Eylül ayının birinci ve ikinci haftalarında Kayseri Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı il merkezi ve ilçelerimizden öğretmenlerimizin katılımı ile “Çevre Konulu Eğiticinin Eğitimi Kursu” düzenlendi. Kayseri ile birlikte 81 il’de eş zamanlı olarak düzenlenen bu kurs, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre Kuruluşları Üst Kuruluşu olan ve kamu yararına çalışan dernek statüsü taşıyan ÇEKÜD işbirliği ile gerçekleştirildi.
Program, Çevre bilincinin geliştirilmesi için tahsil çağındaki çocuklarımıza, gençlerimize yönelik farkındalık, bilinçlendirme çalışmasını gerçekleştirebilmek için Eğiticinin Eğitimi için yapılmıştır.
Kursta tabii olarak Çeküd ile ilgili bilgilendirmelerde bulunuldu. Çeküd çeşitli bakanlıklar nezdinde, çevre duyarlılığı ile yapılmış, araştırma, inceleme ve raporlar ile etkinlikleri sebebiyle Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsüne kavuşmuş, Türkiye çapında 75 ilde ve 13 bölge ile yurt dışında teşkilatlanabilmiş, gönüllü sayısı 30.000’i aşan ve Doğa-İnsan arasında bozulan uyum ve dengenin yeniden kurulmasına çalışan uluslararası düzeyde etkin bir kurum olmayı ve bunun için de Kritik Analitik Düşünce yapısında, yüksek çevre ve ahlak bilincine sahip bir toplum yapısı oluşumuna katkıda bulunmayı amaçlayan bir dernek. Kursa, Kayserimizde Çeküd’ün alt kuruluşu olarak Kayseri Eğitim Kültür, Ahlak ve Çevre Derneği lojistik destek sağladı.
Çevre, İnsanlar ve diğer varlıkların yaşamları boyunca yaşamsal faaliyet ve ilişkilerini sürdürdükleri, etkileşim içinde bulundukları fiziksel, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tarif edilmektedir.
Bir müslüman olarak, çeşitli sorumluluklarımız, borçlarımız, ödevlerimiz, görevlerimiz var: Eşimizi, çoluk-çocuğumuzu, ana-baba ve akrabalarımızı, maiyet ve astlarımızı, kavim, kabile ve milletimizi, mensup olduğumuz mübarek ümmetimizi korumak ve kollamakla görevliyiz; hatta bize emanet olarak verilmiş olan kendi vücud ve bedenimize karşı da görevler ve sorumluluklarla yükümlü bulunuyoruz: Onu hor kullanamayız, yıpratamayız, tahrip edemeyiz; sağlık ve sağlamlığını sağlamak zorundayız; sigara içmek vebal, içki içmek günah, intihar etmek haramdır....
Bunun gibi çevremizdeki doğaya, havaya, suya, toprağa, ağaca, çiçeğe, yapıya, anıta, kıra, köye, kente, tarlaya, bahçeye, yola, dağa, denize karşı da nice borçlarımız, ödevlerimiz, sorumluluklarımız bulunuyor; çünkü bunlardan istifade ediyoruz, bunlar sayesinde sağlıkla yaşıyoruz, bunlara karşı vefalı olmalıyız, müteşekkir olmalıyız, aldığımız kadar vermeli, yararlandığımız kadar onlara yarar sağlamalıyız. Onları ecdadımızdan aldığımız kadar güzel korumalı, torunlarımıza daha da gelişmiş ve güzelleşmiş bir şekilde devretmeliyiz. Aslında bu İslâm ahlâkı’dır, tasavvuf adabıdır.
Müslümanlar olarak doğa, çevre, tarih ve kültür değerlerimizi korumak ve geliştirmek konusunda çok duyarlı sivil toplum kuruluşları tesis edebilmeli, her şehir, kasaba, köy ve mahallede böyle dernekleri kurmalı, çok canlı bir şekilde çalıştırmalı ve elle tutulur sonuçlar almağa gayret etmeliyiz. Hedefimiz tertemiz sular; yemyeşil ormanlar; tarih değerleri çok iyi korunmuş mekânlar; çok sağlıklı, gürbüz, şen, kuvvetli, ahlâklı, nesiller; şuurlu, bilgili, görgülü, zevkli, şevkli, ârif, zarîf şahsiyetler oluşturmak ve yetiştirmek olmalı!
Böylece, şanlı tarihimiz ve emsalsiz medeniyetimize lâyık yepyeni, pırıl pırıl, sapsağlam, tertemiz, dipdiri, düzenli, güçlü, mutlu, zengin, itibarlı, imanlı, imrenilen, özenilen, beğenilen muhteşem bir Türkiye’ye kavuşabiliriz Allah’ın izni ile.
Çevre sorunlarının ortaya çıkması, bu sorunların çözümü ve önlenmesi için tedbirleri almayı da gerekli kılmıştır. Doğanın korunması için ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler, ilke ve kurallar konulmaya başlamış ve “Çevre Hukuku” olarak adlandırabileceğimiz bir hukuk dalı ortaya çıkmıştır. Maalesef, hukuki düzenlemeler çevreyi korumaya yetmemektedir. Hukuk, bir sorun ortaya çıktıktan sonra devreye girmekte ve bu husus ceza kanununda yer almamış ise, cezalandırılması mümkün olmamaktadır.
Bu sebeple, çevrenin korunması için ahlaken donanımlı bireyler yetiştirilmedikçe, çevrenin insanda ahlaki bir değer olarak yer etmesi sağlanmadıkça, hukukun öngördüğü yaptırımı göze alan, ya da mevzuattaki boşluğu yakalayan ya da an itibariyle hukukun tespit edemediği insan, çevreye zarar vermeye devam etmektedir.
Ahlaktan yoksun modern ceza anlayışı, özellikle çevrenin korunması için son derece yetersiz kalmaktadır. Hukuk kurallarıyla korunmaya çalışılan çevre; hukuk kuralı, ahlak unsuru içermediği müddetçe materyalizmin yeni bir faaliyet sahası olmaktan öteye geçemeyecektir. Çevre hukuku, oluşan yeni durumlar ve koyduğu ilke ve kuralları bir şekilde dolananlar için yeni çareleri ve kriterleri iş işten geçtikten sonra düşünmeye başlayadursun, ahlak; insanlık tarihiyle birlikte var olan ilke ve değerlere dönüş beklemektedir. Çevre sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaları sadece teknolojik ve hukuki çözümler aramanın yanısıra, toplumların inanç ve düşüncelerini de dikkate almalı, bu doğrultuda çevre sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapılmalı ve projeler geliştirilmelidir. Çevre sorunlarını çözmek için öncelikle insanımıza, manevi ve vicdani sorumluluk bilinci, dünya ve ahiret dengesini kurması gerektiği ve ebedi hayat inancı, yani kişisel çıkarlarıyla ve maddi değerlerini mutlaka manevi değerlerle bütünleştirmesi gerektiği bilinci verilmelidir.
Bu sebeple, önce insanın kendisini temizlemesi ve düzeltmesi gerekmektedir. İnsan temizlenmeden hiçbir şey düzelmek ve bu sebeple insan önce işe kendisinden başlamalı ve çevresini de etkilemelidir.
Bu ana düşünce ekseninde düzenlenen programla inşaallah öğretmenlerimizin kalplerine ve akıllarına düşen bu kıvılcım, harlanır ve bunun sıcaklığını öğrencilerine aktarırlar diye ümit etmekteyim.
Yüce Allah (c.c.) farkında olmadığımız nimetlerin ki içinde bulunduğumuz, yaşadığımız fiziksel, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamların farkına varabilmeyi ve en temiz ve saf hali ile sürdürebilmeyi, bu amaçla faaliyet ve çabalarda bulunabilmeyi hepimize nasib etsin.