VELİ ALTINKAYA


AT

Gündem - Veli Altınkaya


   Büyükşehir Belediyesi´nce çıkartılan ?Şehir Kültür Sanat? Dergisi´nde Kemal Gönen imzasını taşıyan yılkı atları ile ilgili güzel bir yazı yazılmış?  Yılkı atlarının fotoğraflarına dikkatli baktım. Hem de tek tek? Benim çocukluk yıllarımın en sadık arkadaşı, ?Hatın? benzeyen bir at yoktu? ?Hatın? bembeyazdı? Kar beyazı gibi? Maşallah Hacılar´ın yılkı atları besili; bizimki öylede değildi. Neredeyse  kaburgalarını sayıyordunuz Binboğa´dan döndüğünde?

   9 Aralık 2013´de  ?Yalak´tan Tanrı Dağları´na At? başlıklı bir yazı yazmışım... O yazının bazı bölümlerini aşağıya aldım. At sadık ve bizim ecdadımızın tarihinde  önemli  bir yere sahiptir.

?Şehir Kültür Sanat? Dergisi´ndeki yazının girişinde at´a sevdalı olan Üstad Necip Fazıl´ın bir tespiti de aktarılmış.

Demiş ki Üstad:

?Hayvan dünyasının ufku, yani en ileri unsuru, yani insana en yakın olanı da attır. Çünkü tıpkı insan gibi  ruhi bir hayata maliktir ve rüya görür. Hilkatin sırlarını kökünden kucaklayan  ve meçhuller aleminde  hayal yakıcı hakikatlere ulaşan  büyük idrak kahramanlığına göre at, demek ki, hayvanın bitip insanın başlamadığı noktadaki dasitani hüviyet??

   Sizi 9 Aralık 2013 tarihinde yazdığım ?Yalak?tan Tanrı Dağları´na At? başlıklı yazının bir bölümü ile baş başa bırakıyorum:

   ?At bizim kültürümüzde özel bir yere sahiptir. Yüzlerce yıl öncesinin uçağıdır at.  50 yıl öncesine kadar Anadolu´da kapısında at bağlı olan aileler varlıklı olarak kabul edilirdi...

Anadolu insanı şairin diliyle, ?Severim kır atı, bir de güzeli? diyecek kadar bağlıdır ata... At´a olan sevgisini eşine olan sevdasıyla adeta eş tutar. Sevincinde, hüznünde at vardır. Atı bir binek aracı olmaktan çok, bir yol arkadaşı olarak görür...? At´a ?Senfoni? yazarak onu ?insandaki maddi manevi fatihlik cehdini? resmeden bir kahramanlık sembolü olarak gösterir.

?At´a Senfoni? yazan Üstad, ?Dokuz yaşında ata bindim ve yalan olmasın bir daha inmedim? diyecektir...

Dokuz yaşında Binboğa dağlarının eteklerinde indiğim at´a,  42 yıl sonra, (Mayıs 2013 Kırgzistan) 51 yaşında Tanrı Dağları´nın eteklerinde binmiştim?

Bembeyaz bir kısrağımız vardı. Adını ?Hatın? koymuştu büyüklerim. Nazlımdı; uysaldı; asla isyankar değildi; sadıktı; sanki konuştuğunu duyar gibiydi; belli ki bundan dolayı ?hatın´ koymuşlardı adını... 3 yaşından itibaren binmeye başladım bu kısrağa... İlkbahar ve sonbahar arası ne zaman tarlaya gitsek atın üzerindeydim.

?Hatın?a çok üzülürdüm.  Her yıl ekim sonu gibi bizim evde hüzünlü bir merasim yaşanırdı. Çoğu zamanda  üzülmememiz için biz uyurken, gerçekleştirilirdi bu yolculuk? Rahmetli babam her sonbaharda atı ve tayını Binboğa´ya bırakır, nisan gibi gider getirirdi... Çocukluk yıllarımda soğuk ve karlı kış gecelerinde büyüklerimizi sohbet ortamında dinlerken, onların ?acaba atların başına bir iş geldi mi? Kurt dalmış olmasın?? dediklerini duyunca ?arkadaşım hatın? için çok üzülürdüm.

17 yavrusunu satmıştık ?Hatın?ın; sonra  rahmetli dedem onu da sattı... O gün çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Ne zaman bir at veya fotoğrafını görsem, aklıma hep  ?hatın? gelir...

Üstad´ın  ifadesinin tam tersi, 9 yaşına kadar sürekli bindiğim attan inince, Tanrı Dağları´na kadar bir daha ata binmedim.  Dönemin Talas Belediye Başkanı Rifat?Yıldırım´ın davetlisi olarak kardeş şehir Talas´ı ziyaret amaçlı gittiğim?Kırgızistan´da Tanrı Dağları´nın eteğindeki yemyeşil bir merada at´a bindiğimle, indiğim bir oldu...

Allah bilir ya muhtemel ki bu son binişim olacak...

Bugün Kayseri´de sayılarının 5´i geçtiğini bildiğim at çiftliklerinde ecdadımızın yol arkadaşı ve kahramanlığının en önemli argümanı olan bu nazlım ve sadık hayvanın adeta özgürlüğünün elinden alındığına inanıyorum.

Çiftliklerde mihmandar eşliğinde ata binen küçük çocukların heyecanını, birazcık yapmacık gibi görürken, henüz 6-7 yaşında iken Tufanbeyli karayolu üzerinde motorlu araçlarla yarıştırdığım atımı düşünüyorum... O yarış sonrasında yelelerinden tutar, boynunu okşar ve teşekkür ederdim. Onun da garip garip sesler çıkartarak  kafasını salladığını görünce, ?Teşekküre ne gerek, sen benim arkadaşımsın? dediğini duyar gibiydim...

İşte bunun için çocukluk yaşlarımda ekim hüzün ayıydı. Rahmetli dedeme, babama atı dağa bırakmamaları için yalvardığımda, ?Oğlum samanımız yeterli değil. Mevcut yem ve saman ancak küçük ve büyükbaş hayvanlara yeter? dediklerini hatırlıyorum.

 İyi de niye eşekleri değil de atı Binboğa´ya gönderiyorlardı... O sorunun cevabı da büyüklerimiz için hazırdı. At, soğuğa ve kurt saldırılarına karşı dayanabilirmiş. Eşek öyle değilmiş?

NOT: Yarın yazı yazamayacağım. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi´nde bugün yapılacak olan  ?Şehircilik Şurası?na katılmak üzere  Sayın Bakan Özhaseki´nin davetlisi olarak dün akşam Ankara´ya geldim. Akşam, Kayseri´deki meslektaşlarımızla Sayın Bakan´la sohbet ettik. Bakan´la sohbetimiz ve daha çok da ?Külliye? izlenimlerimi inşallah pazartesi günü paylaşacağım.

 Duanızı bekliyorum?