ASIM CENGİZ GÜR


DUALARIMIZ (2)

DUALARIMIZ (2)


Yüce Yaradan’ımızın güç ve kuvvetinin ve kendi acziyetimizin farkında olarak yapmış olduğumuz dualar, ihlasla ve yalvararak yapılmalıdır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de:

“Rabbimize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez” buyurulmuştur.

(Allah ondan razı olsun) sahabeden Ebû Musa el-Eş’arî :

“Allah Resulü ile birlikte bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve tehlil getiriyorduk. Bunun üzerine Allah’ın elçisi :

‘Ey İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan Allah’a dua ediyorsunuz’ buyurarak bizi ikaz etti” demiştir.

Buna delil olan ayet şöyledir :

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız”.

Bu sebeple, dualarımızda dinleyenleri rahatsız edecek şekilde, gereksiz yere bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir. Dualar ibadet şuuruyla dini vakar ve ölçülere uygun olarak yapılmalıdır. Gösterişe düşkün, dini şuurdan mahrum bir takım kişileri memnun etmek için, mana yavanlığı taşıyan, tumturaklı ifadelerle edebiyatta hüner göstermeye girişmek, duanın özüne aykırıdır.

Mü’minler dua ederken, Allah’a karşı korku ve saygı içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Umut ve korku içinde dua edenler Kur`an-ı Kerim’de övülmekte ve :

“… Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi” buyurulmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in duaya başlarken ve duayı bitirirken Allah’ı zikrettiği hakkında çok sayıda sahih rivayet vardır. Bu konu ile ilgili olarak sahabeden Seleme b. el-Evka’ (Allah ondan razı olsun) şöyle demektedir:

“Allah’ın Elçisi duaya : (Sübhane Rabbiyel Aliyyil a’lel vehhab) “Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlardan tenzih ederim” diyerek başlardı”.

Sahabe efendilerimizin (Allah onlardan razı olsun) bildirdiklerine göre Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dua ederken ellerini kaldırdığında onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.

Yüce Rabbimizin sonsuz güç ve kudretinden ve tükenmez hazinesinden her şey istenebilir, yeter ki istediğimiz şeyler meşru olsun. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

 “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin” buyurmuşlardır.

Duanın kabulü önünde maddi sebepler söz konusu ise, öncelikle bunlara başvurulmalıdır. Kişi, elde etmek istediği her ihtiyacı için gereken şartları ve sebepleri, öncelikle bizzat  çalışarak yerine getirmeli, sonra da lisanen Allah`tan kolaylık vermesini istemelidir. Sebeplere başvurmak fiili bir duadır ve sözle yapılan duadan önce gelir. Kişinin, gerekli olan maddi sebeplere başvurduktan sonra, onun samimi dua ve yönelişini, Allah karşılıksız bırakmaz.

Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duasının kabule şayan olup olmaması ile ilgili olarak Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır :

“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Ya Rabbi Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?”

Dua, her zaman ve her yerde yapılabilirse de, mübarek yer ve zamanlarda yapılan duanın kabule daha yakın olduğu hadislerde ifade edilmiştir. Arefe gün ve gecesinin, Ramazan ayının, Cuma gün ve gecesinin, seher vaktinin kıymetli zamanlar olduğu hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“Gecede bir an vardır ki, kişi ona rastlar da dünya ve ahiret için bir şey dilerse şüphesiz Allah dileğini yerine getirir. Bu an her gecede vardır”;

Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O halde secde halinde bolca dua ediniz” buyurmuşlardır.

Duanın sadece Allah’a yöneltilmesi, ihtiyaçların O’na arz edilmesi ve taleplerin karşılanmasının sadece O’ndan istenmesi önemlidir. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’an’da kesinlikle yasaklanmıştır. Ayet-i kerimede :

“Gerçek dua ancak O’nadır. Ondan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı halde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kafirlerin duası daima boşa çıkar” ve “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğrayanlardan olursun” buyurulmuştur.

Yüce Allah (c.c.) iman ve islam üzere hayat sürmeyi, ağzı dualılardan ve duası makbul olanlardan eylesin.