ASIM CENGİZ GÜR


ARKADAŞIN ÖNEMİ

ARKADAŞIN ÖNEMİ


Kur’an-ı Kerim’de; Yüce Rabbimizin kullarına dost olması, insanların Yüce Yaradan’ına dost olması; bunun yanında ise insanların şeytanı, şeytanın insanları dost edinmesi hususlarından bahsedilmektedir. Mü’minlerin şeytanı ve kafirleri dost edinmemeleri istenirken ve hesap gününde “ah keşke, o kişiyi dost edinmeseydim” diye feryat etmemesi için uyarılırken; Muttakilerin (Allah’ın emrine uygun olarak yaşayanların) ancak birbirlerine gerçek manada dost olacakları, diğer insanların ise kendilerini kurtarabilmek için ahirette birbirlerine düşman olacakları hatırlatılmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“İyi arkadaş ile kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” buyurmuşlar.

Bir başka hadis-i şeriflerinde de: Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu sebeple, her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin” buyurmuşlardır.

Arkadaş-dost seçiminde sadece maddi çıkarlar ve dünya menfeatleri ön plana getirilmemeli, dünyada sahip olunacak gerçek dost ve arkadaşların ahirette de birbirlerinin dostu ve yardımcısı olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.

İyi gününde kötü gününde, sevincinde hüznünde, bollukta darlıkta, yanıbaşında olacak birinin varlığı insana mutluluk verir. Bunun için insanın kendisi de bir gayret içinde olmalı ve bu arkadaşlarının, dostlarının sayısı arttırabilmelidir.

Mevlana Celaleddin-I Rumi hazretlerine müridleri :

“Efendim! Bu zamanda dost bulmak zor” demişler. Mevlana hazretleri de:

“Eğer siz, sizin yükünüzü çekecek, sıkıntılarınızı giderek birilerini arıyorsanız elbette zor. Ancak siz yüklerini çekeceğiniz, sıkıntılarını gidereceğiniz insanlar arıyorsanız çok miktarda var” buyurmuşlar.

Dost, insanı hep iyiliğe çağırır ve götürür. Mehmed Zahid Kotku (rh.a.): “Arkadaşlık, pekey demekle kâimdir. Hadi kalk gidelim dediğinde, nereye demek uygun değildir” buyurduklarında, bağlıları: Efendim bizi nereye çağırdığını bilmeden nasıl icabet ederiz” diye cevap verince, Mehmed Zahid efendi (rh.a.) hayretle “Kişinin dostu, onu kötü bir yere davet etmez, götürmez” buyurmuşlar.

Dost odur ki, hem hayra davet eder, hayra götürür, hem de hedefe yürürken yolda yardımcısı olur. Mesnevi’de şöyle bir hikaye analatılmaktadır:

“Bir gün Mecnun, Leyla’nın köyüne varmak için bir deveye bindi, yol almaya başladı. Bütün derdi bir an önce Leyla’nın köyüne varmaktı.

Mecnun’un derdi buydu ama, devenin de derdi başkaydı. O da geride, ayrıldığı yerde kalan yavrusunu düşünüyor ve ona kavuşmak istiyordu.

Mecnun kendindeyken deveyi Leyla’nın köyüne doğru sürüyordu. Fakat birazcık dalınca deve geri dönüyor, yavrularına doğru koşuyordu.

Mecnun kendine gelince biraz önce geldikleri yerden fersahlarca geriye gittiğini görüyordu. Mecnun’la devesi böyle tam üç gün boyunca yol aldılar. En nihayetinde Mecnun bu işin böyle ürüp gidemeyeceğini anladı deveden indi.

‘A devecik! ikimiz de aşığız fakat gideceğimiz yerler birbirine zıt. Onun için seninle arkadaşlık edemeyiz. Eğer bu beraberliği sürdürecek olursak hiçbir zaman hedefe ulaşamayız’ dedi ve deveyi serbest bıraktı.”

Bu cumartesi gününün hissesi şu olsun mu:

Gerçek dostlarımız olsun. Bunun yanı sıra İslâm’ı yaşamaktan ve bize yüklenilen vazifeleri yapmaktan, nefsimizi terbiye ve tezkiyeden alıkoyarak Allah’ın rızasına ulaşmamıza mani olan her şeyi kendimizden uzaklaştırmaz da, beraberliğimizi sürdürürsek; hiçbir zaman hedefe ulaşamayız.