H. Ali YILDIRIM


ERGENLİKTE TAKILI KALMAK

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


30 Nisan 2018 tarihli yazımda, Erik ERİKSON´un tanımladığı ?Hayatın 8 Evresi? ni özetlemiştim. Bunlardan beşincisi 13-21 yaş arasına denk gelen 5. Evre ?Kimlik Oluşturma Evresi? idi. Yani ergenlik dönemi. Bu evrede kişi ya kendine bir kimlik buluyor ve hayatını bu kimlikle geçiriyor ya da başaramadıysa kimlik bunalımı yaşıyor. ERIKSON´a göre bu dönemde edinilmesi gereken şey kişi tarafından dayatmasız örülen ?Özümsenmiş kim olduğumuz hissi? dir. Bu olmadan kimlik olmuyor. Yani ergenliğini yaşamayan insanlar yetişkinliğinde sıkıntı çekiyor. Hayatını sahte bir kimlik ile sürdürmek zorunda kalıyor. Bu sahte kimlik, kendisinin yakıştırdığı ya da başkaları (Ebeveyn, kurum, sanal âlem) tarafından giydirilen dayatma kimlik te olabiliyor. Buna; öykünerek yaşamak, taklitçi yaşamak veya ödünç kimlik taşımak ta diyebiliriz?

Benzetme yaparsak; Bir nehirle ayrılan iki alan düşünelim. 0-13 yaş arası olan çocukluk nehrin bu yakası, 13-21 yaşa arası olan ergenlik nehir geçişi, 21-65 yaş arası olan yetişkinlik ise nehrin diğer yakası olsun. Yaş 13 gibi olduğunda kişi bu nehri ebeveyn himayesinde geçmek için nehre girmekle yükümlüdür. Yüzerek ve akıntıyla boğuşarak kuralları bambaşka olan karşı alana geçmek zorundadır. Bu geçiş 8 yıl kadar sürecektir. Tıpkı doğal doğumda anne karnını terk ederken çekilen zorluğun kazandırdığı güç gibi bu da kişiye donanım sağlayacaktır. Eğer ergen bu geçişi kendi iradesiyle başlatır ve de aile-toplum değerleri ile uyum halinde yaparsa yetişkinliğe hazır demektir. Yok, eğer talimatla, dayatmayla, geçim derdiyle, erken evlilik nedeniyle karşı kıyıya (Yetişkin dünyasına) fırlatıldıysa çıraklık görmeden ustalığa zorlanmış demektir. Aynı şekilde pamuklara sarılıp omuzda geçtiyse, torpille ustalık belgesi almış demektir. Her ikisinde de kişi özgün düşünemeyecek ve bir yerlere öykünerek yaşayacak demektir. Doğuştan prens / prenses muamelesi gördüyse, sahte krallık onu bekliyor olacaktır. İşte burası zurnanın zırt dediği yerdir. Eksik olan ?Özümsenmiş kim olduğumuz hissi? dir?

Bunu daha iyi anlamak için ergen kartalın hikâyesini anlatan belgeseli izleyebilirsiniz. Yüksek kayalıklardan kendini boşluğa atarak uçması için anne kartal onu ittirmiyor ancak aç bırakarak yuvadan uçmasına zemin hazırlıyor. Bu atılımı genç kartalın kendi iradesiyle yapması gerektiğini anne kartal bilmektedir. Ergenlik döneminde şu ya da bu şekilde bir kimlik örmeden yetişkin hayatına giren öykünme kimlikli insanlar esnek ve hoşgörülü olamıyorlar. Çünkü yaşamı kendi iç dünyalarında yarattıkları ve mükemmel zannettikleri tasarıma benzetmeye çalışıyorlar. Yaşam realitesini okuyamıyorlar. Bu yüzden de herkesi kendi gibi olmaya zorluyor, gerçek yetişkinlere tahammül edemiyorlar, çünkü onlar sınıfı geçmiş, kendisi ise iç dünyasında hala ergen savaşı yaşamaktadır. ?Tepeden bakmak? ve ?İnatçı olmak? onların kendi durumlarını örtme yöntemidir. ?Onlar gibi düşünmemek? en büyük suçtur (!). Bu tür insanlar kendi neslinin yetişkin olmasına da izin vermiyorlar. Çünkü hapsoldukları ergen liginde yalnız oynamak istemiyorlar. Sizi olduğunuz gibi kabullenmeyenler, eğer kasıtlı değilse, ergenliğe takılı kalanlardır. Çünkü onlar sizi nehrin ilk yakasında tutarak kendine yoldaş yapmaya çalışıyordur?

Bu durum, sınıfını geçemeyenin geçeni kıskanması ile aynı şeydir. Tek fark bu sınıfın hayat okulunun sınıfı olmasıdır ve kuralları kesindir: ?Yaşa ve gör?. Bu okulda bir sınıfı geçemediyseniz, sonraki sınıfa geçemezsiniz, torpil yoktur. Yüksek Lisans yaparak ta durumu kurtaramazsınız. Çünkü öğretim ile entelektüel olursunuz, duygu durumunuz gelişmez. Dolayısı ile ergenlik nehrine hiç atlamayanlar, atlayıp vaz geçenler, zorla karşıya fırlatılanlar, başkasının omzunda geçenler, sahte kahraman veya prens / prenses muamelesi görenler sınıfta kalmış demektir. Hayat okulunda torpil olmadığından, bu da onların ergenliğe takılı kalmaları anlamına gelecektir. İşim gereği ya da seyahat nedeniyle gördüğüm Avrupa ve Asya´daki insanlar ile karşılaştırınca, Türk insanının çoğunun bu hayat okulunun 5. sınıfını geçemediğini görüyorum. Yani çoğu ergenlikte takılı kalmış. Bu durumdakiler kimlik üretemediklerinden, ödünç kimlik, öykünme kimlik, kurumsal kimlik ya da grup kimliği ile idare etmekteler. Aydın ya da bürokrasi kesiminden insanlar bile böyle olabilir. Çünkü okuyarak bu sorun çözülmüyor. Okuyarak bir şeyi sadece bilirsiniz ama olamazsınız, olmak için yaşamak gerekiyor. Ben demiyorum hayat diyor, uzmanlar diyor? Belki de bu yüzden birçoğu beğenmediği kimliğini yeniden örmek adına boşanıyor ve ergenliğe geri dönüyor. Kim bilir kaldığı sınıfı bütünleme ile geçmeye çalışıyordur?