VELİ ALTINKAYA


ÇOKLU BARO, ADALETE HALEL GETİRİR

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


Avukat, mimar- mühendis, eczacı, hekim, veteriner, mali müşavir gibi birçoğu kanunla kurulmuş mesleklerin tepe örgütlerinin yönetimleri kısmen sıkıntılı. Bunların hepsi olmasa da bir bölümü, mesleki tavırlarından çok ‘marjinal’ çıkışları ile gündeme geliyor.

Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanı’nın bir açıklamasına tepkisi, kamuoyunda adeta infial uyandırmış ve ara ara pişirilip pişirilip servis edilen meslek örgütlerinin yapısına yönelik düzenleme yeniden gündeme gelmişti...

Aslında yola çıkarken yukarıda zikrettiğim tüm meslek örgütleri odaklı böyle bir çalışma olduğu hem Cumhurbaşkanı’nın hem de Külliye ve Parti’deki bazı çevrelerde kısmen dillendirildi.

Önce bütün meslek örgütleri ile ilgili yeni bir düzenleme gibi yola çıkıldı, nedense sonra iş barolar odaklı konuşulmaya başlandı.

Evet, birçok meslek örgütünün tepe yöneticisinin duruşunu ben de tasvip etmiyorum. Hatta bunların seçim sistemlerinin mümkün olduğunca Anadolu’daki meslek örgütlerinin de etkili olacağı şekilde düzenlenmesinin doğru olduğuna inanıyorum.

Ancak bir ilde birden fazla baro kurulmasını asla doğru bulmam. Bu manada baroları da diğer meslek örgütleri ile eşdeğer tutmak doğru da değil. Zira baroları oluşturan avukatlar, yargı erkininin en önemli ayağı olan ‘Savunma’yı halkın verdiği vekaletle yürütüyorlar.

Siz eğer sendikalar gibi barolar içinde ‘çoklu’ bir anlayış ortaya koyarsanız, emin olun yarın birçok ilde her partinin, her mezhebin, hatta her nesebin barosu olur.

Adaletin mülkün (Devletin) temeli olduğunu hepimiz söylüyoruz. ‘Çoklu Baro’ uygulaması adalete halel getirir. Avukat işini ifa ederken yargının diğer ayaklarını oluşturan savcı ve hakimlere adeta, ‘Bak ben iktidara yakın baro mensubuyum’ veya ‘Bak ben de senin mezhebinden, nesebinden geliyorum. Bunun için de filan baronun üyesiyim ha...’ algısına neden olacak bir tavır ortaya koyarsa adaletin hakkaniyetli tecelli ettiğine hiçbirimiz inanmayız...

Toplumda ‘Acaba’ sorusu sorulmaya başlarsa, bu, yargıya güveni sarsar. Çok değil, biz geçtiğimiz 3-4 yılda 12 bin yargı mensubundan neredeyse yarısını ( 5 bin kadar ) FETÖ’cü diye meslekten atmadık mı? 2013-2016 arasında vatandaş veya avukat yargı mensuplarına ‘Acaba bu hakim ve savcı FETÖ’cü mü? İşimin halledilmesi için bu yapının adliye imamını görsem mi?’ diye düşünmüyor muydu?

Evet, baroların da, diğer meslek gruplarının da üst örgütlerinin seçim sistemi hakkaniyetli ve Anadolu’nun yönetimlerde bulunmasına vesile olacak şekilde düzenlenmeli. Bunu yaparken özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır gibi bazı barolara ‘ders verme’ gibi bir gerekçeyle, vatandaşın adalete güvenine halel getirecek bir adım atarsak, bu devlete, bu millete en büyük kötülüğü etmiş oluruz.

Kayseri Barosu Başkanı Cavit Dursun düzenlediği basın toplantısında barolarla ilgili çalışmayı çok ağır bir dille eleştirdi. Son yirmi yıldan 5-6 tarih vererek ‘Çoklu baro düşüncesinin FETÖ projesi’ olduğunu söyledi.

Bu sözün doğruluğunu tartışabiliriz. Ama bu şehirde dün AHUDER yok muydu? AHUDER denen dernek mensuplarının önemli bir bölümünün o malum yapıyla delmeli-takmalı olduğunu hepimiz bilmiyor muyduk? İşte çoklu baro adı şu veya bu olan her ilde yeni yeni konseptlerde AHUDER türü örgütlerin kurulmasına yol açar...

Kimse demesin ki böyle bir yapılanma hakimi-savcıyı etkilemez. Böyle bir yapılanma hem toplumu, hem de yargı mensuplarını etkiler. Böylece adaletin temeline de dinamit konulmuş olur. Dolayısıyla devleti çürütmüş olursunuz. Ara ara aynaya bakmadan, ‘Türkiye’de hukuk talimatla hareket ediyor’ vs. diyen AB ülkeleri başta, uluslararası hasımlarımızı da sevindirmiş olursunuz.

Özet çoklu baro yanlış; ama meslek örgütlerinin seçim sistemlerinin yeniden revizesine eyvallah.

Kayseri Barosu Başkanı Av. Cavit Dursun’un oldukça ağır cümlelerinin de yer aldığı üç sayfalık açıklamasını noktasına-virgülüne dokunmadan yazımın devamını aynen koyuyorum. İster okuyun-isterseniz okumayın.

 

Mış… Miş… Muş…

00- Bilim Kurulu Üyesi ve Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. İlhami Çelik’in ‘Günde 2 vakamız varken şimdi 30-40 vakaya çıktık’ açıklaması sıkıntının hangi boyutlara ulaştığını çok iyi anlatıyormuş.

00- Kayseri’de son bir haftada Kovid 19 vakasında yaklaşık 200 kadar artış olduğu söyleniyormuş.

00- Vali Günaydın, vakaların artması üzerine, polis ve sağlıkçılarla çarşıda denetim yapıp, maske ve mesafeye uymayanları uyarmış.

00- Kayseri Serbest Bölgesi 4 Temmuz’da mali kongre yapacakmış.

00- Kayseri eski Milletvekili ve Senatörü Maliye Eski Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun 101 yaşında vefatını şehir duymamış.

00- MHP’de bir grup, eski defterleri açarak daha çok da sosyal medya üzerinden ‘hesap görmeye’ çalışıyormuş.

00- MHP’nin büyük kongre tarihini 14 Mart 2021 olarak açıklamasından sonra, ilçe ve il kongrelerinin de yılsonuna kadar tamamlanması gündeme gelecekmiş.

00- İYİ Parti’de il başkanlığı hesapları yeniden yapılmaya başlanırken sürpriz bir aday çıkmazsa emekli Albay Sebati Ataman’ın şansı artıyormuş.

00- İYİ Parti Kocasinan İlçe Başkanı Mustafa Işık görevi devraldığı Yurdaer Şahin’e plaket vermiş.

00- Vali Günaydın ve Başkan Büyükkılıç’ın şehrimizin örnek-duayen müteşebbislerinden Faruk Molu’yu ziyareti alkışlanmış.

 

BARO BAŞKANI AV. CAVİT DURSUN’UN BASIN AÇIKLAMASI

“Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ‘Baroların ve bir kısım meslek örgütlerinin seçim sistemlerinde değişiklik yapılacağına’ ilişkin beyanatları üzerine, bir müddetten beridir, bir kısım basın, yayın ve medya organlarınca ve bir kısım iktidar yetkililerince; barolara üyeliğin zorunlu olmaktan çıkarılacağı, her ilde birden fazla çoklu paralel baronun kurulmasına izin verileceği, baro seçimlerinde nispi temsil adı altında, her türlü kutuplaşmaya ve siyasi kamplaşmaya yönelik, sistemlerin uygulanacağına, TBB delegeliği ve seçim sisteminin değiştirileceğine, avukatlık mesleğinin ifa ediliş şekline, staj serbestisine ve avukatlık engellerine yönelik, yüzlerce farklı açıklama, paylaşım ve menfi haberler yapılmaktadır.

Her şeyden önce şunun altını çizmek isteriz ki; iktidarın, baroları ve bir kısım meslek örgütlerini hedef alan açıklamaları, antidemokratik ve otoriter bir bakış açısının yansımasıdır. Kendisi dışında hiçbir görüş ve anlayışa tahammülü olmayan, kendi fikirlerini anayasadan ve hukuktan üstün gören bir anlayışın demokrasiyle ve hukukla bağdaşması mümkün değildir. İktidar ve bir kısım çevreler, baskı ve zor yoluyla sindiremediği ve ele geçiremediği baroları ‘yasal düzenleme’ yoluyla işlevsizleştirmek, bölmek, parçalamak ve kontrol etmek istemektedir. Yaşamak için milletçe evlerde kaldığımız bu süreçte; bugüne kadar yürütülen politikalarla hukuki ve ekonomik kaosa sürüklenen meslek grubumuzun, pandemi süreci ile iyice artan sorunlarına çözüm beklerken, yargı reformu strateji belgesindeki hukuk eğitimi, fakülte sayısı, kontenjan vb. meslekî ve hukuki konuların hayata geçirilmesini beklerken; baroları bölme, parçalama ve sindirme projesi olan, uzun yıllardır düzenli aralıklarla olduğu gibi, yine tozlu raflardan çıkarılan ve bir tehdit olarak gündeme getirilen çalışmalar, tekraren ortaya çıkartılmıştır. Tehdit konusu olan her şey özünde bir cezalandırmadır ve baroların seçim sistemlerinin değiştirilmesi adı altında işlevsizleştirilmesi, öncelikle halkımızın ve avukatların yalnızlaştırılması, devamında ise ülke üzerinde yaşayan her bireyin açıkça cezalandırılmasıdır.

 Anayasamızda açıkça yazılı olduğu üzere; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğu gibi, aynı zamanda üniter bir devlettir. Güçlü bir demokrasiye sahip olmanın ilk şartı, tüm dünyada da kabul edildiği üzere, hukuk devleti ilkesinin, bağımsız yargının ve güçlü savunmanın, tüm kurumları ile işler halde olmasından geçer. Hukuk devleti; ancak bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin varlığı ile, yargı ve adalet de ancak bağımsız savunma, nitelikli avukat ve güçlü barolarla hayat bulur.

 Kuvvetler ayrılığına dayanması gereken anayasal bir devlet sisteminde, yargı bir erktir. 3 eşit erkten oluşan devlet düzeninde, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında, eşitler arasında 1. olan yargı erkidir. Bir devlete rengini, şeklini ve esasını veren ise, yine yargı erkidir. Yargıyı; adil, insani, hukuki ve kabul edilir yapan ise, savunmadır. Yargı erkinin savunma kurumu ise, avukatlığın örgütlü gücü olan barolardır. Savunma, Türk Milletinin yargıdaki temsilcisidir. Bireylerin vekaletini alıp, şahsi haklarını savunan avukatların örgütlü gücü olan barolar, bütün evrensel, hukuki, insani ve toplumsal değerlerin ve hakların savunucusu ve koruyucusudur. Barolar ve Savunmanın tarihi, zorlu mücadelerle doludur. Savunma, avukatlar ve barolar tarih boyunca horlanmış, hırpalanmış, muktedirlerce ve iktidarlarca sevilmemiş, ancak her zaman kazanan kutsal savunma hakkı, adalet, barolar ve özgürlükler olmuştur. Tüm insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Avukatlar, milletimizin, halkımızın ve insanlarımızın; yargıdaki özgür, hür ve gür sesidir. Mesleğimizin doğasında kayıtsız ve şartsız itaat ve biat değil; tam tersine itiraz, sorgulama, düşünme ve özgürlük vardır. Barolar ve avukatlar, itiraz edip sorguladıkları, düşündükleri ve eleştirdikleri, haklara ve özgürlüklere sahip çıkıp savundukları için hedeftir. Hukuka aykırı, baskıcı ve ayrıştırıcı politikalara karşı eşitliği, özgürlüğü, adalet ve kardeşliği savunduğumuz için hedefiz. Sermayenin sınırsız sömürü isteğine karşı, emeği ve alın terini savunduğumuz için hedefiz.

 Adaleti adalet yapan tüm ilkelerin ortak felsefesi insan onuru ise, insan onurunun  yeryüzünün güçlülerine karşı teminatı da, avukatlar ve barolardır. Devletin temeli olması gereken adaletin sağlanması için inşa edilen binalar içinde, bağımsız barolar ve avukatlar olmadığı zaman, buralar yargısız infazhaneden ve engisizyondan başka bir şey olmayacaktır. Bu sebeple baroların parçalanması ve susturulması, sadece avukatların değil; çocukların, şehitlerin, gazilerin, kadınların, ağaçların, çevrenin ve adalete erişimde dezavantajlı tüm grupların ve istisnası olmadan herkesin susturulmasıdır. Kayseri Barosu olarak biz de, her zaman mazlumun, güçsüzün ve çaresizin yanında olduk. Şehrimizin tarihinde yaşanan en hain, kanlı ve sinsi komando durağı terör saldırısında, şehitlerimizin, gazilerimizin, askerlerimizin ve yakınlarının yanlarında olup, haklarını savunduk. İşkencenin, kötü muamelenin ve insanlığa karşı işlenen suçların tam karşısında olduk. Devletimizin güçlü olmasını, birlik ve beraberliği, milli ve inancımıza ilişkin tüm değerleri, evrensel, hukuki ve insanı değerlerle birlikte harmanlayarak, hep birlikte savunduk. Baroların parçalanması, hukuk devletinin yok edilmesi ve ülkemizde insan onurunun güvencesi olan tüm kalelerin ve inancın yıkılması demektir.

Barolarda yapılması düşünülen çoklu baro, nispi temsil ve diğer değişiklikler; Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olmadığının, Türkiye’de insan haklarının, savunma hakkının ve adil yargılama yapılan bir ülke olmadığının, resmi olarak ilanı olacağından, Türkiye’yi dikta ile yönetilen, geri kalmış bir 3. dünya ülkesi algısına sokacağından, ülkemizi uluslararası hükümler, sözleşmeler ve korumanın dışında bırakacak ve Türkiye'yi müdahale edilebilir bir ülke statüsüne sokacağından, bunların yapılması halinde, Türkiye karşıtı tüm terör örgütleri ve yabancı devletler tarafından bu durumlar kullanılacak, bundan devletimiz, milletimiz ve insanlarımız büyük zararlar görecektir. Özellikle belirtmek isteriz ki, bütün bu hususlar tamamen bir FETÖ ve karanlık istihbarat örgütlerinin küresel projesi olup; isteyenler, geçmişte zaman zaman ortaya çıkarılan taslak, tasarı adı altındaki metinlere, 2013 tarihli sözde HSYK evrak ve çalışmalarına, 2009 tarihli DDK raporuna, 2004, 2007, 2009, 2011, 2013 ve en son 2018 Şubat ayında yaşananlara, bunların arka planına, bunları hazırlayan ve savunan kişi ve kurumlara bakabilirler. Bugün yaşadığımız sürecin tek farkı, geçmişte tüm bu değişiklik düşünceleri ‘TBB ve Barolar’ olarak gündeme getirilirken, bu defa sadece ‘Barolar’ olarak gündeme getirilmiş olmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eyalet, federasyon, konfederasyon gibi sistemlerle yönetilen bir devlet değildir. Üniter bir ulus devlettir. Tek devlet, tek millet ve tek bayrak diyenlerin paralel çoklu baro söylemi, tam bir tezat ve çelişkidir. Çoklu baro, çoklu hukuku ve çoklu yargıyı, bunlar da devletin ve milletin sonunu getirir. Çoklu baronun yargıya, adalete ve ülkemize vereceği zararların haddi ve hesabı yoktur. Ülkemizde, barolar kadar demokratik usullere uygun, adil ve tam temsil sisteminin uygulandığı, ikinci bir seçim sistemi daha yoktur. Zira asıl olan kişiler ve tercihleridir. Baro seçimlerinde, en çok oyu alanlar kurullara seçilir. İstediğiniz kişiye, hiçbir grup, liste ve blok sınırlaması olmaksızın oy verebilirsiniz. İstediğiniz her şekilde oy kullanabilirsiniz. Aslolan avukatların tercihleri ve şahıslara verilen oylardır. Kanuni düzenleme ve oy sayımı bu şekildedir. Nispi temsil, barolarda ve yargıda, kutuplaşma, kamplaşma, kavga, siyaset ve her türlü bölünmeyi kanuni olarak getirecek ve tamamen aynı menfi sonuçları doğuracaktır. Delege sistemi, yaratılmak istenen algının tam tersine, üye sayısı fazla olan baroların aleyhine, üye sayısı az olan baroların ise lehinedir. Bu durum basit matematik ile dahi sabittir. Şirketleşme, şube açma, staj serbestisi ve avukatlık meslek engellerinin kaldırılması gibi tüm hususlar, mesleği yozlaştıracak, savunmayı siyasallaştıracak, yargıyı tamamen ticari, rantsal ve yolsuz bir hale getirecektir. Ulusal medyaya çıkıp, her konuda ahkam kesen, hiçbir şekilde bilmedikleri bu konularda menfaatleri uğruna saatlerce siyasi tarafgirlik yapıp, konuyu çarpıtıp, kamuoyunu manipule edip, yanlış bilgiler verenler yerine; konunun uzmanı ve kanuni muhatabı olan yetkin baro başkanları ekranlara çıkartılmalı, özgür, tarafsız ve sorumlu yayıncılık ilkesiyle, doğru bilgilere, liyakat ve ehliyete değer verilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, barolar Cumhuriyetimizin ve Devletimizin en köklü kamu ve yargı kurumlarındandır. Bu sebeple baroların demokratik yapısını bozacak, baroları işlevsiz ve atıl kılacak, bağımsız ve özgür savunmaya ket vuracak tüm girişimlerin, Cumhuriyetin ve devletin kuruluş felsefesine aykırılık teşkil edeceği de aşikardır. Bugün, esas görevi yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini korumak, bağımsız yargıyı ve hukuk devletini savunmak olan baroları yok etmeye yönelik girişimde bulunanlar, bugüne kadar başarılı olamamıştır. Avukatlar, yurttaşlarımız ve kamuoyu bu gelişmeleri yakından izlemektedir. Bu tür girişimler ile, gizli açık arkasında ve yanında bulunan herkesi; avukatlar, barolar, yurttaşlarımız ve kamuoyu unutmayacak olup, bunlar tarih ve vicdanlar önünde affedilmeyecek ve sorumlu olacaklardır. Ne yaparlarsa yapsınlar, savunduğumuz insani, vicdani ve hukuki değerlerden, asla ve asla geri adım atmayacağız, her zaman ve her yerde yılmadan savunacağız. Çünkü biz AVUKATIZ, çünkü biz BAROYUZ.

Barolar olarak, bütün bu sürecin başlangıcından bu yana, ortak bir tavrı sürdürme kararlılığı ile, iyi niyetle ve çoğunlukla hareket ederek, bildiriler yayınlayarak ve teklifin geri çekilmesine yönelik görüşmeler dahil, tüm süreçleri titizlikle uygulayarak; parçalamayı, susturmayı, ele geçirmeyi ve etkisiz hale getirmeyi hedefleyen bu kadim FETÖ projesinden vazgeçilmesine ilişkin taleplerimizi, tüm muhataplar nezdinde ısrarla yineledik ve yinelemeye ısrarla devam edeceğiz. Geldiğimiz nokta itibariyle; tüm bu iyi niyetli ve hukuki görüşmelerin sonuçsuz kaldığının ve suskunluğumuzun sözümüz olmadığı şeklinde algılandığının farkındayız. 19 Mayıs ve 1 Haziran bildirilerimizde ortaya koyduğumuz kararlılık içerisinde, meslektaşlarımıza ve halkımıza verdiğimiz sözün arkasında durarak, demokratik hak kullanımı çerçevesinde, hukuki eylemlilik sürecini başlatıyoruz. Bu süreçte bir kez daha, tüm yetkilileri sağduyuya, anayasaya, evrensel ve milli hukuki değerlere ve aklı selime tekraren davet ediyoruz. Baroların ve avukatların en çatı örgütlü gücü olması gereken, baroların birliği olması gereken TBB Başkanlığını da, aynı 2018 Şubat sürecinde olduğu gibi, tam bir kararlılık, güven, inanç, samimiyet ve eylem birliği içerisinde, kanuni ve fiili görevlerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirmeye davet ediyor; baroların, avukatların, savunmanın, halkın ve Hak’kın yanında olmasını talep ediyoruz.

Biz avukatlar ve barolar, en zorlu koşullarda bile milletimize ve halkımıza ses olmak için bu haklı mücadeleyi sürdürmeye, hukuktan, adalet ve özgürlükten başka kimsesi olmayan herkes adına, hiç yılmadan umudu savunmaya ve hiç yılmadan ‘bir’ olmaya devam etmeye söz veriyoruz. Bu yolda ve uğurda, tam bir inanç ve azimle kararlıyız. Bütün bu nedenlerle, bu projenin bir kere daha gündeme getirilmemek üzere, tamamen geri çekilmesini; ülkemizde özgürlükler, eşitlik, adalet, hoşgörü ve hukuk devleti ilkesinin yerleşmesini talep ve temenni ediyoruz.

Tüm yurttaşlarımıza ve kamuoyuna saygılarımızla bildiririz.

Kayseri Barosu Başkanlığı Yönetim Kurulunu Temsilen Kayseri Barosu Başkanı Av. Cavit DURSUN”