ASIM CENGİZ GÜR


BİZİ DOYUR, BİZİ GİYDİR, BİZİ AFFET RABBİMİZ!2

BİZİ DOYUR, BİZİ GİYDİR, BİZİ AFFET RABBİMİZ!2


(Allah O’ndan razı olsun) İmam Müslim ibn-i Kuteybe`nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudsî’nin devamında :
"Allah-u Teàlâ Hazretleri şöyle buyurdu :
"Eğer sizin evvelkileriniz ve sonrakileriniz, yâni bütün insanlar ve cinler hepsi geniş bir alanda toplansalar ve herbirisi isteğini istese,” `Yâ Rabbi bana şunu ver, şunu ver, şunu ver... Köşkler isterim, paralar isterim, sıhhat isterim, huzur isterim..." vs. aklına ne gelirse hepsini isteseler; “ben de bütün hepsinin istediğini o anda versem, bu benim hazinelerimden”, benim indimdeki güzelliklerden, nimetlerden “bir şey eksiltmez. Ancak bir iğne bir denize daldırılsa çıksa, iğnenin üstündeki ıslaklık denizden ne kadar su eksiltir”; çok az bir şey, bahis konusu edilemeyecek kadar az bir şey... İşte Allah bütün insanlara, istedikleri şeylerin hepsini verse, Allah-u Teàlâ Hazretleri`nin elindeki, mülkündeki, hazinelerindeki nimetlerden ancak bu kadar bir şeydir bunlar..."
Yâni lütfu ne kadar çok, hazineleri ne kadar geniş, deryalar gibi, ancak o deryaya bir iğne sokulmuş da üstü biraz ıslanmış kadardır verilen nimetler... Hattâ verilenler değil akılda olanlar, istenenlerin hepsi Allah`ın lütfunun yanında o kadardır işte...
Bundan neyi anlıyoruz?.. Allah`ın hazinelerinin ne kadar zengin olduğunu, mülkünün ne kadar geniş olduğunu, nimetlerinin ne kadar çok olduğunu anlıyoruz.
Allah-u Teàlâ Hazretleri kullara istediklerini ihsan ediyor, eğer vermiyorsa da imtihan olduğu için, dünya imtihanı dolayısıyla vermiyor. Yoksa hepsini verse bile mülkünden bir şey eksilmez. Dilediğine de verir ama hepsinin hikmeti var, ilâhi hikmettten dolayı oluyor. O bakımdan bunları bilmeliyiz. Allah`ın hazinelerinin sonsuzluğunu bilip, Allah`ın lütfuna tàlib olmalıyız.
Bu hadisi kudsînin sonunda da Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
"Ey benim kullarım, sizin bu işlediğiniz amelleri ben kaydediyorum." Hayır işlemişsiniz, şer işlemişsiniz, zekât vermişsiniz, namaz kılmışsınız, içki içmişsiniz, hırsızlık yapmışsınız, rüşvet almış vermişsiniz; ne yapmışsanız ben sizin bu amellerinizi yazdırıyorum, tesbit ettiriyorum, muhafaza ediyorum. Bunlar bir yerde hesabı sorulmak üzere kaydediliyor.
"Sonra ben bu amellerinizin karşılığını size göstereceğim.” Bu yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz. Ne yapmışsanız onun karşılığını vereceğim. O karşılık, iyi şey yapmışsanız mükâfat, kötü şey yapmışsanız, ceza... Onu vereceğim.
“O halde benden dünyada ahirette bir hayır bir gören kimse, bir hayırla karşılaşan kimse hamd etsin”, `Elhamdü lillâh, çok şükür yâ Rabbi!` desin. “Amma bir hayra erememiş de cezaya çarpılmış, mahvolmuş, kahrolmuşsa, kimseyi kınamasın, ancak kendisini kınasın!"
Neden kendisini kınayacak, kimseye suç atmayacak? Çünkü kendisi dünyada serbest idi. İsteseydi salih bir kul olurdu, takvâ ehli bir kul olurdu. İstemedi, çeşitli sebeplerden şaşırdı, sapıttı, şeytana uydu, nefsine uydu, yanlış düşündü, yanlış işler yaptı; kendi saçını başını yolsun, kendi bağrını yırtsın, tırnaklarıyla yüzünü tırmıklasın, ağlasın, feryad ettin, kendi başını taştan taşa çalsın... Neden?.. Kendisi yaptı, ettiğini buldu, başka bir şey yok.
Allah-u Teàlâ Hazretleri hadis-i kudsîlerle, peygamberlerle, indirmiş olduğu mukaddes kitaplarla hesap olduğunu, ahiret olduğunu, bu dünyada edilenlerin karşılığının bir gün verileceğini ihbar edip, ihtar edip duruyor.
Aslında Rabbimizin bu son cümlesini ser levha yapıp, her an göreceğimiz şekilde assak yeridir.,
Kıymetli okuyucularımız!
Kendimizi kontrol edelim, aklımızı kullanalım, ahireti kaybetmemeğe çalışalım! Alemlerin Rabbinin rızasını kazanmağa gayret edelim! Allah`ın rızasının olmadığı yerden, işten, yoldan, düşünceden, fikirden, inançtan, her şeyden uzaklaşalım! Allah`ın rızası olan şeyi arayıp bulalım! Çünkü en önemli mesele budur.
Düşünün ki, insanlar faydalar elde etmek için, geçimini sağlamak için, kazanç bulmak için türlü meşakkatlere zorluklara katlanıyorlar. Yerin metrelerce altını kazıyorlar, saatlerce gün yüzü görmüyorlar. Gökyüzüne, uzaya göndermek üzere cihazlar, aletler, makineler geliştiriyorlar. Aya, diğer gezegenlere ulaşmak için çabalıyorlar. Hepsini bir menfaat elde etmek için yapıyorlar. Hiçbir şey yapmayanımız, karşımızdakini nasıl etkiler de çok çaba sarfetmeden onun sırtından geçinirim diye düşünüyor, planlar, senaryolar yazıyor, bunun için çabalıyoruz.
Bir an durup düşünmemiz gerekmez mi? “Ben neyim?”, “Yaradılış gayem nedir?”, “Nereden gelip, nereye gidiyoruz?”, “Bu yaşamımızda ve asıl yurdumuzda nasıl yaşamamız gerekiyor?”, “Selamette ve saadette olmak için neler yapmalıyım?”, “Görevlerim ve sorumlulukların nelerdir”, “Bu hayatın anlamı nedir?”, “Yaradan benden ne istiyor” ve benzeri soruları sıkça sormamız gerekmiyor mu?
Bu sorular bizi asıl menfaatimizin, en büyük kazancımızın ahiretimizi, ebedi saadetimizi kazanmak olduğunun şuuruna erdirmesi lazım. Hepimizin sahibinin bizlere bildirdiği sınırları aşmaksızın, koyduğu kurallara uygun bir yaşamı sürmemiz konusunda azimli ve sabırlı olmamız lazım. Yanlış yol ve işlerden uzak kalmamız lazım. Çünkü başka çare yok.
Yüce Allah’a sonsuz hamd olsun ki, diğer birçok insanlardan farklı olarak, Müslümanların arasında doğduk. Her türlü eksik bilgimizi tamamlayabilecek imkanlara sahibiz. Yüce Allah (c.c.), eğer bildiklerimizle amel etmeye gayret eder isek, bilmediklerimizi de öğreteceğini ve hayra kurtuluşa kapılar açacağını bize müjdeliyor. Allah (c.c.) vaadinden dönmez.
Allah-u Tealâ Hazretleri okuduklarımızı, duyduklarımızı anlamak, anladıklarımızı uygulamak, rızasına bulmak ve iki cihan saadetine ermek nimetine cümlemizi erdirsin... Şaşıranlarımızı doğru yola sevk eylesin... Gözü kapalı olanlarımızın gözlerini açsın, gönülleri paslı olanlarımızın gönüllerinin pasını silsin...
Cümlemize hakkı hak olarak görüp uymayı, bâtılı bâtıl olarak görüp bâtıldan korunmayı, yanlıştan dönmeyi, tevbekâr olmayı, rızasını kazanıp iki cihan saadetine ermeyi, cennetiyle cemâliyle müşerref olmayı nasib eylesin.




Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dilinde bir dua:
“Allahım!
Senden bugünün hayrını, fethini, nurunu, bereketini ve hidayetini istiyorum!”