ASIM CENGİZ GÜR


GÜNDEMDE KALMAK

Notlar - Asım Cengiz GÜR


"Okuyan ve Okutan Şehir"  sloganı ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi önderliğinde 14-22 Ekim tarihleri arasında Kayseri Dünya Ticaret Merkezi´nde düzenlenen ?Kitap Fuarı?nı ben de ziyaret ettim. Çok kalabalıktı. Hemen her etkinlikte olduğu gibi eksiklikleri ve beklenenin üstünde faydaları olmuştur. İnşaallah, okuma istek ve alışkanlığımızın, düşünme ve anlama melekemizin artmasına vesile olmuştur.

Fuar, tüm olumlu yönleriyle gündemde yerini korur iken, hemen hiç kimsenin tasvip etmeyeceği bir olay ile anılır oldu. İnternet arama motoruna ?Kayseri Kitap Fuarı? yazsanız, bu olay başlarda ve sayfalar dolusu geliyor. ?İslâm?, ?Din?, ?Kur´ân?, ?İmân? sözünü duyunca saçları-kılları diken diken olanlar, bu olayın merkezinde yer alan şahısla ilgili olarak bu kelimeleri bol bol ve övücü sıfat olarak kullanıyorlar. Neticesi aleyhimize olabilecek bilgilerle dolu haberler ve köşe yazıları yaydan fırlatılmış oklar gibi üzerimize geliyor. Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de, Hucurat Sûresinde yer alan uyarıyı göz önüne almasak ?bize haber ulaştıranların ulaştırdıkları haberleri araştırmasak?, ne duruma düşeceğiz.

Tespit edebildiğim kadar 500´den fazla yazarın imza günü/saati düzenlediği,  belki yarısı kadar da ilan edilmemiş ama kitapevi standlarına gelerek mütevazi imza saati düzenlediği; 70 civarında düşünce, fikir, sanat ve edebiyat insanının söyleşide bulunabildiği bir fuar da, ev sahibinin şu veya bu sebeple uygun görmemesine rağmen; illâ ben de gelip etkinlik yapacağım diyen, bunu sosyal medyadan kışkırtıcı mesaj yayınlayarak taraftar toplamaya çalışan bir kişinin bu eylemi sebebiyle meydana gelen olay kullanılarak Fuar ve Kayseri hakkında olumsuz bir kanaatin oluşturulmasına çalışılıyor. Hayret ki, mutedil olduğunu zannettiğimiz bir köşe yazarı, Madımak olaylarını kast ederek  ?İyi ki Kayseri, Sivas olmadı? diyor. İyi niyetle söylediğini varsayarak biz de  ?iyi ki olmadı? diyoruz. Bereket ki bu provakosyana topluca düşülmemiş ve sürü psikolojisi ile hareket edilmemiş ve ucuz atlatılmıştır.

Kayseri, kendi topraklarında doğmuş ve gençliğini burada geçirmiş, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi eğitimini yarıda bırakmış, yerel gazetelerde yazılar yazmış, yirmiden fazla kitap neşretmiş, beş çocuk sahibi olarak ülke nüfusunun gençleşmesine ve dinamikleşmesine katkıda bulunmuş bir hemşehrilerine niye böyle davranmış veya az da olsa tuzağa düşmüş acaba? Her ne kadar bu olay tasvip edilmemesi gerekiyor ise de; evi soyulan adama kusur ve suç bulanlardan bunalan adamın ?Yahu komşular! Hırsızın hiç mi suçu yok?? dediği gibi, müsebbibin hiç mi suçu yok?

Olayın baş kahramanı Recep İhsan Eliaçık. ?İslam´ı (kendince) yeniden yorumlayan?, emredilenleri yerine getirmemenin karşılığında bir cezanın olmadığını söyleyen; birçok ibadeti bağlamından çıkaran; Kurban´ın Sümerler´den kalan bir âdet olduğunu, tapınağa getirilen ihtiyaç fazlası malların üzerinin ?Tanrı malı? diye damgalanarak ihtiyaç sahiplerine bırakıldığını, Mekke´de çıkan(!) Peygamber Hz. Muhammed´in de, insanlara aynı şeyi anlattığını, ? burası Allah´ın evidir, ihtiyacından fazla olanı herkes buraya getirsin´ dediğini ve ?Üzerlerine Allah´ın anını anma?nın, aslında kesim öncesi yapılan bir iş değil ?işte bu hayvan Tanrı Malıdır/Kamunun Malıdır anlamına gelen bir söz olduğunu? iddia eden bir kişidir. Gezi olayları sırasında ve sonrasında adaşı Recep Tayyip Erdoğan için olmadık hakaretlerde bulunan, bu sebeple tazminata mahkum olduğunda ?İşi ikibine bağladılar?la geçiştiren bir kişidir. Bu ve benzeri sözleri ve eylemleri, insanları rahatsız ediyor. Buna karşı yapacağımız şey, yanlış anladığına inandığımız şeyleri ona izah etmeye çalışmak; anlamıyor veya anlamamazlıktan geliyor ise de Allah´a havale etmekten ibaret olsa gerek.

Recep İhsan Eliaçık´ı biraz daha tanımak için İsmail Kılıçarslan´ın 2013 yılında yazmış olduğu Yenişafak´taki yazısından okuyalım. Yazının tamamına http://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/bir-protestan-onder-ihsan-eliacık-40408 adresinden erişebilirsiniz. Aradan geçen beş yıla yakın süre boyunca Recep İhsan Eliaçık´ın daha da savrulduğunu hatırlatmak gerekmez herhalde.

?İflah olmaz bir ?sosyal adaletçi´ olduğumdan İhsan Eliaçık"ın Gerçek Hayat yazılarını zevkle okurdum. Türkçesi oldukça kötüydü; fikirleri İkbal, Şeriati ve Kutub ekseninden dışarı çıkmıyordu; parlak bir öneri ile gelmiyordu okurunun karşısına... Gene de son derece saygıdeğer bir iş yapıyordu. Bir "hoca" olarak risk alıyor ve "hızla ve yanlış şekilde muhafazakarlaşan Türkiye Müslümanlarına" dilinin döndüğü, aklının erdiğince uyarılarda bulunuyordu. Sosyal adaleti merkeze aldığı yazıları vicdanlara hitap ediyor, kendi kuşe-i uzletinden Allah"ın dininin üzerinde biriktirilmiş çeri çöpü temizlemeye uğraşıyordu. Henüz protestan olmamıştı.

? Kabaca hatırlayalım. Protestanlar dört temel itirazla çıkıyorlardı Papalık makamının karşısına: "İncil"i herkes kendince yorumlayabilir", "dileyen herkes rahip olabilir", "tek kutsal kaynak İncil"dir, dinin başka kaynağı yoktur" ve "yapılagelen ibadetler sadece yanlış anlaşılmalardan ibarettir". Hatta Protestanlığın iki önemli isminden Luther "bazı önemli gelenekleri korumakta fayda var" derken, Calvin buna bile şiddetle karşı çıkıyordu. Geldiği noktada İhsan Eliaçık´ın Luther´den çok Calvin´e benzeyen bir protestan önder olduğuna hiç şüphem yok. Zira temel Protestan önermelerin tamamını kullanıyor.

Özellikle Gezi süreciyle birlikte İhsan Eliaçık, büyük ölçüde kapitalizmden ve modernizmden beslenen geniş yığınlara, tam da onlara uygun bir din vazetmeye başladı. Bu din; ibadet ve ritüel gerektirmeyen, bütünüyle ahlaki tutarlılık öngören, karşı anamalcı, paylaşımcı bir dindi. Üstelik "ahlaki tutarlılık" önerisini de "bireysel"e terk ediyordu Eliaçık. Yani "görecelilik" yavesine de göz kırpıyordu.

Bir taraftan da geçmişte karşı olduğu ne varsa tamamına yakınını yapmayı da marifet sayıyordu. Gezi"de Cuma namazı kıldırıp kandil kutlatıyor, ellerini cebine koyup bir şeyh efendi, bir cemaat lideri gibi talebelerine emirler yağdırıyordu. Bu süreçte, önemli bir şey daha yaptı Eliaçık. Türkiye"deki tüm dindarları tanımsız bir torbanın içine tıkıştırıp onları aşağılamaya koyuldu. Mesela "çoğu başörtülü lüks düşkünüdür" yazdı. Mesela "Allah nerede? 120 kilo altın işlemeli örtü asılan Kabe"de mi?" yazdı. Mesela "şehit olmak için illa Müslüman olmak gerekmez" yazdı. Mesela "Peygamber mescidinin şekli camide kalmış, ruhu cemevine gitmiş" yazdı. Gezi´de sazı eline alan İhsan Eliaçık´ı bir Allah´ın kulu durduramadı anlayacağınız. Kendisine yöneltilen tüm eleştirileri "otluk danası, embesil, tosuncuk, şerefsiz" gibi gayet nazik kelimelerle karşıladı.

Muhtemelen bu yazıyı okuyunca bana da "yandaş, şerefsiz, tosuncuk, rantçı, muktedir yalakası" falan diyecek. Desin. Ancak şu dört hususu da unutmasın:

1. İhsan Eliaçık, yazdığı ayarsız-orantısız cümlelerle "sosyal adalet" konusunda içeriden geliştirebileceğimiz tüm eleştirilerin önünü kesmiştir. Bu da karşısında olduğu "yeni muhafazakar kesimin" varlığını güvence altına almıştır. Artık ben bile kullanmayı çok sevdiğim "yeni muhafazakar tosuncuk" kalıbını kullanamıyorsam bunun yegane suçlusu İhsan Eliaçık´tır. Ne vakit sosyal adaletten, infaktan, zekattan bahsetsem duyduğum cümle aynıdır: "İhsan Eliaçık mı oluyorsun?"

2. İhsan Eliaçık, özellikle Gezi sürecinde takındığı tavırla "saygıdeğer bir hoca"dan çok bir popüler kültür malzemesidir artık. 140 karakterlik bir twitter insanıdır. İnsanların kendisiyle dalga geçmesini, alaya almasını bu bakımdan değerlendirmelidir.

3. Bir süre öncesine kadar son derece dikkatle ne dediğini, ne söylediğini anlamaya çalıştığımız İhsan Eliaçık, artık "yoksul dindarlar" nezdinde bile son derece itibarsız, gayriciddi bir isimdir. İhsan Eliaçık ile birlikte hareket eden pek çok ismin artık yanında olmamasının esas nedeni bence budur.

4. Protestan ahlak, asla "eşitlikçi-sosyalist" bir düzen kuramaz. Kursa kursa "gelişmiş bir kapitalizm" kurar.

Ne diyordu Ankaralı Oğuz Yılmaz: ?Adaletten bahsediyorsan önce adaletli davranmayı öğrenmelisin!´ ?