ASIM CENGİZ GÜR


HELALE DİKKAT

HELALE DİKKAT


Fıkhın büyük imamı İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri (Allah ondan razı olsun), ticaretle geçinen hayli servet sahibi zengin bir kimse idi. Ancak ilimle meşgul olduğundan ticari işlerini vekil kıldığı insanlar vasıtasıyla yürütür, kendisi de yapılan ticaretin helâl dairesi içinde olup olmadığını kontrol ederdi. Bu hususta o derece hassastı ki, bir defasında ortağı Hafs bin Abdurrahman`ı kumaş satmaya göndermiş ve ona:

"Ey Hafs! Malda şu şu özürler var. Onun için bunu müşteriye söyle ve şu kadar ucuza sat!" demişti.

Hafs bin Abdurrahman da, malı İmam`ın belirttiği fiyata satmış, ancak ondaki özrü müşteriye söylemeyi unutmuştu. Durumu öğrenen Ebu Hanife Hazretleri, Hafs bin Abdurrahmân`a:

"Kumaşı alan müşteriyi tanıyor musun?" diye sordu.

Hafs`ın, müşteriyi tanımadığını belirtmesi üzerine İmam, helâl kazancının lekeleneceği endişesiyle, satılan maldan elde edilen kazancın tamamını sadaka olarak dağıttı. İşte onun bu takvâsı, maddi-manevi ticaretine (dünya ve ahiret kazançlarına) çok fazla berekete vesile oldu.

Ameller, niyetlere göredir buyurmuş Efendimiz (s.a.v.). Bu niyet ve bu niyete bağlı amellerin de ihlas ile yapılmasının önemine de dikkat çekmişler. Bir kimsenin temiz gönüllü, ihlâs sahibi ve doğru yolda olduğunu anlamak için onun, yaptığı ibadetlerinden ziyade o ibadetleri hangi kalbi seviye ve hal ile yaptığına bakılmalıdır. Yâni bilhassa davranışlarının İslâm ahlâkına uygun ve kazancının helâl olup olmadığına dikkat edilmelidir. Hazreti Ömer (Allah ondan razı olsun) yanında bir kimse methedildiği zaman, o kişiyi metheden şahsa, üç şeyi sormuştu:

"Sen onunla hiç komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?"    Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince:
"Öyleyse onu methetmeyin, çünkü siz onu lâyıkıyla tanımıyorsunuz!" buyurdu.

Onun için Süfyân-ı Sevrî (Allah ondan razı olsun):

"Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir." buyurmuştur.

Süfyan-ı Sevri’ye birgün :

 "Ffendim! Namazı birinci safta kılmanın faziletini anlatır mısınız?" dediklerinde de helâl lokmaya dikkat çekmiş ve:

"Kardeşim! Sen ekmeğini nereden kazanıyorsun, ona bak! Kazancın helâl olduktan sonra, hangi safta dilersen orada namazını kıl; bu hususta sana güçlük yoktur." cevabını vermiştir.

Ticarette helâlinden kazanmaya dikkat edip, ona haram karıştırmamanın ehemmiyet ve bereketini, yakın tarihimizin maneviyat yolunun kandillerinden bir Allah dostu, Musa Efendi (Allah onlardan razı olsun) şöyle anlatmışlar :

"Gayr-i müslim bir komşumuz vardı. Sonradan müslüman olmuştu. Bir gün kendisine hidâyete eriş sebebini sorduğumda şunları söyledi:

"Acıbadem`de tarla komşum Rebî Molla`nın ticâretteki güzel ahlâkı vesilesiyle müslüman oldum. Molla Rebî, süt satarak geçimini temin eden bir zâttı. Bir akşam vakti bize geldi ve:

"Buyurun, bu süt sizin!" dedi.  Şaşırdım:

"Nasıl olur? Ben sizden süt istemedim ki!" dedim.    O hassas ve zarif insan:

"Ben farkında olmadan hayvanlarımdan birinin sizin bahçeye girip otladığını gördüm. Onun için bu süt sizindir. Ayrıca o hayvanın yediği otlar vücudundan tamamen atılıncaya kadar sütünü size getireceğim..." dedi.    Ben:

"Lâfı mı olur komşu? Yediği ot değil mi? Helâl olsun!.." dediysem de Molla    Rebî:

"Yok yok, öyle olmaz! Onun sütü sizin hakkınız!" deyip hayvanın yediği otların vücudundan tamamen atılıncaya kadar sütünü bize getirdi. İşte o mübârek insanın bu davranışı beni çok fazla etkiledi. Neticede gözümdeki gaflet perdelerini kaldırdı ve hidâyet güneşi içime doğdu. Kendi kendime:

"Böyle yüce ahlâklı bir insanın dini, muhakkak ki en yüce bir dindir. Böylesine zarif, hakbilir, mükemmel ve tertemiz insanlar yetiştiren dinin doğruluğundan şüphe edilemez!" dedim ve kelime-i şehâdet getirip müslüman oldum.""

Aktardığımız bu hikmetli kıssalar, helâl kazanç ve haram meselesi hususunda ne kadar titiz ve ihtiyatlı olmamız gerektiğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü, helâl kazanç, takvanın (Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçma ahlakının) temel esaslarındandır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tacir; nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir" buyurmuştur.

Çünkü nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberlik vasfını kazanan gönlü hassas bir tüccar, etrafı için huzur ve berekete vesile olurken, kendisi için de dünyevî ve uhrevî iki saadete de mazhariyet elde eder. Ancak dünya ihtirasına mağlup olanlar, bu âlemde saltanat sürer gibi görünseler de, sonsuz âlemin ebedî birer sefili ve yoksulu olmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Öyle bir zaman gelir ki, kişi malını helâlden mi, haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez" buyurmuşlar. Gönüllerin harama meyli için her türlü ortamın müsait olduğu günümüzde de helale riayet edebilmek, haramdan kaçınabilmek ibadetlerin en büyüklerinden olsa gerektir.  

Yüce Allah’ın (c.c.) Hakkı Hak olarak görmemizi ve helallere olan düşkünlüğümüzü arttırmasını; batılı batıl olarak bilip, her türlü günah ve haramlardan uzak durma irademizi kuvvetlendirmesini niyaz ederim.