SAMİ DAYANGAÇ


DAYAK HER YERDE

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Büyük Millet Meclisi’ne üyeler, yani milletvekilleri halkın oyları ile seçilirler. Her ne kadar aday listeleri sadece genel başkanlarca yapılsa da seçimde oyu halk kullanır. Vekiller bu toplumun temsilcileri olduklarına göre toplumun bir yansıması olarak çalışırlar. Günlük hayatımızda bakın, başta trafik olmak üzere, komşularla, gürültüden, park etmekten, hatalı sollamaktan başlayarak bir sürü konuda her gün yaşanan kavgalara tanıklık ediyoruz. Toplum böyleyken meclisimiz farklı olabilir mi?

Meclis TV canlı yayınlarken kırk yılın başı söz alan bir vekil seçmenine selam verecek 3 dakikada bile laf atılır, sesler yükselir.

Geçtiğimiz haftalarda, Meclis’te hafta sonu devan eden yılın son çalışma gününe Genel Kurul’da vekillerin kavgası damgasını vurdu. Söz dalaşı sonrasında arbedeye dönüşen kavgada koronavirüs önlemleri, maske ve mesafe de unutuldu. Olayların ardından Meclis Başkanvekili Bilgiç, “Tatsız istenmeyen hadiseler yaşandı. 83 milyon vatandaşımıza karşı hoş olmadı." ifadelerini kullandı. Meclisimizin bu günü böyleyken geçmişi nasıldı merak ettiniz mi? Buyurun. Dayağın cennetten çıkma olduğunu siyasilerimiz yaşayarak öğrendiler. Birinci Meclis, hani gerçekten gazi olan meclis ilk başkanını seçecekti. Aday da Mustafa Kemal’di. Lakin İstanbul Meclisi’nin Başkanı olan Celalettin Arif Bey ki kendisi Anayasa Hukuku profesörüdür, ‘başkanlık benim hakkımdır’ diyordu.

Rauf Orbay, Fethi Orbay gibi ileri gelenler hocanın ayağına gidip ‘aday olma’ dediler, dinlemedi. Ertesi gün adaylığını anlatmak için çıktığı meclis kürsüsünden sopa zoruyla indi, oturumu da sedyede terk etti.

Dayağı atanların arasında, sonradan üçüncü cumhurbaşkanı olarak İnönü’nün tahtına zıplayacak olan Mahmut Celal yani Celal Bayar da vardı.

O Meclis’in ’Deli Halit Paşa’ diye tarihe geçmiş bir kurbanı vardır.

Deliyse Meclis’te ne işi vardı diyeceksiniz, o meclisin fazladan akıllı adama ihtiyacı yoktu. Yürekli adamlara ihtiyacı vardı. Halit Paşa’nın yüreği de çatallıydı.

Bir milletvekili ile takıştı. Mesele büyüdü. Kel Ali diye nam salmış yiğitlerimizden Ali Çetinkaya ile ağız dalaşına kadar gitti iş.

İkisi de kıyıcı demokrat, ikisi de eli tetikte siyasetçi. İki testiden biri ille de kırılacak. Kırılan Deli Halit Paşa oldu.

Takvim 9 Şubat 1925’i gösteriyordu. İki hasım eski Meclis’in binasında, kapı girişinde karşılaştılar. Halit Paşa silahına davrandı. Kel Ali hem silahına davrandı hem de merdivenlerin başından hasmının üzerine atladı. Bir iki silah sesi ortalığı çınlattı. Baktılar ki merdivenlerin ortasında top olmuş yuvarlanırken altta kalan Halit Paşa karnından vurulmuş.

Mustafa Kemal’in odasının karşısına denk gelen odaya taşıdılar ve iki gün ölmesini beklediler. Kimse doktor getirmeye cesaret edemedi. Halit Paşa bağıra çağıra o odada can verdi.

Birinci Meclis’ten kalma görgü tanıkları Paşa’nın en güzel siyasi nutuklarını o odada, yatırıldığı çalışma masası üzerinden tavana bakarak söylediğini anlatırlar.

Bir siyasi cinayetimiz de 1989’dan kalma olup bağımsız Siirt Milletvekili Zeki Çeliker ile Anavatan Partili Siirt milletvekili İdris Arıkan nizasından çıkmıştır. Bir başka vekil, Abdürrezzak Ceylan Bey, kavgayı ayırayım derken İdris Bey’in silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti, yani tan tuna gitti.

2001 yılından bir kaybımız daha var. MHP’li bir vekil ile tartışan DYP’li Fevzi Şıhanlıoğlu, fikir çatışmasının şiddetinden kalbini tuttu. Kalp krizi geçirdiği anlaşılana kadar hayatını kaybetti. Öbür vekil ‘ölüme sebebiyetten’ 13 ay hapisle sıyrıldı bu işten.

Sözün özü meclis toplumun yansımasıdır. Biz ne isek Meclisimiz de odur.