ASIM CENGİZ GÜR


GÜNAHLARIMIZ ve KURTULUŞUMUZ -1

GÜNAHLARIMIZ ve KURTULUŞUMUZ -1


Kur’an-ı Kerîm’in Zümer Sûresi 53.âyet-i kerimesinde şöyle buyuruluyor:

“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey nefislerine karşı (günah işleyip) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah (şirk koşan ve inkâr edenler dışında, dilediği kimseler için) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”

Burada Allah ümidinizi kesmeyin diye emretmiş olduğundan; bir insan, "Allah beni affetmez!" diye ümitsizliğe düşse; bu günahtır, haramdır. İçimizden veya dışımızdan birisi, "Çok günahkârım! Söyleyemeyeceğim çok suçlarım var... Esrar içtim, kaçakçılık yaptım, şöyle ettim, böyle ettim... Her halde Allah beni affetmez! Benim işim bitik..." diye düşünse; o düşüncesi doğru değildir, yasaktır, haramdır ve günahtır. Allah affedebilir, affeder, affedeceğini bildirmiş.

Biliyorsunuz; Peygamber Efendimiz`in (s.a.v.)’in amcası Hazret-i Hamza`yı, arkasından yanaşıp da savaşla meşgul iken bir hücum edip, bir mızrak sallayıp şehid eden, Vahşî diye bir kimse var... Ebû Süfyan`ın hanımı Hind`in kölesiydi. Hind, demişti ki ona:

“Şunu öldürürsen, hürsün bugün... Öldürebilirsen, sana hürriyetini bağışlayacağım!”

O da hürriyetini elde etmek için, herşeyi bıraktı, fırsat kolladı. Eline mızrağı aldı, savaşanların arasından süzüldü, sıyrıldı, saklandı, bekledi, pusu kurdu. Uhud Harbi`nde Hasret-i Hamza arslanlar gibi çarpışırken, arkasından şehid etti.

Hazret-i Hamza`yı şehid eden Vahşî; onu öldürmeğe teşvik eden Hind isimli kadın ve onun kocası olan Peygamber Efendimiz`e kan kusturmuş olan Ebû Süfyan isimli şahış. Bu saydıklarımız ve benzerleri için neler düşünürüz, kimbilir. Fakat bunların hepsi sahabe oldu, hepsi imana geldi. Hepsi cennete girecek; ama er, ama geç hepsi cennete girecek. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki :

 "İslâm, İslâm`dan önceki günahların hepsini silen bir olaydır. Bir insan müslüman olmuşsa, müslüman olmasından önceki bütün günahları silinir."

Hepimiz günahkarız, şu veya bu itaatsizlik veya asilikten dolayı. Bazılarının bir zihniyeti vardır: "Battı balık yan gider." derler. Yâni, bir felâket oldu mu, artık öyle gider... Bazıları da diyorlar ki: "Borç bini geçince, bini geçtikten sonra, insan baklavayla börek yer." Yâni, nasıl olsa borcu ödeyemeyecek duruma geldim diye, aldırmaz artık... Kapıp koyvermek, dağıtmak demek... O adam dağıttı... Yâni, ne demek?.. Ümitsizliğe düştü, artık hiç bir şey yapacak hali kalmadı...

Bu doğru değil!.. Allah`ın rahmetinden ümit kesmek yok! Bunu her zaman hatırımızda tutmamız lazım.

"Bu dünyada haramdan bir insan kendini nasıl kurtarabilir?" Bunun çaresini, tevbe etmek... Tevbe-i nasuh ile tevbe etmek... Kur’an-ı Kerîmde buyuruluyor ki: "Allah tevbe eden kulları sever."

Tevbe; bir insanın yanlış yolu bırakıp, yolunu döndürüp, doğru yola girmesi demek... Dönmek demek... Yâni, dönen, günahtan vazgeçen mânâsına. Kul Allah`a dönünce, Allah da kuluna teveccüh eder. Kızmıştı, nazar etmiyordu, sevmiyordu, bakmıyordu, rahmet etmiyordu; o da ona döner. Onun için, Allah`ın Esmâ-i Hüsnâ`sından birisi de Tevvâb`dır.

Tevvâb, sonsuz derecede dönen; dönmesi, yâni teveccüh etmesi çok olan demek. Yâni, yüz vermiyorken yüz vermeye başlaması; iltifat etmiyorken, iltifat buyurması; teveccüh etmiyorken, teveccüh etmesi... Ondan yana teveccüh etmesi, dönmesi demek. Tevvâb; tevbeyi kabul etmesi, kuluna teveccühü, dönüşü çok olan demektir.

Şimdi, Allah-u Teâlâ Hazretleri`nin vaadi var, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadis-i şerifi var: "Kulum bana dönerse, ben de ona dönerim." buyruluyor bir hadîs-i kudsîde... Sen Rabbine dönersen, o da sana dönecek. "Kulum bana dönerse, ben de ona dönerim. Kulum bana bir karış gelirse, ben ona bir arşın gelirim. O şu kadarcık gelirse, ben şu kadar gelirim. Kulum bana bir arşın gelirse, ben ona bir kulaç gelirim. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım." buyruluyor. Yâni, kulun davranışındaki, dönüşündeki güzelliğe göre, Allah`ın ona iltifatı daha büyük oluyor.

Eski tabakat kitaplarında görüyoruz ki : Bazı büyük evliya, hayatının bir dönümünde günahkar, asi, eşkıya hayatı yaşamış. Tevbe etmiş, Allah’ın sevgili kullarından olmuş. Adam günahkâr imiş; tevbe etmiş, has kul olmuş. Has kul olduğu da, kerametleri ile, hayatı ile belli olmuş. Ölümüyle belli olmuş. Demek ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri`nin vaadi haktır; tahakkuk ediyor.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor :

“Muhakkak ki Allah, tevbe eden kulun tevbesinden dolayı, susuzluktan ölmek üzere olan kimsenin su bulmasından daha çok sevinir”.

Yüce Allah kullarının günah işlemesini sevmiyor; kulların dönmesini, tevbe etmesini, hak yola girmesini seviyor. Ayet-i kerîmeden de biliyoruz:

"Allah tevbekârları sever.  Allah temizlenenleri sever."

Bu temizlik nedir?.. Belki abdesttir, gusüldür... Belki de kalb temizliğidir. Günahlardan temizleniyor, kötü huyları, işleri, alışkanlıkları, âdetleri bırakıyor; ondan söylenmiş olabilir. "Allah temiz pâk olanları; kirlerden pâklanıp temizlenenleri sever. Çok tevbe edicileri sever."

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), buyuruyor :

"Kim Allah`a tevbe-i nasûh ile tevbe ederse..." Tevbe-i nasûh demek; içten, kat`î, samîmî, candan, kuvvetli tevbe demek...  "Sarsılmaz, sapasağlam bir tevbe ile kim Allah`a tevbe ederse”; Allah onun eski günahlarını, hatâlarını, isyanlarını, edepsizliklerini unutturur. Hafaza meleklerine unutturur, âzâlarına unutturur; yeryüzünün neresinde o günahları işlemişse, o mekânlara unutturur."

Hiç bir iz bıraktırmaz yâni... Öyle bir siler ki günahı, hiç bir iz kalmaz. Allah affetti mi, öyle bir silişle siliyor ki muhterem kardeşlerim, izi kalmıyor. İzini arasa müfettişler, dedektifler; cihanın dedektifleri toplansa, parmak izi bulamayacak şekilde temizliyor Allah... Bunun da başlangıcı da : o günahkârın tevbe etmesi ile oluyor.

Bu konuya yarın da devam edelim inşaallah.

Yüce Allah (c.c.), nefis muhasebemizi her an yaparak, günahlarımızın farkına varan ve dönmemek üzere o günahlardan tevbe eden, sevdiği kullarının arasına bizleri de dahil eylesin.