ASIM CENGİZ GÜR


GÜZEL AHLAK YOLU

GÜZEL AHLAK YOLU


Tasavvuf, iki cihan saadetinin anahtarıdır. Bu bahsettiğimiz tasavvuf tabîki, İslâma, Kur’âna, şerîate tam tamına bağlı olan gerçek tasavvuftur. Çünkü tasavvufun çeşitleri çoktur; yerlisi-yabancısı; İslâm öncesi-İslâm sonrası; sahihi-sakatı; şer’îsi-rafızisi; şerîate uygunu-aykırısı; doğrusu-eğrisi; hakîkîsi-sahtesi; tahkîkîsi-taklîdîsi; tatlısı-acısı; sevimlisi-sevimsizi; nurlusu-nursuzu; gelenekseli-moderni; huşulusu-fantazîsi; takvâlısı-lâubalisi; klasiği-folkloriği; tarihîsi-sosyetiği; ihlâslısı-göstermeliği… vardır.


Tasavvufun maksadı, Allah’ı sevme ve O’nun sevgisini kazanmadır. Bu ölçülerle düşünüldüğünde, İslâm tasavvufu İslâm’ın özü ve ruhudur. Kaynağı, Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîfler ve Hz. Peygamber ile ashabının hayat tarzlarıdır. Tasavvufun bir çok tarifinin yapılmıştır. Her tasavvuf erbabı sôfî kendi kavrayış ve meşrebine göre bir tanımlamaya gitmiştir. Tüm bunları göz önünde bulundurarak şu özet/özel tarifi yapabiliriz:

 

“Tasavvuf (Yaradan) Hâlık’a itaat, (yaradılan) mahlûka şefkattir.” Mahlûka şefkat, Hâlık’a itaatin zorunlu bir sonucudur. Tasavvuf diğerlerini düşünmek, kendine tercih etmektir, merhamettir, muhabbettir, hizmettir, samimiyet, ihlâs ve hikmettir; kalp temizliği, irfan yüceliği ve amel-i sâlih üreticiliğidir; güzel hâldir; taşa karşı gül, zehire karşı panzehirdir.


Tasavvuf sayesinde insan ahlâkî, sosyal ve estetik olgunluğa ulaşır. Ulvî ideallerle yoğrularak hayatı anlamlı yaşar. Birlik, beraberlik ve sevgi duygusuyla kucaklaşır. Tasavvuf dünyadan uzak, insanlardan kopuk, münzevî bir yaşantıyı asla kabul etmez. İnsanların içerisinde olup verdikleri sıkıntılara tahammülle onlara hizmet etmek ferdî ibadetlerin erdiriciliğinden çok daha etkilidir.

 

Tasavvufun, temel iki kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet ölçülerine uymayan yanlış uygulamaları bizzat tasavvuf ehlince  her zaman tenkit görmüş, reddedilmiştir.

 
Tasavvuf;  dinin özge, farklı bir yaşam şeklidir. Bir dînî hayat vardır bir de dindarâne hayat vardır. Dindar insanların içinde de bir meşrep, tarz, özge bir düşünce ve yaşam biçimi vardır ki işte o tasavvuftur. Nasıl elmanın dışı ve içi var ise, dinin de bir zâhirî, bir de bâtınî yani iç yapısı vardır. Din kitaplarının bir kısmı şekilcidir. Namazın nasıl kılınacağını, abdestin nasıl alınacağını anlatır. Görünüş itibariyle bunlara çok iyi riâyet edilebilir, zarf (dış) çok güzel olabilir ama, mazruf (zarfın içindeki) iyi olmayabilir. Tasavvuf içe önem veriyor, için güzel olmasına önem veriyor. Dinin özüne, kalbe bakıyor. Dış şekil itibariyle güzel görünebilir. Ama içinden güzel olmayabilir. Birisi size çok saygı gösteriyor gibi yapabilir, önünüzde reverans yapar, tebessüm eder; ama azılı düşmanınız olur, arkanızı döndüğünüz zaman sizi çelmeleyecek veya hançerleyecek olabilir. Demek ki dışı güzel ama içi güzel değil. İç güzelliğine önem veren tasavvufun bu iç güzelliği lâik bir iç güzelliği değildir. İnanca dayanmayan, pozitivist bir ahlak değildir. İnanca dayalı, Allah’a inanmaya ve Allah’a hesap vermeye yönelik bir samimiyet içindeki bir güzel ahlâktır. Dinî olduğu için de tasavvufun ilk meselesi Allah’a inanmak, Allah’ı bulmaktır. Buna tasavvufda ma’rifetullah ve irfan denilmektedir.


Tasavvuf dün olduğu gibi bugün de hayatla candan ilişkilidir. Tasavvuf, toplumun kamu değerlerinin özü ve özeti olan ahlâkın okuludur. Ahlâk, toplumun bir kurumudur, insanlar arasındaki münâsebetleri düzenler. İşte tasavvuf, o toplum münâsebetlerini en güzel, en fedâkâr, en hasbî, en menfaat duygusundan uzak şekilde düzenleyen bir eğitim vermektedir ve bu sebepten de her devirde sevilmiştir. Yunus Emre Yılı, Ahmed Yesevî, Mevlânâ ve Hacı Bektaş Velî’yi anma merasimlerine cumhurbaşkanları, başbakanlar ve devlet erkanı katılmaktadır. Darphane tasavvuf büyüklerine anısına paralar basmaktadır.


Tasavvuf yolunun metodu meşakkatli ve sıkıntılı olmasına rağmen sabır ve sevgi metodudur. Bu metod Yunus’un, Eşrefoğlu Rûmî’nin, İbrahim Hakkı hazretlerinin metodudur. İnsanlar toplum hayatı içinde yaşamaya müsait, toplum halinde yaşamaya göre yaratılmış varlıklardır. İnsan doğal olarak sosyal bir varlık olduğundan, birbirini sevmek için yaratılmıştır. Birbirini sever ve grup teşkil ederler. Sevgi bir çok yarayı tedavi eder; müşkilleri halleder; herkesin gönlü kazanılır. İslâm fetihlerinin temelinde silah değil sevgi vardır. Sevgi kolay kazanılabilen bir husus da değildir. Hayatın en mühim işi olan sevmek bir eğitim işidir. Çiçeği sevebilir, denizi sevebilir, yüzmeyi sevebilir, dağı sevebilir, meyveyi sevebilir, kaymaklı kadayıfı sevebilir bir insan. Aslında taklidi olan bu sevgiler insanı asıl sevgiye götürür. Sevilecek şeyde eksik aramamalı, iyimser olmalı, dikenine rağmen gülünü sevebilmelidir.

Dinin esası ihlâs, ihlâs da karşılık beklemeden sevmektir. Sevgide esas olan vermedir. Seven sevdiğinin yolunda bütün varını verebilmelidir. Tasavvuf almayı değil sevmeyi ve vermeyi öğreten bir kurumdur. Verme kurumudur. Bunun genel adı da hizmettir. Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin Hazretleri (Allah ondan razı olsun) “Bütün tarîkatları inceledim. Bütün tarîkatlarda müşterek olan esas hizmet’tir” demektedir. Gerçekten de her tarîkatın kendine göre ince farkları vardır ama, bütün tarîkatlarda ortak olan, müşterek olanın hizmettir.

 

Yarınki notlarımızda inşaallah bu ‘Güzel Ahlak Yolu’nu aydınlatan yol rehberlerinden bir büyük insandan bahsedeceğiz.

 

Yüce Allah (c.c.), kendi sevgisini kazanma ve kendisi tarafından sevilme hususunda yardımcımız olsun ve bizi bu yolda başarılı kılarak rızasına eriştirsin.