ASIM CENGİZ GÜR


HAYAT SÜRERKEN (3)

HAYAT SÜRERKEN (3)


Birkaç gündür notlarımızda insanların merak ettiğimi bir takım soruları aktarıyor ve bu soruları acaba niçin sorduğunu anlamaya çalışıyoruz.

“Dünyanın ıssız bir köşesinde doğmuş ve İslam’ı hiç duymamış kimselerin durumunun ne olacak”

“Ayda namaz nasıl kılınacak, kıble nasıl tayin edilecek”

“Işık hızı ile yolculuk eden birisi namazlarını nasıl kılacak”

gibi soruları insan niye sorar. Söz buraya gelmişken, bu sorular geçmişte de sorulmuş olduğunu ve cevaplarının fıkıh kitaplarında bulunduğunu da hatırlatayım. Yani bu hal, bugünle sınırlı değil, geçmişte de var olan muhtemelen gelecekte de var olacak olan bir sorun.

Bir kişi, yukarıdaki soruların cevaplarını niçin merak eder.

Muhtemelen hiçbir zaman dünyanın ıssız bir köşesinde doğmuş ve islam’ı hiç duymamış insanların olduğu yere gitmeyecek ve onlarla hiç tanışmayacak. Yoksa, kemale ermiş ve İslam’dan habersiz bu insanlara tebliğ ve irşad çalışması yapayım da benim vesilemle insanlar imana gelsinler, mü’min olsunlar, cennet ve cemale ersinler diye bir derdi var ise insanın buna ancak “Sübhanallah!”, “Mâşaallah!” denilir ve hürmet edilir.

Muhtemelen hiçbir zaman aya gitmeyecek. Azim ve gayretle çalışsa da “Ay’a bir-iki, ay’a bir-iki” nidalarıyla saat başı dolmuş seferleri düzenleyecek hale gelmek hedefine ulaşsa yine insanın “Sübhanallah!”, “Mâşaallah!” diyesi gelir insanın.

Muhtemelen ışık hızı ile yolculuk edemeyecek. Allah’ı lütuf ve inayeti ile “tayy-i mekân” kerameti gösterirse o başka. O zaman yine biz “Sübhanalah!”, “Mâşaallah” deriz.

Ama tüm bunların gerçekleşmesi, en azından yakın zamanda gerçekleşmesi mümkün görünmez iken, insanlara asırlar öncesinden bu güne ve bugünden yarına bu soruları sorduracak sebepler nelerdir acaba?

Yanı başında imandan, islamdan habersiz yığınlar dururken, balta girmemiş ormanların, ıssız köşelerinde yaşayan insanların ahiretteki durumlarını merak ettiren şey nedir acaba?

Namaz kılmadığı halde, aya gittiğinde veya ışık hızı ile seyahat ettiğinde kıblenin tesbiti ve tayini, namazların nasıl kılınacağı merak ettiren şey nedir acaba?

İnsanı; kazaya bırakılmış yüzlerce-binlerce namazı var iken, ayda veya ışık hızı ile seyahat esnasında namazlarını kazaya bırakma korkusuna düşüren şey nedir acaba?

Muhtemel ki ve büyük ihtimalle bu soruların cevabı : Her şeyi yoktan var eden, sonsuz güç ve kudret sahibi Yüce Allah’ın hakkıyla tanınamamış olmasıdır diyebiliriz. Allah’ı hakkıyla tanıyamamasının yanında onun hak edenleri cezalandıracağına olan inancıdır da diyebiliriz. Yüce Allah’a güzel kulluk yapmak için çaba sarfetmemek ve neticede de “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” (Biz Allah’tanız ve neticede –hesap vermek için huzurunda toplanmak üzere- yine Allah’a döneceğiz” ilahi kanunu mucibince ahirette yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan hesap vereceğimize olan inancı ve bundan duyduğu endişeden kurtulabilme gayretidir de diyebiliriz.

Hani, imanımızın kemale erememesine, ibadetlerimizdeki eksiklerimize, kulluğumuzdaki kusurlarımıza bir bahane bulabilmek için mi bu sorular soruluyor acaba diye insan düşünüyor. Belki bir çıkış yolu bulunabilir diye mi acaba?

Kur’an-ı Kerim’de Musa ve Harun aleyhisselam’a Yüce Allah:

“Sen kardeşinle birlikte benim âyetlerimi götürün ve beni anmakta (o Firavun’a tebliğde) gevşeklik göstermeyin. Firavun’a gidin, çünkü o azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler ve (benden) korkar.”

“Dediler ki: “Ey Rabbimiz! (Onun) bize kötülük etmesinden veya iyice azmasından korkuyoruz.”

“(Allah) buyurdu ki: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm. Hemen ona gidin de deyin ki: “Biz Rabbinin elçileriyiz, İsrâiloğulları’nı bizimle beraber gönder, onlara eziyet etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam (ve saadet) doğruya uyanlaradır. Bize, (peygamberleri) yalanlayanlar ve (Hak’tan) yüz çevirenler mutlaka azaba çarptırılacaktır.” diye vahyedildi.”

“(Firavun:) “Rabbiniz kimdir, ey Musa!” dedi.”

“O da: “Rabbimiz her şeye yaratılış ve özelliğini verip sonra (bu özelliğe) uygun yolu gösterendir.” dedi.”

“(Firavun:) “Öyleyse ya önceki nesillerin durumu ne olacak?” dedi.”

“(Musa) dedi ki: “Onun bilgisi, Rabbimin katında bir kitaptadır. Rabbim şaşmaz da, unutmaz da.”

Asırlar öncesinde Firavun da aynı soruyu sormuş. “Hani sen Ey Musa, şimdi bize tebliğ ediyor ve Hak bildiğine davet ediyorsun ya, peki önceki nesilin ahireti nasıl olacak” diye. Firavun’un bu soruyu sormasının sebebi önceki nesillere olan sevgisi, merhameti, şefkati miydi? Elbette hayır. Firavun kendi zamanındaki insanlara, halkına karşı şefkat, merhamet göstermemişken ölmüş, geçmiş bir nesil için mi bu endişeyi duyacak. Hatta kahinlerin haberi üzerine Musa (a.s.)’ı öldürebilmek için, onunla aynı günlerde doğmuş binlerce çocuğu katletmiştir. Firavun’un bu soruyu sormasının sebebi Musa (a.s.)’ı cevaptan aciz bırakmak ve yaşayanların zihinlerinde tereddütler oluşturmaktır.

Musa aleyhisselam’ın cevabı dikkat çekicidir :

“Onların ne olacağını Rabbim bilir. Ama Rabbim şaşmaz (Adaletle hükmeder) ve Rabbim unutmaz (hiçbir şeyi eksik bırakmaz)”. Müthiş bir cevaptır. Yüce Allah’ı hakkıyla bilebilmenin yoludur.

Yüce Allah (c.c.) Hakk’ı hak olarak bilip tabi olmayı, batılı batıl bilip onlardan uzak kalmayı hepimize nasib ve müyesser eylesin.