Kıymetli Okuyucularımız! Dünkü notlarımızda Abdullah İbn-i Amr (r.a.)´dan bahsetmiştik. Dünkü sözlerinin yer aldığı rivayeti bugünkü notlarımızda yer verelim istedik. Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs (r.a.) anlatıyor:
?Babam beni soyca üstün bir hanımla evlendirdi. Zaman zaman gelininin yanına gelir gider, ona beni sorarmış. O da dermiş ki: ?O ne iyi erkektir, evine geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, ne halde olduğumu da araştırmadı´.
Durum böyle devam edip gidince, babam durumu ve ?Allah´a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim´ dediğimi Nebî (s.av.)´e haber vermiş. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bana: ?Bunları söyleyen sen misin?´ diye sordu. Ben de kendisine: ?Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim´ dedim. Buyurdular ki: ?Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunu al, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir´. Bunun üzerine ben: ?Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter´ dedim. Peygamber Efendimiz: ?O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma´ buyurdu. Ben: ?Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim´ deyince Resûl-i Ekrem: ?Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm´ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır (en faziletlisidir)´ buyurdular. Ben: ?Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter´ dedim. Peygamberimiz: ?Bundan daha faziletlisi yoktur´ buyurdu.?
Abdullah İbni Amr (r.a.) geceleyin rahat etmek için, okuduğu Kur´an´ın yedide birini, gündüz aile fertlerinden birine okuyup dinletirdi. Güçlü ve kuvvetli olmak istediğinde, bir kaç gün oruç tutmazdı. Sonra oruç tutmadığı günleri sayar, Sevgili Peygamber EFendimiz (s.a.v.)´e vermiş olduğu sözden caymış olmamak için, tutamadığı günler kadar orucu kazâ ederdi. Abdullah İbn-I Amr (r.a.)´ın yaşlanıp güç ve kuvvetten düştükten sonra: ?Keşke Allah´ın Resûlü´nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım? ve ?Aslında Resûlullah (s.a.v.)´in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış? deyip durduğu rivayet ediliyor.
Burada, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile aynı dönemde yaşamış bir mü´minin, bir sahabînin, Allah´ın sevgisini kazanabilmek olabilmek için, samimi niyetle ibadet ve tâate yönelişini görmekteyiz. Bunun yanı sıra, Sevgili Pegamber EFendimiz (s.a.v.)´in de idaresi altında toplumdaki kişilerin maddî ihtiyaçları kadar, mânevî hayatlarını tanzim ile de yakından ilgilendiğinin güzel örneklerinden birine şahit oluyoruz. Peygamberimiz insanı yetiştirmeyi ve yönlendirmeyi bu derece önemli görmeseydi, onlarla bu kadar yakından ilgilenmeseydi, belki de her biri birer örnek olacak ashâb-ı kirâm gibi ölçülü hayat süren bir toplum oluşmayacaktı. Bu örnek sahabe nesli kendilerinden sonar gelen Tabiin neslini de, hem teorik bilgileri ile hem bu bilgileri hayatlarına aksettirerek yetiştirmelerini ve Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in örnek hayatının bize karşı sahih, doğru bir şekilde ulaşmasına da zemin hazırlamıştır.
Allah (c.c.) hepsinden razı olsun. Sahabe neslinin ihlas ve samimiyetleri ile gayretleri olmasa idi bugün biz Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hem Kur´an-I Kerim´I açıklayan, hem hayatımıza yön veren bir çok açıklama ve yön-yol göstermelerinden mahrum kalacaktır. Onlar, örnek aldıkları Sevgili Peygamber Efendimiz´I örnek alıyorlar ve hatta ?O Allah´ın Elçisidir! Allah, O´nun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. O halde biz O´ndan daha çok gayretli olmalıyız? düşüncesi ve daha çok ecir kazanma ve daha iyi bir kul olabilme arzusuyla, Peygamber Efendimiz´le âdeta pazarlığa girmiş gibidir. Resûl-i Ekrem ise, en mükemmel örnek olduğunu burada da gösterir; büyük bir sabırla ve gerekçelerini söyleyerek onu ikna eder. Allah´ın elçilerinden Dâvûd aleyhisselâm´ı örnek şahsiyet olarak gösterir. Onun en çok ibadet eden kul olduğunu hatırlatır. Ondan daha ileri gitmesinin söz konusu olamayacağını öğretir. Yaptığı itaat, ibadet ve sâlih amellerin karşılığında on misliyle karşılık göreceğini bildirir. Böylece konunun Allah Teâlâ ile ilgili yanını açıkladıktan sonra, dünyalık haklar yönünden de ona hatırlatmalar yapar. Kişinin üzerinde bedeninin, uzuvlarının, eşinin ve çocuklarının, misafirlerinin hakları olduğunu ve her hak sahibine hakkını vermek gerektiğini, bunun da Allah´ın emri olduğunu kendisine güzelce bildirip anlatır.
Bu hakları yerine getirebilmek ve sorumluluktan kurtulabilmek için, insanın yiyip içmesi, uyuması, çalışıp kazanması gerekir. Aksi takdirde gücü kuvveti tükenir, Allah´a karşı yerine getirmesi gereken farzları bile yapamaz hale gelebilir. Böyle bir davranıştan Allah da hoşnut olmaz. Oysa İslâm, Allah´ın rızâsına uygun tarzda geçirilen bir hayatın her ânını ibadet sayar. Sağlıklı fert ve sağlıklı toplum, dinimizin gerçekleştirmek istediği en önemli hedeflerin başında gelir. Aksi takdirde gelişmesini ve ilerlemesini sağlayamamış, üretemeyen, bu sebeple de hep başkasına muhtaç durumda kalan bir toplum ortaya çıkar. İşte dinimizin hiç istemediği ve müslümalara âdetâ haram kıldığı hayat tarzı budur. Müslüman asla zillete düşmeyen, daima izzetli olan kimsedir. Bütün bunları sağlamanın yolu, itidali elden bırakmamak ve ölçülü olmaktır. İşte Peygamber Efendimiz´in ferde ve topluma kazandırmayı hedeflediği ölçü budur.
Abdullah İbni Amr´ın ömrünün sonlarında bu davranışlarından duyduğu pişmanlık hissi, başkalarına örnek olacak niteliktedir. Çünkü o, Peygamber Efendimiz´e söz verdiği ibadetleri hayatının sonuna kadar aynı şekilde devam ettirmek gerektiğini çok iyi biliyordu. Fakat buna güç yetiremez olduğu dönemlerde Hz. Peygamber´in teklif ettiği kolaylıkları kabul etmediğine hayıflanıyordu. Bütün bunlar, insanın nâfile ibadetlerde gücünün yettiği kadarıyla yetinmesi gerektiğini ve az da olsa devamlı yapılan ibadetleri tercih etmenin doğru olacağını ortaya koymaktadır.
Yüce Allah (c.c.), dünyayı ahirete, ahireti de dünyaya feda etmeksizin ölçülü bir hayat sürebilmeyi, yüksek ecirlere ulaşabilmeyi hepimize nasib eylesin.
Güzel bir söz:
Kul der ki: ?İşlerimi halledip, Rabbime yöneleyim!?, Rabbi der ki: ?Bana yönelin, işlerinizi halledeyim!?