VELİ ALTINKAYA


BÜROKRAT VE GÖREVDEN ALMA

BÜROKRAT VE GÖREVDEN ALMA


17 Aralık’tan sonra epeyce kesim tedirgin oldu. Operasyonun siyasi ayağı bir yana, “paralel devlet”  iddialarından sonra şimdi de, bürokraside ciddi manada tedirginlik var.

“Hizmet Hareketi” denilen Cemaate intisap etmiş, uzaktan uzağa gönül vermiş milyonlarca insan var. Bunların binlercesinin de kamu görevi yaptığı, hatta önemli-hassas görevlerde bulunması doğal.

 Cemaat mensuplarından varsayalım ki kamuda yüz isim “koltuk” işgal etmişse, eminim bunların yüzde 80’i 11 yıllık AK Parti iktidarı döneminde bu görevlere gelmiştir.

Bir kamu görevlisi, hangi mezhebe, meşrebe, tarikata, cemaate, örgüte, fraksiyona mensup olursa olsun, işini yaparken hukukun içinde kalıyorsa, bağlı olduğu amirlerinin talimatları doğrultusunda hareket ediyorsa  onun asla tedirgin edilmemesi gerekir.

Malum, Sayın Cumhurbaşkanı da 17 Aralık’la ilgili yaptığı ilk değerlendirmede bunun altını çizdi. Yeterki o kamu görevlisi mezhebi, meşrebi, tarikatı, cemaati merkezli hareket etmesin ve devlete-millete hizmete memur kılındığını bilsin...

Bugünlerde bürokraside geniş kapsamlı operasyonların yapılacağı söyleniyor. Bunun yarattığı ciddi tedirginlikler var.  Mesela, sosyal medyada 20 vali, 40 emniyet müdürünün değişeceği ifade ediliyor.

Elbette devleti yönetenler, hükümetler, yani yüretme organı bürokrasi noktasında istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Ama, bu işi yaparken liyakatı, insaf ölçüsünü de elden bırakmamak gerek.

Varsayalım 20 vali, 40 emniyet müdürü değişti. Değişebilir. Daha 5-6 ay önce iki ayrı kararname ile 30’a yakın vali yer değiştirmedi mi? Devlet gerek gördüğü zaman bunu yapar...

Valileri, emniyet müdürlerini değiştirelim; tamam; aceba aldıklarımızın yerine koyacağımız, daha liyakatlı isimler var mı? ”Kaliteli, kalifiye, liyakatlı vs. isim noktasında devlet eğer bol rezerve sahipse (sanmıyorum ya) mesele yok.”

Bakanların değişmesi ile birlikte özellikle üst yönetimlerde değişikliğin olması doğal. Aynı partiye mensup bakanların farklı isimlerle ve farklı politikalarla hizmet ettiklerini gördük. 4 bakan değiştiren milli eğitimde bunu gördük.

Operasyonun merkezinde daha çok iki bakanlık var. İçişleri ve Adalet... Buralarda da görev değişikliği oldu. Adalette yargı mensuplarının nasıl değiştirileceği belli. Adalet Bakanı yargıç ve savcılara dair  her istediğini her zaman yapamaz. Ama İçişleri öyle değil.

Yeni Bakan Efkan Ala “teşkilatın” içinden geldiği için belli ki yakın çalışma arkadaşlarını değiştirecek. 5 kadar valiyle ilgili bir süredir sıkıntı olduğu biliniyor. Başbakanlık Müsteşarlığı da boşaldı. Şu anda Bakanlıkta sessiz bir çalışmanın olduğu malum. Ama, henüz Bakanlar Kurulu’nun gündemine gelen bir konu yok...

Efkan Ala, Başbakanlık Müsteşarı iken de ne kadar vali, emniyet müdürü, hatta kaymakam atanmışsa emin olun Başbakan adına tahmin ettiğimizin ötesinde  etkili isim olmuştur.

Şimdilerde üst düzeyde 2 bin kadar isme yönelik değişiklikler yapılacağı söyleniyor. Bu isimler  Başbakanın ifade ettiği “paralel devlet” yapılanması içindeyse, Cumhurbaşkanının söylediği gibi devletin milletin memuru olmayıp da, cemaatin, tarikatın, mezhebin, meşrebin memuru oluyorsa, 2 bin kişi değil, 20 bin kişiyi de değiştirelim.

Ama, bunun kıstasını, mihenk taşını iyi ortaya koymamız lazım.

 Kayseri’den örnek verelim. Kayseri’de yöneticilerini “Hizmet Hareketi” içinde olduğunu bildiğimiz onlarca STK, meslek örgütü, eğitim kuruluşu, hatta büyük işletmeler var... Kayseri’ de herhangi bir bürokrat bu kuruluşların kamuya açık organizasyonlarına katılmışsa, hatta nezaketen bir şilt almışsa o bürokrata “Bu da parelel devletçi” mi diyeceğiz?..

Daha açık yazayım mı?.

GESİAD’ın, Melikşah Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nin, Kılıçaslan Eğitim Kurumları’ nın, Kimse Yok Mu Derneği’nin  ve Kayseri’nin lokomotifi bir sanayi kuruluşumuzun başkan ve yöneticilerinin  “Hizmet Hareketi”ne yakın olduğunu biliyoruz.

Bunların organizasyonlarına davetli olduğu için katılıp da konuşma yapan, hatta nezaketen şilt alan bürokratlar ne olacak şimdi?..

Tamamına ”Sizi gidi paralel devletçiler “ mi diyeceğiz.

Biz meslek olarak kamu görevi yaparız; ama, fiilen  kamu görevlisi değiliz; geçtiğimiz yıl “Hizmet Hareketi” nin kontrolündeki iki okulda konferans verdim, sağolsun nezaketen şilt verdiler. Şimdi ben kamu görevlisi olsaydım yanacak mıydım?...

 Devlet dediğiniz sosyal organizasyonlar, insanlar eliyle hizmet verir ve var olurlar.

Çizginin dışına çıkan, moda deyimle “gücünü anayasadan almayan”  görevi oluşturan, yetki kullanan kim varsa , bunlarla ilgili değişiklik her zaman gereklidir. Hatta  onları bir koltuktan alıp, diğer koltuğa oturtmakta doğru değil... Kulağından tutup devletten tamamen atacaksınız. Gitsin rızkını serbest piyasada arasın.

Ama, yazının başına dönerek söylüyorum; hangi inançtan olursa olsun, görevini bihakkın  yapanı  tedirgin etmemek de gerek. Bu kez kaş yapıyorum, derken göz çıkartabiliriz.

Bazı kamu görevlilerinin  kendisine yol-yer açma adına, yıllardır omuz omuza çalıştığı insanlar içinde “üretme iddialar” icat ettiğini  çok gördük. Etkili ve yetkili makamda oturanların bunlara karşı da dikkatli olmaları gerekmez mi?.

Son cümle: Ne

yapıyorsak, hukuku

ve vicdanı elden

bırakmamamız icap eder.