SAMİ DAYANGAÇ


CEMİL BABA

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Asıl adı Cemal Kazan'dır. Ancak O, ‘Cemil Baba’ olarak tanınmıştır. Cemil Baba 1912 yılında Kayseri'nin Deliklitaş Mahallesi’nde doğmuş, daha sonra Talas'a yerleşmiştir. 1982'de de burada vefat etmiştir.

Halk arasında ‘Hacı Cemil, Mavi Boncuklu Cemil Baba, Boyacı Cemil’ gibi adlarla anılan Cemil Baba evlenmemiştir. Ölesiye kadar sırtında bir boya sandığı ile dolaşmış ve çevresinde kerametleriyle tanınmıştır. Kendisine yakınlık gösteren insanlara mutlaka bir şeyler veren Cemil Baba, nasihat etmekten de geri durmamıştır. İşte onun çevresindekilere söylediği sözlerden bazıları:

''Beni benden alıp kendisine bağlayandan başkasına bağlanamam. Öyle aşık ol ki, aşıklar sana aşık olsun.''

“Zamane insanlarını cehenneme götürecek iki önemli şey var: Birisi söz söylemek. Öbürü ise yemek yemekte ihtiyat göstermemek.”

“Bizim yakınlığımız iman yakınlığıdır. Şunun bunun yakınlık dediği sadece uzaklıktır. Bu yola girenler için tek yakınlık vardır, iman yakınlığı. Bizim sabunumuz Tevhid’dir.”

Kayseri’nin gönül insanı Cemil Baba merhum, sabahları çarşıyı boydan boya gezermiş. Esnaflar ona saygı ve sevgi gösterirler, izzet ikramda bulunurlar, bu konuda da birbirleriyle yarışırlarmış. O sırada çarşıya yeni bir esnaf gelmiş. Cemil Baba’ya esnafın bu ilgisini yadırgamış. Cemil Baba’nın kılık kıyafetine bakmış, beğenmemiş.” Kirlide keramet mi olur” demiş. Yüzünü başka tarafa çevirip Cemil Baba’yı görmezlikten gelmiş:

- Şu kirliye herkes Cemil Baba deyip ayağa kalkıyor, diye de esnafı ayıplamış. O gece adam rüya görmüş. Rüyada dört kişi adamı tuttukları gibi, bir Camiikebir’in minaresine, bir Kurşunlu’nun minaresine, bir Bürüngüz Camii’nin minaresine çıkarmışlar ve “Atalım mı aşağı” diye de adamı minareden sallandırıyorlarmış. Adam sabaha kadar ölüm kalım mücadelesi vermiş. Korkudan ölecekmiş neredeyse. Sabahleyin kan ter içinde uyanmış, güç bela dükkanını açmış. Bakmış, karşıdan Cemil Baba geliyor. Hemen koşup sarılmış:

- Buyur baba bir çay, bir soğukluk ikram edeyim. Cemil Baba, adamın yüzüne bakmadan:

- Minareyi görmeseydin, aklın başına gelmezdi le? , demiş.

İnsanoğlu meleklerden çok üstün bir varlıktır. Ona bu üstünlüğü Nefs bahşediyor. Meleklerde bu yoktur. Fakat bu insanı bulmak zordur. Nerede o eli öpülesi insan? Malınız-mülkünüz sizi gurura düşürmesin ki, onda dünyalık korkusu vardır. Kainatı hükmü altında bulunduran Allah, bu eseriyle gururlanmazken, insana ne oluyor da küçük eserleriyle gururlanıyor?

Ömrü boyunca münzevi bir hayat yaşadı. 1982’de öldüğünde 70 yaşındaydı. Talas Mezarlığı’na defnedildi. Sevenleri daha sonra mezarının üzerine kubbesi olmayan küçük bir türbe yaptırdılar.

O kimilerinin gözünde deli, kimilerinin gözünde mecnun, kimilerinin gözünde de bir veli idi. Ve o    Kayserililerin Cemil Emmisi’ydi. Ama kim hangi gözle bakarsa baksın, tüm şehir halkı ona hürmette, asla bir kusur işlemezdi.

Yaz ve kış, kuşağına bir iple bağladığı, kalın çuha şalvarını ve eski gömleğini giyerdi. Omzundan indirmediği, küçük boya sandığı ile kâh mahalle aralarında, kâh çarşı aralarında dolanırken görülürdü.

Güçlü, kuvvetli bir yapısı olmasına rağmen, sürekli dalgın ve tefekkür halindeydi.

Kayseri’nin, bir evladı olan Cemil Emmi, hiç evlenmemişti. Talas’ta, yaşlı annesiyle otururdu.

Genellikle, Talas’tan Kayseri’ye yaya gelir ve Cuma namazlarını, merkez camilerinde kılardı. Cemil Emmi’yi fark edenler, hemen etrafına dolarlar, onun hayır duasını almaya gayret gösterirlerdi. Ona yaklaşmayı başaranlar, kendi halleriyle ilgili, sorular sorardı.

Cemil Emmi, bu insanlarla konuşur ve cebinden hiç eksik etmediği, ince tel yüzüğü ve mavi boncuğu vererek, hediyeleşmek olgusuna katkı yapardı.

 

Halk bazen zatını ‘Mavi boncuklu Cemil Baba’ diye de anardı.

Cemil Emmi, asla kimseden bir şey talep etmezdi.

Sadece, özel dostlarının mekânlarına uğradıkça, onların ayakkabılarını boyar ve bu şekilde kazandığı paraları, ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.

Cemil Emmi, şehir halkının gözünde ermiş bir veli idi. Onun gıyabında, pek çok rivayetler anlatılırdı.

Çoğu insan, onu aynı anda, hem Kayseri’de ve hem de Kâbe’de gördüklerini söylemişlerdir.

Çok insanın Cemil Emmi ile ilgili şaşırtıcı ve hürmet uyarıcı oldukça ilginç hatıraları vardır. Bir Allah dostu olan Cemil Emmi vefatından bir gün önce,” Hakkınızı helal edin, biz artık buralarda durucu değiliz” diyerek, bir nevi vedalaşmış.

Cemil Emmi’yi vefatından tam üç yıl sonra, bir dostu onu rüyasında görür. O dostuna der ki; “Ben iyiyim, ama mezarıma su giriyor.” diyor. Bunun üzerine, ertesi gün hemen Cemil Emmi’nin, mezarını açarlar ve görürler ki; Cemil Emmi’nin kefeni, hala çürümemiş ve tenini sararmamış olarak bulurlar. Mezarın baş tarafından, su girdiğini fark ederler.

Hemen mezarı tamir ederek, bir türbe ilave ederler.

Rahmetlik Cemil Emmi boya sandığı sırtında, Talas’tan şehir istikametine doğru gelirken, belediye otobüs şoförü onu fark eder, fakat aracı durdurmaz ve yoluna devam eder. Şoför şehre geldiğinde bir bakar ki, Cemil Emmi durakta oturuyor görür. Şoför şaşırır ve Cemil Emmi gülümseyerek; “Sen arabana almadın ya, bak Allah getirdi beni” der.

Kayseri’nin zenginlerinden birisi, Cemil Emmi’ye bir elbise diktirip hediye eder. Cemil Emmi, elbiseyi alır ve bu yeni elbisenin kolunu, sırtını ve omuzlarını yırtarak söker. Sonra da bir çuvaldıza geçirdiği kalın bir iplikle, söktüğü yerleri alel-usul yeniden diker. Bu durumu şaşkınlıkla seyredenlere, Cemil Emmi; “Ne güzel oldu değil mi? Aşkın iğnesiyle dikilen böyle güzel olur” der.

Yine bir gün, Cemil Emmi’nin kıldığı namazlarda, hangi dua ve ayetleri okuduğunu merak eden bir kişi, sürekli Cemil Emmi’yi takip eder ve bir punduna getirerek yanında namaza durur. Kulağı Cemil Emmi’dedir.

Cemil Emmi Sürekli “Allah, Allah, Allah” diyerek namazını bitirir. İki rekât boyunca ağzından başka bir kelam çıkmaz.

Nihayet Cemil Emmi doğrulur ve yanındakilere şöyle der: “Keramet bekleme, keramet bekleme. Allah’tan büyük ayet, Allah adından büyük dua mı vardır” der. Cenab-ı Hak rahmet eylesin ve şefaatini nasip etsin...