VELİ ALTINKAYA


BİR ANNENİN İMTİHANI VE BİR YETİMİN ŞEHADETİ

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


Allah yarattığı her kulu bir imtihana tabi tutmuş. Malı-mülkü, görevi-makamı ne olursa olsun hepimiz bir imtihandayız...

Bugün bir annenin, bir evladın yaşadığı imtihanı yazmaya çalışacağım.

Türkiye, geçtiğimiz hafta 11 şehidine ağladı. Sadece 11 şehidin ocağında (evinde) ağıtlar yakılmadı, 83 milyonun yüreği yandı, kan ağladı.

Bu şehitlerimizden biri de Kayseri Pınarbaşı’nın Uzunpınar Köyü’nden. Uzunpınar, ilçe merkezine yaklaşık 60 Km uzaklıkta, Kafkas kökenli Kaberdey hemşerilerimizin yaşadığı bir köy.

Şehidimiz Piyade Uzman Çavuş Tolga Demirci’nin (33) henüz üç yaşındayken babası vefat etmiş.

Üç yaşında yetim kalmış Tolga...

Baba Nazir Demirci’nin vefatı tam bir hüzün öyküsü... Sivas Gürün’den gelirken, Kayseri-Malatya Yolu’nda iniyor ve bir kış vakti köyüne gitmeye çalışırken donarak ölüyor...

Nazir Demirci’nin vefatından sonra Anne Aynur Aybirdi (Demirci) üç yaşındaki oğlu Tolga ve henüz yaşını bile doldurmamış kızı Nagehan’la yalnız kalıyor...

Anne Aynur Aybirdi Tufanbeyli’nin Akpınar köyünden... Akpınar da Tufanbeyli-Saimbeyli arasında Kafkasya’dan gelen Abaza kardeşlerimizin yerleştiği bir köy.

Anne Aynur, eşinin vefatından sonra genç yaşta iki çocuğunu alarak babası Emin Aybirdi’nin yanına gidiyor. Baba Emin Aybirdi, Allah hayırlı ömürler versin, 94 yaşında ve hayatta. Anne iki erkek, 2 kız olmak üzere 4 kardeşten biri…

İlahi takdir, 94 yaşındaki dedeye 33 yaşındaki torununun şehadetini yaşatıyor.

Anne daha sonra çocuklarının geleceği için İzmir Gaziemir’e yerleşiyor...

Kayseri-Adana ve İzmir üçgeninde çile ve imtihanla geçen rızık arayışı...

Henüz üç yaşındayken babasını donarak kaybeden Tolga minicik belleğinde, babasızlığın acısını derinden hissetmiş olmalı ki annesine her defasında “Ben şehit olursam, vefat edersem beni babamın yanına defnedin” diyor.

Yetim kalmış bir evladın donarak hayatını kaybetmiş bir babaya hasretinin ve acısının terennümünden başka bir şey değil bu.

Ve o evlat da vatan için görev yaparken yine hava muhalefeti, kar-kış nedeniyle bir helikopterimizin düşmesi sonucu şehadet şerbetini içiyor.

Nagehan’ın şehid ağabeyinin naaşı morgdan alınırken, annesine, “Abim morgda donar anne” demesinin altında yatan acı, babanın da donarak hayatını kaybetmesindeki derin izden başka ne olabilir?

Bir anne ne büyük imtihanda…

Henüz daha 30’lu yaşlarda eşini donarak kaybediyor. Yetim kalan iki çocuğuyla çile dolu bir hayat sürüyor ve nihayet 2013 yılında milletine-devletine hizmet etsin diye ‘asker’ yaptığı biricik oğlunu da 33 yaşında adeta kara-kışa kurban veriyor...

Şehidimizin cenaze törenine katılamadım. Bu dünyada zor bir imtihana tabi olan anne, şehid oğlunu eşinin yanına defnettikten sonra gözyaşları ile İzmir’e döndü. Şimdi geride kalan kızı Nagehan ile hayata tutunacak.

Nagehan, abisinin naaşını Uzunpınar Köyü’ne (mahallesine) götürürken babasının donarak hayatını kaybettiği yoldan geçti muhtemelen...

Ya anne...

Eşinin donarak hayatını kaybettiği aynı yoldan geçerken, ne hayallerle evlendiği ve genç yaşta kaybettiği eşiyle biricik oğlunu yan yana toprağa vereceğini hiç düşünmüş müydü?

Yazmak, konuşmak, taziye dilemek bizler için kolay.

Ama yukarıda çala kalem aktardığım hayat hikâyesinin o anne ve yetim şehidimiz için nice hüzünlere sahne olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Ve şimdi Nagehan kızımıza düşen bir görev var. 30 yıldır eşinin acısını çeken annesi, şimdi daha büyük bir imtihanla, evlat acısıyla karşı karşıya. Bu imtihanda artık annesinin tek dayanağı Nagehan olacak.

Bilmiyorum; bir zan ile söylüyorum, 94 yaşındaki dede Emin Aybirdi 33 yaşında torununu toprağa verirken, kızının yaşadığı hüzne bakarak kim bilir Yaradan’a hangi lisan ile hitap etmiştir...

Hepimizin olduğu gibi o annenin imtihanı da yaşadığı sürece bitmeyecek. İki büyük acıyı tatmış olan Aynur Hanım, dilerim bundan sonra kızı Nagehan ve O’ndan olacak torunları ile mazinin hüznünü ’ilahi takdir olarak görüp’ sağlıklı bir hayat yaşasın.

 

KULİS BULVARI

AGÜ REKTÖRÜ’NÜ İSİM SAHİBİNE SORARLAR MI?

AGÜ Rektörü Prof. Dr. İhsan Sabuncuoğlu, geçtiğimiz hafta ortasında bir basın toplantısı düzenleyerek ‘veda’ etti. Hoca, “Veda etmiyorum, vedaları sevmiyorum” dese de yaptığı bundan başka bir şey değildi. Daha önce de yazdım, İhsan Sabuncuoğlu 8 yılda Anadolu’nun ortasında Türkiye’ye, hatta dünyaya örnek bir üniversitenin vücuda gelmesine katkı sağladı. Toplantıda AGÜ’nün ilklerini uzun uzun saydı. Hatta “Özetleyerek aktarıyorum. Hepsini sayacak olursam toplantı uzar” dedi. Sabuncuoğlu, AGÜ’yü alışık olduğumuzun dışında ‘farklı bir üniversite’ çizgisine taşıdı. Bir-iki haftada yerine atanacak yeni rektörün Sabuncuoğlu’nun bu çizgisini bozmadan alacağı bayrağı daha yukarılara taşıyacağından şüphem yok. Buna ne şehir, ne de üniversitenin kadrosu zaten izin vermez. Sizce, yeni rektör atanmadan önce üniversitenin ‘isim sahibine’ kimse ‘ne düşündüğünü’ sorar mı? Bence sormaz.

 

Mış… Miş… Muş…

00- Kayseri, şehidini hüzünle toprağa verirken, yetim şehidin hayat hikâyesi herkesi ağlatmış.

00- Kayseri de, geride bıraktığımız hafta turuncudan kırmızıya geçmek üzereymiş.

00- Bu hafta ülke genelinde olduğu gibi Kayseri’de de her meslek grupları virüs denetimine tabi tutulacakmış.

00 ERÜ, yerli ve milli aşının Faz-2 uygulamasında 250 gönüllüden yaklaşık 100’üne test yapmış.

00- AGÜ’nün yeni rektörünün on güne kadar atanması bekleniyormuş.

00- Özhaseki, Parti kurmayları ve belediye başkanları ile kuruluşuna katkı verdiği Mobilyakent ve Kumsmall’ı gezerken, yöneticilerin çevreyol bağlantısı talebini not almış.

00-Mustafa Yalçın’ın kurduğu Talas Musiki Cemiyeti online çalışıyormuş.

00- Kayseri’de haftasonu her yerde radar denetimi yapılmış.