ASIM CENGİZ GÜR


BİZİ DOYUR, BİZİ GİYDİR, BİZİ AFFET RABBİMİZ!

BİZİ DOYUR, BİZİ GİYDİR, BİZİ AFFET RABBİMİZ!


(Allah O’ndan razı olsun) İmam Müslim ibn-i Kuteybe`nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudsî’nin devamında :
"Allah-u Teàlâ Hazretleri şöyle buyurdu :
‘Ey benim kullarım!
Hepiniz açsınız, benim doyurduklarım müstesnâ. Benden nimet isteyin, doyurulmak isteyin; sizi doyurayım.
Hepiniz çıplaksınız, ancak benim giyindirdiklerim müstesnâ. Benden giyinmek, örtünmek, elbise sahibi olmak isteyin, sizi giydireyim."
Bu iki cümleden anlıyoruz ki, nimeti veren Allah. Elmayı, buğdayı, tahılı, meyveyi, sebzeyi, nimetleri, suları veren Allah. Herkes Allah`a muhtaç. Allah`tan, "Yâ Rabbi, bereket ver, nimet ver!" diye isteyeceğiz, Allah ihsân edecek. Gökten yağmur yağdıracak, yerden bitki bitirecek, kullarını nimetlendirecek, doyuracak. Herkes yeme bakımından, giyim bakımından, hayatın her şeyinde Allah-u Teàlâ Hazretleri`ne muhtaç...
Onun için bu hadisi kutsî’de giyinmeyi de buyuruyor Allah-u Teàlâ Hazretleri... "Hepiniz çıplaksınız, benim giydirdikleri müstesnâ, örttüklerim müstesnâ... Giyinmeyi isteyin de giydireyim!" Bu çıplaklık, maddeten insanın üstüne giyecek bir şey bulamaması da olabilir; mânevî bakımdan da çırılçıplak, hiç bir koruyucusu olmadan, ayıplı bir vaziyette ortada olmak da olabilir. Çünkü Kur`an-ı Kerim`de:
"Takvâ elbisesi daha hayırlıdır." buyruluyor. İnsanların takvâ sahibi olması, mânevî bakımdan güzel elbiseler giyip de örtünmesi gibi, çıplaklığını kapatması, avretini örtmesi gibi oluyor.
O bakımdan hadisi kutsîdeki bu sözler mânevî mânâya da alınabilir, hakîkî mânâsına da alınabilir. Çünkü Asya`da, Afrika`da, fakir ülkelerde, böyle giyim imkânlarından bile mahrum, aç ve açık, çıplak, baş açık, yalın ayak nasıl gezdiklerini görüyoruz. Allah nimet versin diye isteyecek, Allah`tan bereket isteyecek, yardım isteyecek; Allah ihsan ediyor. Yâni isteyenlere Allah veriyor, sebeplerini ihsan edip yemeyi, içmeyi, rahat yaşamı sağlıyor.
Bundan sonraki cümle:
"Ey kullarım, siz gece gündüz hatalar işliyorsunuz. Ben bütün günahları bağışlarım. Benden affedilmenizi, mağfiret olunmanızı taleb edin, ben de sizi afv ü mağfiret edeyim."
İnsanoğlu Allah`a güzel kulluk etmekle vazifeli, hayata onun için gönderilmiş, hayat bir imtihan... Ama çoğuğumuz hata ediyoruz. Müslüman olan da, müslüman olmayan da çeşit çeşit yönden hatalar işliyorlar. Beşerî münasebetleri sağımızı solumuzu kırıyor, ticaretde hatalı işler yapabiliyor, aile hayatımızda kusurlarımız olabiliyor. Müslümanı da, gayrimüslimi de böyle, maalesef.
Bir müslüman hatâ işlerse ne olacak?.. Allah-u Teàlâ Hazretleri`nden affını isteyecek.
Gece gündüz işleri isyan kamu,
Korkaram ki yerleri ola tamu...
diye, Mevlid-i şerifin yazarı merhum Süleyman Çelebi Hazretlerinin söylediği gibi, gece gündüz hata ederiz. Geceleyin türlü türlü hatalar, eğlenceler, zevkler, gafletler, cahillikler... Gündüzleyin türlü türlü başka hatalar, yalanlar, gıybetler, dedikodular, aldatmacalar... İnsanoğlunun işi bu... Ne yapmamız lâzım?.. Allah bizi mağfiret eylesin diye Allah`tan affımızı istememiz lâzım!.. Mağfiret etmezse, o işlediğimiz suçlardan dolayı büyük cezalara çarptırılabiliriz, Allah muhafaza.
Allah (c.c.) kendisini bize bildirirken, günahlarımı bağışlayabileceğini, affedebileceğini, kendisinin Rahman ve Rahim olduğunu bildiriyor. Bu sebeple biz de hatalarımızın muhasebesini yapmalı, Allah`tan bizi affetmesini, bağışlamasını daima istemeliyiz. Çünkü Allah (c.c.) mağfiret ederse, kurtuluruz. Mağfiret etmezse, bu biriken suçlardan dolayı Allah`ın kahrına gazabına uğrayıp, dünyada ahirette çok sıkıntılar çekeriz, Allah muhafaza. Allah emrediyor, "İsteyin, affederim!" buyuruyor.
Hadisî Kutsînin devamında Yüce Allah (c.c.):
"Ey kullarım! Siz bana bir zarar vermeye kàdir olamazsınız ki, beni zarar uğratasınız. Bir fayda sağlamağa muktedir değilsiniz ki, bir şeyiniz yok ki, bana bir menfaat sağlayasınız." buyuruyor.
Evet, Allah-u Teàlâ Hazretleri alemlerden müstağnîdir, mahlûkatından müstağnîdir, kimseye ihtiyacı yoktur, yaratan odur, veren odur. Kulların yaptıklarının hepsi kendisinedir. Yâni bir kul ibadet ediyor, bir kul hayır işliyor, bir kul sadaka veriyor, bir kul bir hayır eseri bina ediyor; bunların hepsinin faydası kendisinedir, Allah`a bir faydası yoktur.
Allah-u Teàlâ Hazretleri dilese, zâten her şeyi o tarzda yapar. Kulları serbest bırakıyor ki, hayır yapanlar mükâfatlansın, yapmayanlardan farkı belli olsun diye... Yoksa bizim yaptığımız şeylerin Allah`a bir zarar vermesi veya fayda vermesi bahis konusu değildir. Yâni bütün kâfirler kâfirlik yapıyorlar, Allah`a bir zarar veremezler. Bütün müslümanlar ibadet ediyor, Allah`a bir fayda sağlayamazlar. Çünkü her şeyi yaratan o, o ibadetlerden hasıl olacak faydaları da yaratan o... İbadetleri yapmaya kudreti de yaratan Allah...
Yine bu cümlelerin devamı olarak, fayda ve zarar vermenin olmadığını belirten bir ifade:
"Ey benim kullarım, sizin evveliniz ahiriniz, öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve cinler, yâni biz âdemoğulları ve görünmeyen cinlerin hepsinin gönlü en takvâ sahibi adamın gönlü gibi olsa, içleri tertemiz olsa, hepsi Allah`a güzel ibadet etse; bu benim egemenliğimi, saltanatımı, mülkümü, şanımı arttırmaz, bir şey ilâve etmez.
Bütün insanlar ve cinler, bütün evvelkiler, sonrakilar hepsi en kötü adamın kalbi durumunda olsa, içi kapkara, hali çok fena ve her türlü kötülüğü yapan insanlar olsa, bunlar da mülkümde bir zarar, bir eksilme yapamazlar."
Yâni Allah`a fayda ve zarar dokunduramazlar, kendilerine zarar olur. İyilik yapanlar faydalarını kendileri bulurlar, kötülük yapanlar zararı kendileri görür. Çünkü Allah dilerse bir anda durdurur, dilerse her şeyi tersine çevirir. Suçluyu dilerse cezalandırır, alemlerin sahibidir. Yüce Allah (c.c.) bu hadisi kutsî’de bize bunları bildirmiş oldu.
Yüce Allah (c.c.), bizleri dünyada ve ahirette mutlu kılmak için bildirdiği emir ve yasaklara harfiyyen uyabilmeyi ve yüzü ak alnı açık bir halde huzuruna varabilmeyi, hata, kusur ve günahlarımızın affına vesile çaba ve çalışmalar içinde bulunabilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dilinde bir dua:
“Kendinden başka ilah olmayan Yüce Allahım!
Ben sana dayandım, sana güvendim. Sen bana yetersin.
Sen büyük Arş’ın sahibisin!”