ASIM CENGİZ GÜR


DİLİNE, ELİNE, BELİNE?

Notlar - Asım Cengiz Gür


Geçtiğimiz Pazar günü ?Feyz´u-l Furkân Kur´ân-ı KerÎm Tefsirli Meâli?müellifi Hasan Tahsin Feyizli Hocaefendi´yi ziyaret etmek nasib oldu. Gençlerle birlikte idik. Onlara nasihat eder iken şöyle bir hikaye anlattı:

?Bir mürşide bağlanmak isteyen bir genç, onu ziyaret ettiklerinde ?Efendim! Size talebe olabilir  miyim?? diye sordu. Mürşid ona doğru dönerken, gencin elindeki çay bardağına çarptı ve çay gencin üstüne doğru devrildi. Genç, can havli ile gözlerini sımsıkı yumdu. Gözlerini açtığında, kendisini ormanda, bir kayanın dibinde buldu ve yürüyerek ormanın içinden geçip, bir kasabaya ulaştı. Önüne çıkan bir lokantadan gelen harika kokular ona açlığını hatırlattı. Yemeğini ve tatlısını yiyip, keyifle kahvesini yudumlarken, masasına yaklaşan Lokantacı : "Umarım yemeğimizi beğendiniz?" diye sordu. Genç, "Evet, her şey çok lezzetliydi? diye cevap verdi ve cüzdanına uzandı. Ancak, cüzdanı cebinde yoktu. "Cüzdanımı bulamıyorum" diye sızlandı Genç, "onu düşürmüş olmalıyım. Bu durumda yemeğin bedelini nasıl ödeyebilirim?" dedi.

Lokantanın sahibi, "Buralarda yeni olmalısınız. Herhangi bir şey ödemeniz gerekmiyor. Ancak geçenlerde hayata gözlerini yuman ebeveynimin ruhu için dua edebilirseniz çok memnun olurum" dedi. Genç, dükkan sahibinin ebeveyninin ruhu için dua etti, Lokanta sahibi de çok teşekkür ederek, ertesi gün yine yemeğe gelmesi için ısrarla davet  etti. Genç şaşkındı ve memnun olarak ayrıldı. Serin havada yürürken bir konfeksiyon dükkanına  rastladı. Vitrinlere bakarken içeriden çıkan birisi: ?Herhalde bu paltoyu beğendiniz?" diye sordu. Genç adam:  "Çok güzel" diye cevap verdi. Dükkan sahibi: ?O halde, o sizindir? deyince genç adam:  ?Ama bunu kabul edemem? dedi. Dükkan sahibi ısrar etti ve : ?"Siz buralardan değilsiniz, öyle değil mi? Peki, kalacak yeriniz var mı?" diye sordu. Genç adam: ?Hayır? dedi. Dükkan sahibi : ?O zaman bana bir iyilik yapabilirsiniz. Dükkanımın üzerindeki odada kalacak ve herhangi bir yangın ya da başka bir acil durum ihtimaline karşı dükkanıma göz kulak olacak birisine ihtiyacım var?. Genç adam: başını sokacak bir odada, yeni bir paltoya sahip ve karnı tok olarak, mutluluk içinde yatağa uzandı: ?Bütün ihtiyaçlarım mucizevi bir şekilde karşılandı, cennette olmalıyım? diye düşünürken, dışarıdan hoş, neşe dolu sesler duydu. Pencereden baktığında caddenin, birbiriyle sohbet eden ve kahkahalar atan kadınlarla dolu olduğunu görür. Bir anda gözüne hayatında gördüğü en güzel kadın ilişir. Bütün gece uyku girmez gözüne. Ertesi sabah dükkan sahibine gece gördüklerini anlatır.  Adam: ?Perşembe gecesi, bizim kadınlar gecemizdir? diye açıkladı. ?Kasabanın bekar kadınları o geceyi hep birlikte geçirirler ve erkekler evlerinde kalır. Birçok erkek eşlerini ilk kez bu gecelerde görmüştür. Bu gerçekleştiğinde, adetimiz o genç adamın bir Perşembe gecesi elinde ki bir buket çiçeği beğendiği kadına sunması ve eğer kadın da çiçeği kabul ederse, bu onun genç adamın teklifini kabul ettiği anlamına gelir? dedi.

Ertesi hafta Perşembe akşamı, beğendiği kadına elindeki buketi sunar Genç adam. Kadın, buketi gencin elinden alır ve ona gülümser. Genç şaşkın halde dikilirken, kadın oradan ayrılır. Sabah dükkana gelen muhafız, Hâkim´in genci çağırdığını söyler. Gencin aklından bir sürü şey geçer. Acaba Hâkim, bedava yediği yemek, bedava giyindiği palto ya da kira ödemeden kaldığı oda için mi çağırmaktadır. Hâkim´in huzuruna vardığında O´nun heybetli ve haşin duruşu karşısında daha da endişelenir. Ancak Hâkim ona gülümseyerek : ?Görünen o ki: Kızım sizin teklifinizi kabul etmiş. Onun çeyizinde bir ev ile hizmetçilere ve bir yatırım yapmanıza yetecek kadar para bulunmaktadır. Ancak kızımla evlenmeden önce, üç şartımı yerine getireceğine söz vermelisin? der.  Genç, sevdiği kızın eline dokunabilmek için bile her şeye söz vermeye razıdır. ?Evet, elbette. Şartlarınız nelerdir?? diye sorar. Hâkim:

?Diline, eline ve beline sahip olmaya söz vermelisin. Söz veriyor musun??  diye sorunca tereddüt etmeden:  ?Evet, söz veriyorum?  der ve evlenirler. Sevdiği kadınla evlenen, zengin bir yaşam süren herkes gibi, hayattaki en mutlu insan hisseder kendini. Günün birinde kapıları çalar. Genç kapıyı çalanın bir alacaklıları olduğunu görünce, eşine: ?Sevgilim, bu adamla şimdi uğraşamam. Kapıdaki adama evde olmadığımı söyler misin?? der. Karısı, şaşkın bir halde; ?Ne? Bu adama ne söylememi istiyorsun?? diye sorar ve hayal kırıklığına uğramış bir halde, çabucak giyinir ve babasının evine döner. Genç akşam kayınbabasının evine gittiğinde O, kızgın bir şekilde ?İlk sözünü tutmadın! Daha da kötüsü yalnızca kendi dilini tutmamakla kalmayıp, kızımdan bile senin için yalan söylemesini istedin. Bu affedilemez bir davranış!? dedi. Genç yalvardı ve özür dileyerek bir daha olmayacağına söz verdi. Hakim merhamete geldi ve eşi de dönmeyi kabul etti.

Birkaç hafta sonra eşi ile pikniğe çıktılar. Genç yolda bir meyve bahçesinin yanından geçerken dalından kopan bir şeftali, bahçe duvarının dışında büyümüş olan bir çalının üstüne düştü. Genç onu alarak eşine ikram etti. Eşi: ?Bunu sana birisi mi verdi, yoksa satın mı aldın?? diye sordu. ?Hayır, yolda ağaçtan yere düştü, ben de aldım? dedi Genç. Eşi, ?Yani bu şeftaliyi sana kimsenin vermediğini ya da satmadığını mı söylüyorsun? Yalnızca onu gördün ve aldın?? dedi, ağlayarak baba evine döndü. Genç, istemeye istemeye kayınpederini görmeye gitti ve onu daha kızgın bir halde buldu: ?Sen, ikinci sözünü de tutmadın! Eline hakim olmayı da başaramadın?. Genç,  ?Ama şeftali herkesin gelip geçtiği yolda duruyordu? diye kendini savunmaya çalıştı ise de Hâkim: ?Bunun önemi yok. O şeftaliyi sen yetiştirmedin, satın almadın ve onu bir hediye olarak da almadın. O senin değildi ki alabilesin? dedi. Genç yine affını istedi ve bir daha böyle bir hata yapmayacağına söz verdi. Eşi ile eve döndüler.  

Birkaç ay sonra, kasabanın genç kadınlarının çamaşır yıkamak üzere her perşembe günü nehrin kenarında toplandığını fark eden Genç; karısı çok güzel bir kadın olmasına rağmen, her perşembe günü nehrin o bölümünden yürüyerek geçmeyi adet haline getirdi. Her geçen hafta o bölgede, genç kadınların güzel vücutlarını seyretmek için daha fazla duraklamaya başladı. Bir gün genç kadınları gözetlemek için bir çalının arkasına sinmiş beklerken, birisi ensesinden yakalayarak onu ayağa kaldırdı. Bu iri yarı bir muhafızdı ve genci Hâkim olan kayınbabasının makamına götürdü. Hâkim, soğuk ve kızgın bir ifade ile: ?Üçüncü sözünü de tutmadın! Seni daha büyük günaha götürecek bir işe giriştin. Kızıma karşı sadakatsiz davrandın? diyerek, muhafıza ?Onu götür, geldiği yere geri at!? diye emretti. Muhafız genci sürükleyerek ormanı geçirdi ve uçurumun kenarından onu aşağıya fırlattı. Genç, dehşet ve korku ile gözlerini kapattı. Gözlerini açtığında ise, mürşidin huzurunda ve elinde dökülmüş çay bardağı ile oturmaktadır. Mürşid kulağına eğildi ve ?Gördüğün gibi, henüz hazır değilsin!? diye fısıldadı.?

Hasan Tahsin Feyizli Hocaefendi: ?Gençler, hayır olmayan ve yalan şeyler söylemeyin. Her kazandığınız ve her yediğinizin helal olmasına dikkat edin ve kul hakkına girmeyin. İffetli olun. Gayr-i meşru düşünceyle yaklaştığınız her kişi bir başkasının annesi, teyzesi, halası, kızı, torunu, eşi olabilir. Siz helalinizle yetinin? dedi.

Yüce Allah (c.c.) imanımızı kâmil eylesin.Bu imtihan hayatı boyunca eline, beline, diline sahip olabilmemizi nasib ve müyesser eylesin. (âmin).