ASIM CENGİZ GÜR


HELALİNDEN-TEMİZİNDEN-2

HELALİNDEN-TEMİZİNDEN-2


Hayat kılavuzumuz, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz/helal olanlarından yiyin; eğer sadece Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na (kulluk borcunuz olarak: diliniz, bedeniniz ve malınızla) şükredin” buyurulmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de:

“Bir kimse ki; yediğine, içtiğine ve nereden kazandığına aldırış etmezse, Allâh da onu cehennem kapılarının hangisinden sokacağına aldırmaz” buyurmuşlar.

Yine Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hazret-i Ali Efendimiz’e (Allah ondan razı olsun) :

“Ey Ali! Kâfir bile olsa komşuna ikrâm et, kâfir de olsa misafirine ikrâm et, anne babana kâfir de olsa ikrâm et, dilencileri kafir de olsalar reddetme. Şüpheli şeyleri yiyenin dini örtülü, kalbi kara olur. Haram yiyenin kalbi ölür. Dîni köhne, (Allah’a) yakîni zayıf, duası perdelenmiş olur, ibadeti azalır” buyurmuşlar.

Ebû Hureyre’nin (Allah ondan razı olsun) rivayetine göre, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmular:

“Mide bedenin havuzudur. Bütün damarlar oraya uğrar ve oradan geçer. Mide sağlam ise, damarlar da sağlam ve sıhhatli olarak oradan geçer; mide çürük olursa, damarlar da çürük olarak oradan geçer. Binada temel ne ise dinde de lokma odur. Temel sağlam olunca bina da sağlam olur; temel çürük olursa bina da çürük olduğu gibi, lokma da haram olduğu vakit din de çürük olur ve çöker.”

Dünkü notlarımızda helal ve temiz olanlardan ve onlardan istifade etmekten bahsetmiştir. Yüce dinimiz, kazancımızın helal ve temiz olmasının yanında, yediklerimizin ve içtiklerimizin de helal ve temiz olmasına dikkat etmemizi emir buyurmaktadır. Naklettiğimiz hadis-i şeriflerden de helal ve temiz olandan istifade etmenin dinimizin, dürüst olmanın, yaptıklarımızın Yüce Allah’ın katında değer ifade etmesinin olmazsa olmazı olduğunu da hatırlamış olduk.

Yüce Allah (c.c.), kanı, leşi, domuz etini, içkiyi (alkolü), gerek hayvanın gerek insanın dışkısını vesaireyi haram kılmıştır. Çünkü bunlar, bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok hikmete binaen sağlığımızı ve maneviyatımızı tehdit eden, zarar veren unsurlardır.

İnsanların çoğalması, imkanlarının artması ve buna bağlı olarak da taleplerinin artması; bunun karşılığında talepleri karşılamanın (arzın) sınırlı olması sebebiyle, bu taleplerin karşılanması için farklı yollara ve metodlara başvurulmaktadır. Hazır gıdaların piyasaya egemen olmuş ve türlü metodlarla yetiştirilen(!) ürünler piyasaya arz edilmiştir. İlerleyen teknoloji ile birlikte, doğal yollarla elde edilen tabii yiyecek ve içeceklerin yerine, bunların yetersizliği öne sürülerek üreticilerin fabrikalarında, imalathanelerinde içinde bildiğimiz bilmediğimiz çok çeşitli ve farklı, karma karışık işlemlerden geçirilmiş gıdalar(!) istifademize sunulmaktadır. Ve maalesef bunlardan kıyısından ucundun da olsa istifade etmeyenimiz kalmamıştır. Medyanın her türlü kanalı ile iç içe yaşayan bizler, bu kanallarla yönlendirilmekte ve bu gayri doğal ürünleri tüketmemizin hayatiyetimizin olmazsa olmazları gibi algılamaktayız. Tüm bu kanallar bizleri ‘ihtiyaç ekonomisi’ yerine ‘tüketim ekonomisi’ne yöneltmekte, talepler artmakta ve artan bu talepleri karşılayabilmek için yeni metod ve yollar aranmakta, bulunmakta ve bunların ürünleri yine önümüze konulmaktadır.

Bu ürünlerin hemen tamamı katkı maddeleri içermekte ve işin daha elim olan tarafı bu katkı maddeleri yine dışardan temin edilmektedir. Hazır gıdaların olmazsa olmazları olana bu katkı maddeleri konusunda kişisel ve daha önemlisi toplumsal bir bilinç oluşturulmadıkça yediklerimiz-içtiklerimiz sebebiyle (en iyimser ifade ile) şüpheli gıdalar midemizi doldurmakta ve yukarıda Sevgili Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tarif ettiği üzere midemize giren bu ürünler dünya ve ahiret saadet ve selametimizi etkilemektedir.

Bilinçsiz yapılan bu katkıların yanısıra işin endişe verici kısmı; neticede kendisine döneceğimiz ve hesap vereceğimiz Yüce Allah’tan korkmayan üreticilerdir. Haramlığı kesin olan domuz eti ve leş hükmündeki ürünler dahi daha çok kâr etme ve piyasadaki yerini koruma adına Müslümanlara yedirilmek üzere piyasaya arz edilmektedir.

Allah dostlarından Abdulkâdir Geylani Hazretleri de (Allah ondan razı olsun) bir sohbetinde:

“Ey oğul! Haram lokma kalbi öldürür. Helal yemek ise kalbi ihya eder. Lokma vardır kalbini nurlandırır, lokma vardır onu karartır. Lokma vrdır sadece seni dünya işi ile iştigal eder bir hale getirir. Lokma vardır seni mânâya yönlendirir. Dört şey vardır ki kalbin kurtuluşu, huzuru onların vasıtası ile olur. Bunların en önemlisi ve birinci şartı: yediğine-içtiğine çok dikkat etmek, helal lokma yemektir. Yiyip içtiklerin hep helal olsun. İlaç niyetine bile haram edilen şeylerden yeme. Sonra sende mizaç değişikliği olur” buyurmuştur.

Yüce Allah (c.c.) yediklerimizin içtiklerimizin hem onları kazanma ve hem onların nelerden imal edildikleri yönünde titiz davranmayı ve bunlarla ilgili bilgi ve tetkik sahibi olmayı; böylece, rızasına uygun bir hale ulaşmayı hepimize nasib ve müyesser eylesin.