H. Ali YILDIRIM


DÜNYAYA KÖR BAKIŞ

YENİ DÜNYA - H. Ali YILDIRIM


 

Son 30 yıldır dünyada olup bitenler hakkında bir yığın insan uzunca laf kalabalığı yapıyor, ancak pek azı genele dair net bir tanımlama yapabiliyor. Ortaya çıkan kısır döngüye ise dört yanlış inanışın sebep olduğunu düşünüyorum. 1. “Benim fikrim yeterlidir.” 2. “Batı ne derse doğrudur.” 3. Bilim her şeyi anlamaya yeter.” 4. “Ezoterizm bir komplo teorisidir.”…

Körlüğün sebebi, göz önünde yaşanan olayları herkesin kendi disiplini içerisinde ele alması ve körlerin el yordamıyla fili tanımlaması gibi, kiminin bacağı, kiminin hortumu, kiminin de kulağı fil zannetmesidir. Çoğumuz bütünsel göremiyoruz, çünkü sahip olduğumuz disiplin, yalnızca bir bölümü görmemize imkân veriyor. Mesela çok bildik Corona vakasında ekranlarda çoğunlukla tıp camiasını gördük ve olaya tıp perspektifinden bakmaya şartlandık. Efendim falanca virüs ailesine mensup, şurada şu hayvandan çıktı, yayılma hızı budur, vaka sayısı şudur, vs. vs. Gerekli mi? Kesinlikle gerekli ama bunların hiç biri vatandaşı ilgilendirmez, aksine bilim adamlarını ve onların 100 günlük çalışmasını 10 dakikalık karar sürecinde kullanan yöneticileri ilgilendirir. Boş yere kafamızı gereksiz rakamlarla şişirdik durduk ama bize lazım olanı bilemedik, bizi gerçekte ne bekliyordu göremedik. Bunun net bir cevabı yok, çünkü cevap bulabilenleri “komplo teorisi” ile yaftalıyoruz, küçümsüyoruz ve kör kalmaya devam ediyoruz…

Olaylar oluyor ama biz kör bakıyoruz. Örneğin, geçen gün izlediğim bir programdan öğrendiğim bilgiye göre, dünyaya yön vermek üzere her yıl Bilderberg adı ile bir toplantı yapılırmış. 1991 yılındaki oturumunda ise küresel çeteci olduğu söylenen Bay Kissenger, 2019-2020 yıllarında dünyanın kökten değişeceğini, bunun ya büyük bir ekonomik kriz, ya III. Dünya Savaşı ya da benzeri bir felaketle başlayacağını ve asla geri dönülmeyeceğini tarih vererek duyurmuş. O toplantılara katılan Türk isimler de olduğunu başka yazılarda gördüm. Konuşmacı akademisyen belgeleri de gösterdi, yani bir şüphe yok. O tarihlerde biz neyle meşguldük? Sovyet’in çöküşü, Irak’ın işgali, siyasi iç çekişmeler, terör, iklim değişikliği, ekonomi, döviz vs. vs. O günden bu yana konuyu anlatan hiç olmadı. Yumurta kapıya gelince şimdi bir şeyler bulup okuyabiliyoruz…

Evet, birileri gizli bir biçimde dünyaya yön veriyor ve bunu aslında duyuruyor da. Küresel elit dediğimiz bu grubun çalışmaları gizli, üstü örtülü, kodlu bir çalışma ve iletişim sistemi var, buna ezoterizm deniyor. Bu insanların yüzyılı planlamak gibi bir feraseti var ve sahip oldukları temel güç para ile şeytani akıldır. Ezoterizm, kısaca kodlu örgütlenme, kodlu çalışma ve kodlu iletişim şeklinde açıklanabilir. Şöyle düşünelim, bugün yaşanan büyük küresel olayların tamamına yakını 100 yıl önce planlanmıştı ve bunu ancak ezoterizmi bilen kişiler deşifre edebiliyor. Biz bilemiyoruz diye yok saymamız gerekmez. Kodlu olarak her şey basında, TV’de söylenir, hatta gözümüzün önünde olur ancak kodları çözemediğimiz için bunun gerçekte ne anlama geldiğini bilemeyiz. Bu kodları çözebilen bir avuç insan ise yeryüzünün gidişatında nispi olarak söz sahibi olur; Bunlar arasında Kissenger, Soros gibi uygulayıcılar olabileceği gibi rahmetli Aytunç Altındal gibi kod çözücüler (dekoder) de olabilir. Kısaca şunu anlattı durdu; Batı, makaleleriyle cambaza baktırır ama arkada başka filmler çevirir, ne yazık ki dekoder olmadan filmi izleyemezsiniz…

Neden sürekli kısır çekişme yaşıyoruz?

Çünkü kafa yoran her birimiz olaylara kendi disiplinimizden bakıyoruz ve kendi algımızı esas kabul ediyoruz. Mesela 2003’deki Irak işgalinde olayı herkes kendi disiplininden anlattı. Stratejistler ve üst düzey askeri bürokratlar olayı harita, uçak, gemi, tank, top ve füzelere boğdu, ekonomistler kriz dedi, siyasiler emperyalizmi yerdi, akademisyenler siyasi tarihi mıncıkladı, ya da “tapınası bilimsel veri ayetleri” sundu, fanatikler saplanıp kaldıkları ideoloji çemberi içinde boşa dönüp durdular. Ancak kimse, Irak’ı ABD’ye teslim eden ezoterik örgüt Kesnizani’den bahsedemedi. Çünkü bakış açımız dardı, çünkü ezberimiz vardı, çünkü batıyı kutsuyorduk. Kafamız beynimiz asla ihtiyaç duymayacağımız ayrıntılı çöp bilgi ve dogmalarla dolu idi. Bu bilgiler yanlış mıydı? Hayır, hepsi de doğruydu ama hepsini topladığımızda neyin eksik olduğunu, hangi sonuca gittiğimizi bilen yoktu. Oysa bu işgal yeni dünya düzeninin köşe taşlarından biriydi ama anlatan olmadı. Tıpkı körler gibi, kim neresini tuttuysa orasının fil olduğunda ısrarcıydı. Fakat bütün filin nasıl bir şey olduğunu anlatabilen yoktu. Bu, ormandaki her cins ağaç ve hayvanın özelliklerini tek tek sayıp bütün ormanın anlamını bilmemek gibiydi…

Eksik olan nedir?

Eksik olan, bütüncül bakamamak ve kendi penceremize hapsolarak asıl resmin bu pencerelerin birleşmesiyle ortaya çıkacağını kavrayamamaktır. Açalım: Yeryüzündeki şeytani oyunların da bilimin de bugünkü kaynağı batıdır. Adeta batıdan bir veriyi referans vermeden söylenen her şeyin yanlış olduğuna inanmaktayız, büyük hata budur. Çünkü küresel oyunu kurgulayan batı, bilimsel verileri çıkarına hizmet edecek şekilde, ya eksik ya fazla ya da değişik yayımlamaktadır. Tüm büyük üniversiteler özel sektörün malıdır ve onları fonlayan küresel efendileri ne isterse onu yazmak zorundadırlar. Aksi takdirde ya işlerini kaybederler ya da okullarını. Basın da öyle, efendilerinin söylediği şekilde algı oluşturmak zorundadır ve bizim gibi ülkelerdeki bilim adamları bu algı dayatmasını “bilimsel veri” olarak alıp yaymak zorundadır. Yaymazsa ya ödül alamaz, ya terfi edemez, ya da aforoz edilir…

Ezoterik ve şeytani akılla yürütülen bir dünya projesini bildiği kadarıyla açıklamaya çalışan bir araştırmacıya, çoğu zaman bilim adamları alaysı yaklaşımlarda bulunabiliyor. Böylece, hem oyun kurucu batının sunduğu maksatlı bilgiye hapsolduğunu ilan ediyor, hem de bunun dışına çıkmak isteyeni akademik kimliği ile ezmeye çalışıyor. Örnek olarak, bir araştırmacı “Birileri Pagan düzeni kurmak istiyor” dediğinde, akademisyen “Bilimsel veri var mı?” diyerek sırıtabiliyor. Oysa istihbari bilgi ve yorumlar bilimsel değildir ne olacak şimdi? Diğer yandan, uluslararası üne sahip üniversiteler küresel efendilerinin emrindeyken, tutup ta “Tüm insanlığı köle yapacağız” ya da “Sizi kandırıyoruz” diye makale yazabilir mi? Ya da ezoterizmi bilimsel deneylerle ispatlayabilir misiniz? Burada şeytani bir akılla düşünmek zorundasınız. Öyleyse bugün dünyaya yön veren ezoterik elitlerin asırlardır kullandığı yöntemlere kafa yorup, elde edilecek sonuçları siyasi ve akademik karar mekanizmalarında kullanmadan nasıl yol alabiliriz?

Evet, dünya asırlardır perde arkasından ezoterizm ile yönetiliyor ancak yöneticileri bilimin rehberliğinde yürümüyor, bilimi peşinden sürüklüyor, ikisi çok farklı şeyler. Yani dayandıkları yer Siyonizm, Kabalizm, Babil ve Eski Mısır (Paganizm) gibi çok eski inançlardır. Bu kısmı bilimle açıklamanızın imkânı yoktur ama ilimle açıklayabilirsiniz. Şeytani ayinleri ile tanınan İlimünati gerçeğini bilimsel verilerle açıklamanızın ve tedbir almanızın imkânı da yoktur. Çünkü bilim akılla çalışır, şeytanı konu etmez, buna karşın dünyayı perde arkasından yönetenler ise şeytani aklı kullanır ve bilimi de para sayesinde peşlerinden sürüklerler. Mesela, GDO’lu tohum dedektörü bulan bilim adamı onların izni olmadan bunu açık edemez. Onlar ayrıca başkaları için demokrasi isterler ama kendi iç yönetimleri soy ağacına göredir, çünkü onlar için soy bağı önemlidir. Yani bizi cambaza baktırırken arkada başka dümenler çevirirler bu ayrımı görmemiz gerekiyor…

Bilim paraya teslim olur mu? Bal gibi olur, hatta parasız hiçbir şey yapamaz. Mesela, uluslararası ilaç kartelinin maaş verdikleri bilim adamlarına kolesterolün ilaç yazma sınırını değiştirtmesi mümkün müdür değil midir? Bu sayede ilaç yazma değeri aşağı çekildiğinde yeryüzündeki milyonlarca doktor daha erken safhada ilaç yazacak ve ilaç karteli kârı belki bine katlayacaktır. Diğer yandan, o ilacın aslında gereksiz olduğunu, aksine vücudun şeker dengesini bozduğunu, hatta bu sayede kansere bile yol açabildiğini, çok tanınmış ve iki dalda uzman bir hanım profesörümüz söylemektedir. Bir başka kalp ve damar uzmanı profesörümüz ise bir zaman önce batılı makalelere uyarak koyduğu yumurta ve tereyağı yasağını sonradan özür dileyip kaldırmıştı, çünkü ilaç karteli tarafından kandırıldığını anlamıştı. Bu izan sahibi iki profesörümüz (eminim başkaları da vardır) bilimsel makalelere ayet gibi bakmadıklarını ilan etmiş oldular. Yukarıda tırnak içinde yazdığım “tapınası bilimsel veri ayetleri” hicvi bu anlamdadır...

“Onlar da bilimci ama” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Cevap şu; Evet, ama onlar vicdanlarını dinleyebilen cesur ve izan sahibi bilimciler. Burada bilimin hakkını teslim edelim, bilimsel veri olmadan yaşam olmaz ama maalesef modern bilimde izana yer yoktur, çünkü izan bilimsel değildir, çünkü somut verilerle ölçülemez, kâr da getirmez. Peki, izansız yaşam olur mu? Olur, olur da, tohumun genetiği ile oynandığı, kan şekeri değerlerinin maksatlı bozulduğu, insanların bile isteye kanser edildiği ve virüs belasının insanlık aleyhine ustaca kullanıldığı bugünkü ortamda olur. Sonuçta hepsi bilimsel verilere dayanır ama izansızdır. Kör bakmamızın sebebi de dünyayı uzun süre bu şekilde yöneten ezoterizmi dikkate almamaktır. Bu durumda ise çoğu zaman komplo teorilerinin teorisi unutulup komplosu kucağımızda kalmaya devam edecektir…