Sevgili Dostlarım;
Merhamet yağardı sebil misali adem oğlunun üzerine
Kefildi yüreklerimiz bütün yaptıklarımıza, yapmadıklarımıza, yapamadıklarımıza…
Söz senetti,
Yoktu ihtiyaç kağıttan senetlere,
Tomar tomar paralara...
Yoktu yatımız, katımız, kasamız kesemiz, bol sıfırlı banka cüzdanlarımız…
Yoktu yalan- dolan, riya, hile…
Çalan - çırpan yoktu!
Bir yüreğimiz vardı içinde kor ateşler yanan
Devirirdi yüce dağları,
Aşardı engin denizleri şefkat ve merhameti ile…
Ve sınırsız tevekkülümüz vardı;
Bir de sınırsız inancımız...
Ne oldu bizlere dostlarım?
Sanki kötü yürekli cadının büyüsüne kapıldık!
Yitiriverdi tüm anlamını,
Kaybetti tılsımını her şey…
Kayıverdi avuçlarımızdan ansızın bildik bütün güzel şeyler.
Yüreğimizin feneri söndü erenler…
Taşa döndü yüreklerimiz…
Gönüllerimizi örümcek ağları sardı,
Boşluğa bakmakta gözlerimiz…
Artık yüreklerimiz hükümsüzdür Yüce Yaradan!
Bütün iyi niyetlerin eli böğründe,
Geçitler tutulmuş,
Zaman işgal altında.
Karanfil idi hani bir yüzümüz,
Bir diğeri Gül Gülistanlar ülkesinde.
Ne zaman anlımıza kara çalındı?
Ne vakit kanadı yüzümüz?
Her dem geleceği müjdeleyen bir yüreğimiz,
Gelecek umudu ile neşe bulan bir ruhumuz vardı.
Ne oldu da kaşla göz arasında ipliğimiz pazara çıktı?
Ne vakit gücünü yitirdi merhamet?
Hangi ara pırıltısını kaybetti şefkat fark ettiniz mi erenler?
Ahhh…
Şaşırıverdi yolunu sevgi meta medeniyetinde…
Karardı gönüllerimizin ziyası…
‘Yeke Kişi’ kaldık suskun yarınlarda
Gam ve elem kucakladı en derunumuzu!
Oluk - oluk kan, irin, gözyaşı akmakta güven pınarlarından.
Yılların yorgunu ellerimiz bırakmış tevekkülün uhrevi kurtuluşunu,
Devayı yalan dünyanın renklerinde aramakta…
Şakaklarımıza üşüşen beyazlar kederimizi kapatmaya yetmiyor…
Kapanıyor bir bir yüzümüze çelik kapılar…
Işık sızmaz olmuş karanlık pencerelerden…
Karalar giymiş,
Karalara boyanmış,
Karartmışız…
Huzursuz ruhlarımızdaki koyu karanlılarla evreni…
Morglara dönüşmüş evler - odalar
Isıtmıyor, ısıtamıyor yüreklerimizi…
Ruhları alınmış ceset yığınları gibiyiz betonların arasında…
Katran karası düşünceler yormuş düşlerimizi,
Çalınmış yürek tılsımlarımız…
Sürgündür artık kalplerimiz benliğimize,
Ruhumuz suskun,
Uzağız birbirimize,
Hem de çok uzak!
Kapanmış kalp gözümüz
Ehemniyetsiz,
Hükümsüzdür artık!
Hey hatttt…
Hangi ara dönüştük bin bir yüze hatırlayanınız var mı erenler?
Riya medeniyetinde sahip olduğumuz köşkler
Çare olacak mı dertlerimize?
Değişti,
Değişmekte her bir şey,
Kayıp gitmekte ayaklarımızın altından yer küre!
Analar imtina eder oldu yavrularını emzirmeyerek,
Hangi devirde görülmüş bir ananın besmelesiz çocuklar sunduğu çağa?
İşte biz bahtsızlar yaşayıp görmekteyiz
Bu çağdaşlık yarışında o kara günleri…
Yavrusundan sütünü esirgeyen ana müsveddelerini!
Girilmezdi eşiklerden besmelesiz eksildik…
Cenabet ruhlarla yok ettiler bereketlerimizi!
Azaldık,
Tadımız kaçtı.
Kanıksadık zindanlarımızı
Tutukluyuz zamana şimdi.
Zindanımız oldu zaman…
Sözcükler anlamını yitirdi,
Gönüllerimiz düştü üç beş akçanın peşine,
Ve kirlendi!
Vazgeçtik bütün iyi bildiklerimizden,
Umarsı z nağmelere sığındık saklanası…
Kördüğümlere dönüşmüş kaderlerimize ağladık…
Arsızlandık,
Hırsızlandık,
Islandık hoyrat yağmurlarda…
Üşüdük dostların ihanetinden erenler,
Daraldı sevgi çemberi,
Yağmalandı iyiliklerimiz,
Bilinmedi değeri…
Belki kendimize döndük,
Vazgeçtik her şeyden.
Yalnızlığın duvarlarına vurduk kalplerimizi,
Bitirdik,
Tükettik,
Unuttuk içimizde her ne varsa iyiye - güzele dair.
Akıyor şimdi didelerimiz gümrah çaylar misali pişmanlık denizlerine…
Gemilerimiz rıhtımlarda alabora,
Terkisinde savrulmakta rüzgârın bütün umutlarımız.
Kanadı kırık birer sığırcık kuşuyuz
Göçebe,
Yolunu şaşırmış…
Uzak iklimlere meyilli kuşlar kafilesi gibi,
Hayatın etrafında dönüp durmaktan yorulduk!
Ulaşamıyoruz maveraya…
Büyüdü kahrımız,
Küçüldü sevgimiz,
Tıkandık kesildi yokuşlarda nefesimiz
Ulaşamıyoruz bir türlü
Kanıksadık zehrimizi,
İçtik tükenesi…
Yok olmakta,
Helak olmaktayız
Eyyy alemlerin Rab’bı…
Bu mübarek Cuma seherinde merhamet et biz gafillere
Felaha erdir bizi Yüce yaradan…
Kurtuluşumuz olsun bu mübarek gün…