmedi.  Okul bittikten sonra ailesi ile birlikte İstanbul´a gittiler... Sonrasını bilmiyorum. Ama, bugün telefonuna ulaşabilsem o günler için arar kendisinden özür dilerdim.