ASIM CENGİZ GÜR


CUMARTESİ KISSASI

CUMARTESİ KISSASI


(Allah ondan razı olsun) Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında, Şam şehrine gitmek icap etmişti. Sahabe-i Kiram efendilerimizden azılarını da yanına alarak Medine’den yola çıktılar. Hazreti Ömer ve kölesi Mugire deveye sıra ile biniyorlardı. Birer saat nöbetlerle deveye biniyorlar, diğeri de deve önünde yaya yürüdü. Nihayet Şam’a girmek mesafesine geldiğinde deveye binme sırası da Mugire’ye gelmişti. Şam’a deve üzerinde Hazreti Ömer’in binmesinin uygun olacağı düşüncesi ile beraberindekiler ona gelerek, deveden inmemesini ve Şam’a böylece girmesini istediler.

Hazreti Ömer ise sıranın kölesinde olduğunu ve onun hakkı olduğunu söyledi. Yanındakiler:

“Artık Şam’a gireceğiz, şehrin bütün ileri gelenleri sizi karşılamağa gelecekler. Onlar at-deve üzerinde iken sizin Halife olarak yaya olmanız münasib olmaz. Lütfen deveye binmiş olarak devam edelim” dediler.

Hazreti Ömer bu istekten huzursuz olduğunu hissettirerek cevaben :

“Siz bu evhamdan kurtulmadınız mı? İslâm dininin kadrini böyle mi anladınız. Bize İslam şerefi yetmez mi? İslâm dininden daha kerim ve şerefli ne vardır? Bu saadet ve bu devlet ve bu izzeti Allahü teâlâ hazretleri bize ihsan eylemiştir. İslam Dininin tacını başına koymak, kime müyesser olmuştur. Resulullahın  (sav) getirdiği İslam elbisesini arkamıza giydirdi. Kelime-i şehadeti dilimize çırağ eyledi. Kur`ân-ı azîm ile kalbimizi münevver eyledi. İslamiyetin kadrini acaba niçin anlamamışsınız ki, kendinizi halka, at ile, don ile göstermek istersiniz. Yalnız Habîb-i ekremin  (sav) ümmeti olmak şerefi size yetmez mi?” deyince, artık kimse bir şey söylemeye takat getiremedi.

Mugîre, bu güç zamanda deveyi hazırlayıp, Hazret-i Ömer’in huzuruna getirdi, çöktürdü ve dedi ki:

“Yâ halîfe! O Allahü teâlâ hakkı için ki, ondan gayri Allah yokdur. Bu ahvâl gönlümden geçmiştir. Her ne kadar ashab sana söyledi ise de ben onların söylediği için değil de, kendi düşüncem ve kalbimden geçenlerle sizden istirham ediyorum. İsteğimi kırma da, deveye artık sen bin ve Şam’a böyle girelim”.

Hazreti Ömer, Mugire’nin bu içten teklifi ve istirhamı karşısında deveye bindi ve beraberindekilere hitap ederek:

“Allah bize nasib etti. İşte artık bugün Şam’a giriyoruz. Ancak buradan sağ-sağlim çıkıp çıkmayacağımızı da ancak Allah bilir. O halde her kimin bizde hakkı var ise, gelip bizden istesin” dedi.

Hiç kimse bir hak talebinde bulunmadı, aksine Hazreti Ömer için dualarda bulundular. Hatta topluluk içinde sözünü yüksek sesle tekrarladılar ki, duymayan kalmasın ve hakkı olan gelsin istesin diye, ancak yine kimse gelmedi.

“Ey Allah Resulünün halifesi. Senden hepimiz razıyız. Senden kimse huzursuz değildir. Bizden kimsenin sende hakkı yoktur. Onca ilana rağmen kimse bir müracaatta bulunmadı” dediler.

Bu sırada Mugire yanına gelerek :

“Ey mü’minlerin emiri! Bir gün, hiç suçum yok iken, kulağımı çekip, ağrıtmıştın. Diyorsunuz ki, kimin hakkı var ise dünyada iken taleb etsin. Hala bu hakkım sizin üzerinizdedir, bilmiş olun” dedi.

Hazreti Ömer efendimiz :

“Ey Mugire! Gel, sen de benim kulağımı çek de helalleşelim” dedi. Bunun üzerine beraberindekiler bu acaib durum karşısında şaşırdılar ve şaşkınlıklarını tekbir (Allahü Ekber diyerek) ve tesbihle (Sübhanallah diyerek dile getirdiler.

“Ey Allah Resulünün Halifesi! Biz şahidiz ki senden daha adil bir yönetici olmamıştır. İnanıyoruz ki bundan sonra da gelmez. Kölenin, bu şekilde küstahlığa cüret etmesi ne derece uygundur. Bir efendi muhakkak ki kölesini azarlayabilir veya ona bir ceza verebilir. Bunun için efendiye ne yapılabilir ki? Bahsettiği şey ise bir kulak çekme hadisesidir” dediler ve Mugire’ye de giderek :

“Niçin böyle bir edepsizlik yapıyorsun?” diye çıkıştılar. Hazreti Ömer buyurdu :

“Ey şerefli Peygamber Ashabı! Onu azarlamayın, onu incitmeyin. O benim için çok faydalı bir harekette bulundu ki, ahirette cezaya uğrayabileceğim bir davranışımı, dünyada iken düzeltme imkanı sağladı.”

Sonra Mugire’ye dönerek:

“Ey Mugire! Gel sen de benim kulağımı çek. Dünyâda senin ile helalleşelim. Ahirete kalmasın” dedi. Mugîre de hazret-i Ömer’in kulağına yapışıp, bir miktar çekti. Hazret-i Ömer :

“Ey Mugire! Niye kuvvetli çekmedin” diye sorunca, Mugire:

“Ahirette karşılığını istemenden korktum. Çok çekersem, senin hakkın benim üzerimde kalır” diye cevapladı.

Her iki yönden de baktığımızda:

Hazreti Ömer efendimiz’in büyüklüğünü görüyoruz. Kölesinin haklı bir talebi karşısında itiraz etmemiş, isteğini kabul etmiş ve ahirete kalmasından korktuğu bir cezaya dünyada iken razı olmuştur.

Öte taraftan Mugire’nin durumu da çok dikkate şayandır ki; efendisindeki hakkını alma imkanı ortaya çıkmışken bunu kullandı, ancak aşırıya gitmekten de kaçındı. Çünkü hakkını dünyada iken almanın yanısıra haddi aşarak, ahirette sorumlu olmaktan korktu.

Keremi, rahmeti bol padişah olan Yüce Allah’ımız, kendinin haklarını affedebileceğini, ancak kul hakları için hak sahipleri ile hesaplaşılacağını bize haber vermektedir.

Yüce Allah (c.c.) makam ve mevkimiz, güç ve kuvvetimiz ne olursa olsun, dünyadan kul hakkı olmaksızın ayrılabilmeyi nasib etsin.

Bugün yeni bir ayın, Rebi’ül Ahir ayının ilk günüdür. Yüce Allah (c.c.) bu ayımızı da hayırla, sağlık, sıhhat ve afiyetle geçirmemizi nasib eylesin.